Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! (102)

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 102. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)

Arabanın içini kayınvalideden yükselen parfüm kokusu kaplamıştı. Koku başımı döndürürken gözlerim ara ara koca memelerine kayıyordu. Arabanın hareketi ile birlikte sutyensiz memeleri de sallanıp duruyordu sürekli. Koca götü koltuğu kaplamıştı, etleri koltuktan taşıyordu hatta. Vites değiştirirken zaman zaman elim sol bacağına değiyordu. Ama kayınvalide halinden memnun gibi yerinde oturmaya devam ediyordu.

Bir ara, “Ayy, ağhhh…” diye bir feryat kopardı. “Ne oldu?” dedim telaşla. “Iğhh, ayy, yok bi şey yavrum, ağhh, söylemesi ayıp bende şey var, kıl dönmesi var yavrum, ara sıra böyle her zaman değil ama ağrı yapıyor, acıyor. Doktora gittim işte geçen Zarife’yle, o da baktı, ameliyatlık bir şey yok dedi, merhem falan verdi, onu kullanıyorum ama meret geçecek gibi görünmüyor…” dedi ıkına sıkına. “Geçmiş olsun!” deyince, “Sağ ol yavrum, sağ ol kurban olduğum…” dedi uzun uzun. Kayınvalidenin kadın hastalığı dediği buydu demek ki, götünden rahatsızdı.

Evin önüne geldiğimde baktım, üst katın ışıkları yanmıyordu. Babam, annem de evde olmadığından bu saat olmasına rağmen halen dönmemişti eve. İçeri girdik, kayınvalide direkt banyoya girdi. Az sonra banyodan şiddetli osuruk sesleri gelmeye başladı. Kayınvalidenin götünde sanki borazan takılıydı. Çıkan sesleri salondan kolayca duyabiliyordum. Doğrusu bu sesler yarağımı hareketlendirmeye başlamıştı. Sesler onun koca götünü aklıma getiriyor, bu da yarağımı sertleştiriyordu.

10 dakika kadar sonra kayınvalide çıktı banyodan ve gelip karşıma oturdu. Otururken de bir ayağını altına aldı. Bu sırada eteğini kaldırıp toplarken çorapsız, bembeyaz ve dolgun bacaklarını, kalçalarını kısa bir süreliğine de olsa görmüş oldum. Çoraplarını banyoda çıkarmıştı anlaşılan. İri kıyım bir köylü karısıydı. Ama köylü olmasına ve yaşı olmasına rağmen yine de sağlam mal vardı kendisinde. Üstelik karşımda çok rahat davranıyordu.

“Uğhh, ayy, ayy…” diyerek sırtına bir yastık koydu. “Bu gâvur işi tuvaletleri de sevmiyorum, eski tip taşlardan olacak ki rahat edesin, çömeleceksin böyle, hacetini öyle yapacaksın. Buna oturunca adamın götü dışarda kalıyor, insan nereye sıçtığını bilmiyor…” dedi gülerek. Klozetten hoşlanmamıştı. Eski tip tuvalet taşını evi tadilat yaptırırken söktürmüş, yerine bunu taktırmıştım. İlginç olan karım da ilk başlarda klozete itiraz etmişti. Ama sonradan alışmıştı. Şimdi annesi de tıpkı kızı gibi itiraz ediyordu.

Kayınvalide, “Ay yavrum, sana zahmet benim çantam kızların odasında olacaktı, onu bir getirsene hele…” deyince, “Tamam!” diyerek kalktım. Kapıyı açıp lambayı yakınca içerinin dağınıklığı ile karşılaştım. Kızlar kına gecesine hazırlanmak, elbiselerini giymek için odanın altını üstüne getirmişlerdi. Yatakları da dağınıktı.

Sutyen ve külotları ile külotlu çoraplarını koydukları çekmeceleri açıktı. Çekmecelerin içini karıştırmışlar, külotlu çoraplar birbirine girmişti. Minik külotları ve sutyenleri de öyleydi. Bu görüntü yarağımı sertleştirirken, üstte yatan Esra’nın yorganının altından beyaz bir şeyin çıktığını gördüm. Bu onun minik külotuydu. Pamuklu beyaz külotunu çıkarıp yorganın altına saklamıştı kendince. Bakire amından gelen akıntı külotun iç kısmında sarımsı bir leke yapmıştı. Külotu alıp burnuma götürdüm. Onun bakire amının kokusunu çektim içime. Külotun lastik kenarlarında bir iki de minik kıl tanesi vardı ayrıca. Bunlar da amının, kasıklarının kılıydı.

Yorganı iyice kaldırdım, altında bir de açık sarı sutyen vardı. Üst kısmı dantelli sutyenin pamuklu iç kısmında memelerinin uçları iz yapmıştı. Her geçen gün büyüyen, gelişen memeleri sutyene imza atmıştı sanki. Bir heyecanla Özge’nin yorganını kaldırdım. O da kardeşi gibi sutyen ve külotunu çıkarıp buraya koymuştu. Onunki ise kırmızı, kenarları dantelli bir külottu. Özge’nin külotunda akıntıdan kaynaklı bir sararma yoktu ama. Buram buram am ve parfüm kokuyordu. Siyah, üzeri dantelli sutyeni de külotun hemen yanındaydı. Özge’nin meme uçları da sutyene imzasını atmıştı, meme uçlarının izleri çok barizdi.

Yarağım epey sertleşmişti bu görüntüler karşısında. Hepsini yerine koydum aynı şekilde. Kayınvalidenin çantası bilgisayar masasının üzerindeydi. Çantayı alırken aniden bilgisayarın monitörü aydınlandı ve masaüstü göründü. Kızlar aceleyle hazırlanırlarken bilgisayarı kapatmayı da unutmuşlardı demek ki. Bilgisayarı uyku moduna aldım. Bu gece buna da bakmak istiyordum müsait olunca.

Çantayla beraber içeri döndüm. Kayınvalide, “Nerde kaldın yavrum, nereye atmışlar çantamı?” diye sorunca, “Odaları dağınıktı da ondan geciktim…” dedim. “Hee ya, bizim kız yetiştirememiş bunları. İlla ki birisi bunların götünü toplayacak. Koskoca gelinlik kız olmuşlar amma halen daha analarının eline bakıyorlar!” dedi. Sonra da mutfaktan getirdiğim suyla iki tane hapı üst üste içti.

Bir süre sessizce oturduk. Sonra, “Yavrum, kahve içer misin?” diye sordu. “Olur…” dediğimde, “Hee, az bekle hele, ben yapayım aslanıma da ana oğul şöyle güzel güzel içelim, dertleşelim. Nasıl içersin aslanım?” dedi. “Orta olur…” dediğimde yerinden doğrulup kalktı, ağır ağır mutfağa geçti. Birkaç dakika sonra elinde bir tepsi ile döndü. Sehpayı önüme çektim. Kayınvalide tepsiyi sehpanın üzerine koyup yanıma oturdu. Üçlü koltukta yan yana oturuyorduk. Kayınvalidemin, yani Şaheser annenin koca götü, kalçaları bana değiyordu bu sırada. Götündeki kıl dönmesinden kaynaklanan acıyı yüzüne bakınca anlayabiliyordum. Ara ara, “Iğhh, ayyy…” deyip duruyordu.

Çok güzel bir kahve yapmıştı, bol köpüklüydü. “Çok güzelmiş, Özlem bile bu kadar güzel yapamıyor!” dediğimde, “Hee, elbet yavrum sıçtığım bok benden eyi yapacak değil ya!” dedi gülerek. Kahvelerimizi yavaş yavaş içtik. O sıra telefonum çaldı, karım arıyordu. “Efendim?” diyerek açtım. “Canım, gittiniz mi, ne yaptınız? Arayamadım da. Şey diyecektim, annem ilaçlarını aldı mı?” diye sordu. “Evet, içti!” dedim. “Haa, şey, tamam canım. Uykusu gelirse kızların odasına geçip yatsın…” deyince, “Tamam tamam, sen merak etme, ben hallederim. Zaten kahve içiyoruz şimdi, çok güzel kahve yapmış, seninkinden bile daha güzel!” dediğimde, kayınvalide de lafa karıştı ve “Duy duy, duy da öğren!” dedi yüksek sesle gülerek.

Telefonu kapatınca, kayınvalide, “Senin bu hanım, bu ikincisi yani, pek bir hamarat, pek bir misafir sever. Maşallah her şey dört dörtlüktü. Çok güzel hazırlamıştı her şeyi. Aslanıma da böyle kadın yakışır zaten. Yaşı senden epey büyük yavrum, ama Maşallah at gibi kadın, hemi de güzel, bir içim su halen. Bin üstüne seni istediğin yere götürür!” dedi gülerek. Sonra da, “Kızı da pek güzelmiş, o kızdan başka çocuğu yok mu?” diye sordu.

“Var, bir de oğlu var, kızın ikizi. Ama o Almanya’da yaşıyor, oraya döndü…” dedim. “Haa, anladım, belki de çocuk kaldıramadı anasının yeniden evlenmesini, he mi?” deyince, “Eh, biraz öyle aslında…” dedim. “Neyse yavrum, boş ver sen. Kaptın mı gül gibi kadını, sen ona bak. Siktir et oğlunu moğlunu!” dedi gülerek.

Bu dediğine cevap veremedim. Ama Şaheser anne de benim vereceğim cevabı beklemeden gene konuşmaya devam etti: “Hee, kadının da malı mülkü var herhalde. Evi de epey büyük, her şey pahalı, güzel. Özlem anlattı biraz, bunun kocası ölünce mi paraya konmuş böyle?” diye sordu. “Hı hı, kocası Almanya’da iş kazasında ölünce tazminat almış. Sonra da kesin dönüş yapmış buraya…” dedim. “Hee, kadın başına ne yapacak gâvur ellerde. İyi yapmış dönmekle. Ama akıllı kadın belli, çok anasının gözü!” dedi. Dediklerinde yanlış yoktu kayınvalidenin, çözmüştü Refiye’yi kısa sürede.

“Sigaran var mı?” diye sorunca, “Var, ama arabada kaldı…” dedim. Sigara içtiğini bilmiyordum. Gerçekten de Viski ile birlikte torpido gözünde kalmıştı, kayınvalide demese belki aklıma da gelmeyecekti. Şaheser anne, “Hele getir de beraber içelim, senle konuşacaklarım var!” deyince, içimden (Hayırdır?) dedim, ne konuşacaktı benle? Kalktım, arabadan Viski ve sigarayı aldım. Görmesin diye Viskiyi girişteki dolabın içine koydum, salona geçtim.

Şaheser anne o ara elinde siyah renkli uzun bir ağızlık tutuyordu. Uzattığım sigarayı aldı ve ağızlığına taktı, yakınca da derinden birkaç nefes çekti. Bense yanında içmeye utanıyordum. Bunu anlayınca, “Hadi hadi utanma, yak bir tane sen de!” dedi gülerek. Karşısına oturacakken, “Yookk, gel oğlum buraya, yanıma otur!” dedi koltuğun minderine vurarak.

Yeniden yanına oturdum, sigaramı yaktım. Kayınvalide sol eliyle ağızlığını tutup sigarasını içerken sağ elini omzuma attı. Hanım ağalar gibiydi. Doğrusu biraz çekiniyordum. “Nasıl, kızımla mutlu musun?” diye sorunca, “Mutluyum!” dedim. “İyi iyi, o da senle çok mutlu, senden yana çok razı. Yatıp kalkıp sana dua ediyor. Dul kadın, iki yetimle ne yapardı tek başına? Gelinlik iki kız hem de, Allah senden razı olsun yavrum. En zor zamanında yardım ettin kızıma, senin yerinde başkası olsa belki de yapmazdı böyle şeyi…” dedi.

Sonra da, “Hee, şimdi yavrum. Özlem bana bir şeyler dedi, ama ben bir de senden duymak istiyorum. Bu senin zilli anan sizi boşatmaya çalışıyormuş, he mi, doğru mu bu?” diye sordu. Önce ne diyeceğimi bilemedim. Ama sonra yalan söylemeye gerek olmadığına karar verdim. “Doğru, yalan değil!” dedim. “Hee, sen ne düşünüyon yavrum, var mı öyle niyetin? Kızımı bırakmayı mı düşünüyon?” diye ikinci bir soru sordu.

Annem ve Refiye’nin söyledikleri nedeniyle karıma epey bir öfkelenmiştim, ama akşam akşam bilgisayarda ve hafıza kartında görüp izlediklerimden sonra o öfkem tamamen bitmese bile yatışmıştı. Aklımda karımın geçmişi ile ilgili sorular halen vardı çünkü. “Yok, düşünmüyorum!” dedim. Kayınvalide aynı soruyu birkaç sefer daha sordu, her seferinde, “Yok, boşanmayacağım!” dedim. Emin olduktan sonra, “Aferin yavrum, ben anlamıştım zaten senin delikanlı olduğunu, boşanma zaten. Kızım gibisini bulamazsın. Evine, yuvasına, kocasına bağlıdır, erkeğinin gönlünü hoş eder, mutlu eder. Çocuklarına düşkündür. İnşallah bir de senden gebe kalır da mutluluğunuz ikiye katlanır…” dedi. Sigarasından derin nefesler çekti birkaç kez.

Ben bir şey demeyince o gene konuşmaya devam etti. “Şimdi yavrum, beni yanlış anlama, ama sen burada oturmaya devam ettikçe, yani ananla altlı üstlü oturmaya devam ettikçe, sizin evliliğinizde hayır kalmaz. Tamam mı benim güzel oğlum. Hee, şimdi benim demem o ki, sen karını da çocukları da alsan, ayrı bir eve çıksan, orada otursan güzel güzel. Ne başın ağrır, ne dişin ağrır. Karınla çocuklarınla gül gibi geçinir gidersin. He mi benim güzel yavrum… Ben böyle düşünüyom amma sen ne dersin, bi deyiver bakalım…” dedi.

Mesele anlaşılmıştı. Bu fikir karımındı. Uzun zamandır bunu diyerek başımın etini yiyordu. Anlaşılan annesine konuyu açmıştı, o da şimdi bunları söylüyordu. Aslında zaman zaman ben de düşünmüyor değildim. Ama yapamazdım bunu. Kirada oturmamıştım hiç. Bu zamana kadar annemden ve babamdan ayrı kalmamıştım. Böyle bir şey yapsam (Bunu karısı istedi, o da evden çıktı!) derlerdi. Hem annem babam, hem de etraftan laf yerdim. Cesaretim yoktu. Ek olarak böyle bir durumda annemin ve babamın öfkesini çekerdim, ki bunun sonuçları kötü olurdu. Babam yeniden işin başına geçmek isteyebilirdi en basiti.

“Şaheser anne, ben bunu çok düşündüm, ama yapamam!” dedim ve nedenlerini söyledim. Beni dikkatle, sigarasından derin nefesler çeke çeke dinledi. “Hee, yavrum sen de haklısın, ama burada ne bileyim sanki aynı evin içinde gibisiniz. Her bir şeyiniz ortak. Sen işe gidiyon, fark etmiyon ne olup bittiğini. Kızım anlattı hepsini, bu kancık anan zulmediyormuş kızıma. Hem bak, daha bitirmedim ben diyeceğimi…” dedi.

Sonra da, “Sen çık kiraya, senin bütün masrafların benden… Kiran, elektriğin, suyun, ıvırın zıvırın, hepsi benden, her ay… Vallaha bak, yeminle… Kayınbaban da dedi zaten… Hem oğlum bak, sen, karın, iki de çocuk dört kişisiniz. O kızlar birbirini paralıyordu bugün, oda kavgası ettiler. Bu ev küçük geliyor size yavrum, görüyorum ben de kör değilim. Hem yavrum, sen de gençsin karın da, yani yanlış anlama, o benim kızım, sen de oğlumsun… Yani rahat rahat şey bile edemezsiniz geceleri yavrum, aman ses olmasın, aman çocuklar duymasın diye…” dedi. Bu son dediği beni utandırdı, başımı önüme eğip ses etmedim. Belki de karım demişti bunu da, o da şimdi bana söylüyordu.

“Hem bak, bu arabayı da alacam sana. Özlem dedi, ara sıra arabandan şikâyet ediyomuşsun, yanlış anlama yani beni, arabanı beğenmedim diye demedim onları ben. Tamam mı benim güzel oğlum?” dedi ve sigarasından gene derin bir nefes aldı. Ardından, “Hee, hem bak, şimdi bu diyeceğimi eyice bir dinle…” diyerek söze başladı yine.

“Bak şimdi, vakti zamanında bize babamdan bir arsa kaldı, daha doğrusu tarla gibi bir yer, benle kardeşlerime. Orada her birimizin hissesi vardı. Amma sonra benim bacılarım, kardeşlerim hisselerini bana sattı, hepsi bana verdi parasıyla. Bu dediğim 20-25 sene önce oluyor. Oranın tapusu mapusu her bir evrakı var. Neyse, gel zaman git zaman oralar çok değerlenmiş, her yerde inşaatlar var şimdi. Mütayitler gelip gitmeye başladı bize. Bizim Hacı Bey onlarla epey bir konuştu, pazarlık falan etti, en son bir tanesiyle anlaştı…” dedi.

Sonra, “Şimdi, bu herif orada inşaata başlayacak, amma bizim şöyle bir korkumuz var. Şimdi benim kardeşlerim bana bu hisselerini sattılar ya, hah şimdi bunlar kalkıp itiraz ediyorlar devamlı. Ben bunların hisselerini aldım parasıyla, noterde kâğıt yaptık, hepsi imzaladı, etti. Şimdi oralar çok değerlendi ya, diyorlar ki o satış geçersizdir, biz hissemizi isteriz, mahkemeye gideriz falan filan…” dedi.

Ben de, “E aradan o kadar zaman geçtiyse bir şey yapamazlar!” dedim. “Hee, biliyom yavrum biliyom. Ama bunlara laf anlatabilirsen anlat. Mütayit de dedi bir şey yapamazlar dedi, onun avukatı vardı, o herif de dedi, korkma bir bok yapamazlar dedi, ama gene de insan çekiniyo yavrum…” dedi.

“Ne olacak peki? Ne yapmak gerek?” diye sordum. Şaheser anne sigarasından son bir derin nefes çekip söndürdü. “Hee, şimdi bu herif dedi ki avukat yani. Dedi ki, sen dedi, bu yeri dedi, birisine sat. Yani dedi, kâğıt üzerinde satmış gibi görünecen, tapusunu o alacak. Tapu onun üstüne olacak. Senin hiçbir ilgin kalmayacak. Sonra da inşaata başlanacak. O zaman dedi, hiçbir şey yapamazlar. Kanunen dedi, hiçbir hakları kalmaz dedi…” diye açıkladı.

“E öyle yaparsan nasıl olacak? Alan adamın güvenilir biri olması lazım. Kayınbabama satsana, o almış gibi görünsün!” deyince, “Hee, ben de dedim öyle, amma avukat dedi olmaz. O senin kocan olduğu için gene problem olur dedi. Yabancı biri olsun, amma tanıdığın, güvendiğin biri olsun dedi bize…” dedi.

Ben de sigaramdan son bir nefes çekip söndürdüm. “Kim olacak peki? Buldunuz mu birini?” diye sordum. Kayınvalide, “Hee, ben avukata dedim, kızım olur mu diye, o da aslında olmaz ama dedi, kocasıyla ortak alsınlar. Tek başına almasın, karı koca ortak alsınlar dedi. Ben de dedim Özlem’e, o da tamam dedi, yani yavrum anlayacağın burayı karı koca siz alacaksınız…” dedi.

“Büyük damada zaten hayatta vermem, Zarife’nin kocasına. Baş hırsız o kılkuyruk zaten. Bir tek sen varsın yavrum, senden başka kimimiz kimsemiz yok bizim güveneceğimiz. Karı koca yaşlı insanlarız biz. He mi benim güzel yavrum. Sen alırsın orayı Özlem’le, mütayit de başlar işe. Hem herif sıkıştırıp duruyor devamlı. Şimdi o dedi, siz dedi, arsayı bana satın, ben parasını vereyim dedi, amma Hacı bey hiç yanaşmadı bu dediğine (Olmaz, parayı alırsak bir hayrı olmaz, geldiği gibi gider, biz daire alalım!) dedi. Onun için yavrum, beraber gidelim tapuya, ben karınla sana buranın satışını vereyim, sen al üzerine. Sonra da mütayitle sözleşme yazarsınız. Zaten hepsi hazır aslında da, sahibi karı koca siz olacaksınız anlayacağın…” dedi.

Ben de, “Göstermelik olarak yani her şey, sonra ne olacak? Biz daireleri sana mı satacağız sonra?” diye sorunca, “Yok oğlum, satmayacan. Bütün tapuları gene sende, karında kalacak. Ben almayacam üzerime. Alırsam bu bizimkiler, kardeşlerim yani, gene beni sıkıştırır dururlar. Bu yaştan sonra onlarla uğraşmak istemiyorum…” dedi.

“Hem oğlum sana ne diyom ben, biz karı koca iki kişiyiz. Bu kızlardan başka evladımız yok. Hacı bey, Özlem gene neyse de, Zarife’ye hiç güvenmez. Sende kalacak tapular. Özlem zaten cahil, neyin ne olduğunu bilmiyor yavrum. Ben anlamam dedi o işlerden, her şeyle kocam ilgilenir dedi…” dedi.

“Peki, nerde bu arsa, tarla, neyse işte? Kim bu müteahhit, kaç daire verecek size?” diye sordum. Kayınvalide yerini söyledi arsanın. Gerçekten o bölgede son yıllarda epey bir gelişme olmuştu, pek çok inşaat yapılıyordu. Müteahhidi söyledi, adını duymadığım, bilmediğim biriydi. Şaheser anne, “Bize bir blokla 10 daire verecek!” deyince anlamadım, “Nasıl yani? Blok derken, kaç daire?” diye sordum.

Şaheser anne, “Bir blok dedi, o da kaç, işte 40 daire mi ne yapıyormuş, 10 daire de ilaveten verecek. Hepsi işte 50 daire yapıyor…” deyince, bir an kalbim yerinden fırlayacak gibi oldu, heyecandan yerimde sıçrayacaktım nerdeyse. “Şaheser anne bu dediğin arsa ne kadar ki? Kaç metre bu?” diye sorduğumda, “Hee, burası aşağı yukarı 10 dönüm var yavrum, dur hele, çantada olacaktı tapusu. O kızların odasında, böyle küçük bavul gibi bir şey var yavrum, onu getir hele bana!” deyince fırladım odaya.

Köşede küçük, fermuarlı bir valiz vardı. Kaptığım gibi salona döndüm. Şaheser anne fermuarı açtı, içinden naylon bir torba çıkardı. Torbanın içinde tapu, veraset belgeleri, kardeşleri ile noterde yaptığı satış sözleşmeleri vs. vardı. Tapuya baktım, 10 dönümden de fazlaydı. “Adam kaç daire yapacak peki? Kaç blok yani?” diye sordum. “Hee, hepsi yavrum 5 blok, o da 200 daire ediyor. 50 tanesi bizim, gerisi onun. Hacı Bey epey pazarlık etti amma. Herif önce 40 daire verecekti, Hacı Bey olmaz diye diye 50 dairede anlaştılar. Hee, dur bak şu da dairelerin planları, herif planlı hep, biraz üçkâğıtçı görünüyor ama temiz düzgün iş yapıyor yani. Bunlar hep şeyleri bak, çizmiş böyle, resim mesim yapmış…” diyerek kâğıtları gösterdi.

İşi yapacak müteahhit kat ve daire planlarını çizmişti. 50 koca daire, 50 tane! Aklım almıyordu bunu. Ve kayınvalide bunların hepsinin benim olacağını söylüyordu. Akrabalarına kalmasın diye böyle bir yöntem bulmuştu. Arsayı ben alacaktım, daireler benim üzerime olacaktı. Gerçi tek başıma değildim, işin içinde karım da vardı, ama Şaheser annenin dediği gibi karım cahildi, bu tip işlerden anlamazdı. Sevincimden nefes alırken bile zorlanıyordum.

Daireler büyüktü. Yerleşim planlarına varana kadar çizilmişti. Yürüyüş yolları, kapalı otopark, çocuk parkı, oyun alanları vardı. Hatta kadınlar ve erkekler için ayrı ayrı spor salonu ve kapalı havuz bile görünüyordu planda. Şaheser anne, “Hee, senin bu karının evi var ya, ha, bizim alacaklarımız da öyle, daha da güzel hatta, her biri büyük, geniş, güzel. Adam önceden yaptığı yerleri gösterdi bize. Hep böyle zenginler oturuyor yavrum oralarda. Görsen, biz kapısından bile giremeyiz o evlerin. Ama Allah yüzümüze baktı işte…” dedi.

Gerçekten öyleydi. Şaheser anne, “Hee, yavrum bunları sakın ola ki kimseye deme. Hele bizim Zarife hiç duymasın. Onu başımıza dert almayalım şimdi. Hoş, hele inşaat bitsin, daireleri alalım, ben gene ona payını veririm, ama şimdilik bilmesin. Tamam mı yavrum?” deyince “Tamam, sen merak etme hiç!” dedim neşeyle. “Hee, sağ ol oğlum, sağ ol kurban olduğum. Haa, yavrum en başta da senin bu zilli anan duymasın haa. Sakın sakın. Gözünün yağını yediğim, sakın ona, babana tek laf etme, sakın sakın. Bu yeni karına falan… Hee, tamam mı yavrum?” deyince, “Sen merak etme, kimse tek kelime öğrenemez!” dedim yine keyifle.

Şaheser anne gülümseyen yüzüyle, “Sağ ol yavrum, sağ ol gurban olduğum…” dedi, teşekkür etti uzun uzun. Ardından da, “Amma benim de senden bir isteğim olacak!” dediğinde, ne isterse yapmaya hazırdım. “Neymiş?” diye sordum. “Hee, yavrum şimdi senin kızımla aranda daha şey yok ya, hükümet nikâhı, şimdi senin bunu yapman gerek ki, bu işin olması lazım. Ne de olsa devlet işi bu yavrum. Devlet anlamaz imam nikâhı mimam nikâhı… Devlet diyecek, ben nerden bilecem sizin karı koca olduğunuzu, di mi benim yavrum? Heh, senin acele tarafından kızımla bu nikâh işini halletmen lazım yavrum, ki bu iş olsun…” dedi.

Aramızda resmi nikâh olmadığından karıma kredi kartı çıkartamamıştım. Şimdiyse benzer bir durum benim başıma geliyordu. Resmi nikâh olmadan o tapuyu alamaz, 50 daireye sahip olamazdım. 50 koca daire. Doğrusu Refiye’nin çantasındakiler iyisinden 3-5 daire almaya yeterdi belki, ama 50 daire ne demekti?

Karım fena bir darbe indirmişti bana. Bu saatten sonra onu terk etmeme imkân yoktu. Annemin ve Refiye’nin söylediklerinin de bir önemi kalmayacaktı. 50 koca daire, reddetmek için salak olmak gerekliydi…

“Tamam, yaparız…” dediğimde, “Hee, essah mı yavrum, hee, gurban olurum ben sana…” dedi ve sıkı sıkı sarıldı bana. Güçlü kolları ile sıkıca sarıp sarmalamıştı beni. Zor nefes alıyordum. Yüzümü gene ıslak ıslak öpüyordu. Gömleğinin altındaki sutyensiz iri memelerini göğsümde, karnımda hissediyordum bu sırada.

Neyse ki sonunda bıraktı sarılmayı. Sesi titriyordu sevincinden. Bir taşla iki kuş vurmuştu Şaheser anne. Hem kızının resmi nikâhını yaptıracak, hem de inşaata başlanacaktı. Sonra aslında onun karımla yeniden görüşmesinin, barışmasının sebebinin de bu olduğunu anladım. Uzun zamandır görüşmediği, konuşmadığı, kızıyla bu nedenle yeniden görüşmeye başlamıştı. Çıkarcı bir kadındı, ama bu işten sonuçta herkesin çıkarı olacaktı.

“Hee, yavrum niye bu zamana kadar bu nikâhı yapmadığınızı biliyom, benim kız dölsüz çıktı, biliyom ben. Zamanında iki tane doğurdu, ama şimdi de döl tutmuyor garibim. İnşallah yarın öbür gün gebe kalır da bu derdiniz de biter…” dedi.

Sonrasında, “Yavrum benim uykum geldi, ben yaşlı insanım…” deyince, “Haa, tamam, kusura bakma. Özlem şey dedi, annem kızların odasında yatsın dedi…” dedim. “Oğlum kusura bakma da, ben yatamam orada şimdi. O ranza mıdır ne boktur, ben yatamam onda. Dün gece yattım, ama sen bir de bana sor, ruhum sıkıldı böyle. Gece tuvalete kalkarken de başımı vurdum…” dedi.

“O zaman sen bizim yatakta yat, ben de burada yatarım!” dedim. “Hee, sağ ol yavrum, gurban olurum sana. Burada yatmana gerek yok yavrum, yatak büyük, bi tarafında sen yat, bi tarafında ben yatarım…” dediğinde, “Yok, olur mu öyle şey!” dedim gülerek. “Hee, olur yavrum olur, kıyamam ben sana şimdi, bu zıkkımda yatılmaz yavrum, orda yatak var ne güzel, hee, hele sen de gel yat benlen…” dedi. Oldukça ciddiydi bunu söylerken.

Ben gene, “Olmaz!” deyince, “İyi yavrum, sen nasıl istersen, benden çekinme…” dedi. Ardından da eğildi, çantasından bir ilaç kutusu çıkardı. “Bu ne?” diye sordum. “Hee, yavrum, senden bi ricam olacak. Hele bunu sen sürsene…” diyerek uzattı. “Ne bu?” diye sordum. “Hee, şey bu yavrum, bu şey merhemi, doktor verdi, kıl dönmesi için…” deyince şaşırdım. “Bunu mu?” diye sordum şaşkınlıkla. “Hee, yavrum, ben tek başıma yapamam. Ağrı, acı olduğunda kullan dedi doktor bunu. Anca bununla rahatlıyom yavrum. Hee, gurban olurum ben sana…” dedi.

Şaheser anne elimdeki merhemi götüne sürmemi istiyordu…

[Osman]

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! Tüm Bölümleri

18+ YASAL UYARI:
Ah Bu Töreler Seks Hikayesi sitesi 18 yaşından büyükler içindir! 18 yaşından küçük iseniz
ve bulunduğunuz ülkede Seks Hikayesi okumak kanunen yasak ise, bu siteyi derhal terkediniz!