Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! (121)

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 121. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)

Gözlerimi açtığımda saat 06.00’yı biraz geçiyordu. Prizdeki küçük lambanın sarı ışığı halen yanmaya devam ediyor ve sabahın ilk ışıklarıyla birlikte içeriyi daha da aydınlatıyordu. Melahat sırtı bana dönük halde uyuyor, hafiften horultular çıkartıyordu. Yavaşça kalktım. Yerde duran külotumu ve atletimi giyindim. Lambayı prizden çıkardım, kapıyı açıp banyoya geçtim. Çişimi yaptıktan sonra odaya dönecekken salona bakmak istedim.

Salonun kapısı hafif aralıktı. Yavaşça itip biraz daha açtım. Kızlar tam karşıdaki çekyatta yatarken, Nermin’in yattığı çekyat hemen solumda kalıyordu. Üzerindeki battaniyenin altında iri bedeni bir tümsek gibi belirmişti. Nefes alıp verdikçe koca vücudu sanki bir balon gibi şişip sönüyordu.

Yatak odasına döndüğümde Melahat’ı uyanmış gördüm. Uykulu gözlerle bakıp, “Kalktın mı?” diye sorunca, “Çişimi yaptım, uykum var gene.” dedim. Yatağa girince Melahat başını göğsüme koydu. Kumral ve diplerinde beyazlıklar olan saçlarını okşadım. “Ne yapacaksın bugün, işe gidecek misin?” diye sordu. “Bilmiyorum, canım pek istemiyor.” dedim. “Karın eve almıyorsa sen de öbürüne git o zaman, ne de olsa iki karın var.” deyince, “Niye, beni evden mi kovuyorsun yoksa?” diye sordum.

“Öyle şey olur mu, istediğin kadar kalabilirsin. Benim için sıkıntı yok!” dedi. “Sen ne yapacaksın peki bugün?” diye sorduğumdaysa, “Ben Nermin’le beraber Aysel hocanın evine giderim, sen kalırsın. İster yat uyu, ister dışarı çık. Anahtarı bırakırım sana.” dedikten sonra, “Gitmeden önce biraz yaramazlık yapalım mı?” dedi gülerek. “Olur, hem de çok iyi olur!” dedim ve alnını, yanaklarını öpmeye başladım.

Melahat’ın elleri sırtımda, omuzlarımda gezinmeye başlamıştı. Yanaklarını, boynunu, çenesini öptüm, kadife gibi yumuşak tenini emdim uzun uzun. Sonrasında dudaklarından öpmeye başladım. Etli dudaklarını emerken Melahat’ın sağ eli alttan külotumun içine giriverdi. Sertleşen yarağımı okşamaya başlamıştı.

Dilimi ağzının içine soktum. Melahat dilimi aç bir hayvan yavrusunun anasının memesini emmesi gibi emerken büyük bir haz alıyordum bundan. Sağ elim memelerini avuçlamaya başlamıştı bu arada. Her iki dolgun memesini hamur gibi sıkıp yoğurdukça aldığım keyif katlanıyordu.

Öpüşme faslında sıra Melahat’a gelmişti. Bu kez ben ağzımı araladım. Melahat o boşluktan dilini soktu ve adeta bir yılan gibi oynatmaya başladı ağzımın içinde. Uzun, sıcak dilini ağız boşluğumda ileri geri, sağa sola oynatıp duruyordu. Sanki bir amın içine giren yarak misaliydi. Az sonra kendimi geriye çekip dilimi çıkardım ve onun halen dışarda duran diline dokundum. Dillerimizin ucu birbirine değdikçe sanki elektrik akımına kapılır gibi oluyordum. Bu arada Melahat’ın maharetli sağ eli yarağımı kısa sürede demir gibi yapıvermişti. Melahat bu işi çok iyi biliyordu.

Yorganı açtım iyice. Dün gece avuçlamakla, yoğurmakla yetindiğim memelerine sıra geliyordu yavaş yavaş. Dilleme faslından sonra çenesini, boynunu emdim ve öptüm yine. Sonra da memelerini emmeye ve öpmeye başladım. Etli, kahverengi meme uçlarını emdikçe şişmeye ve büyümeye başladılar. Hafiften pembeye çalan meme başlarını emdim, yaladım, parlattım. Her iki memesini alttan kavrayıp sıkıyordum. Su dolu balonu sıkınca diğer tarafın şişip büyümesi, taşması gibi memeleri şişiyor, büyüyor ve ağız boşluğumu dolduruyordu.

Sevişmemiz devam ederken yatağın gıcırtıları başlamıştı yine. Memelerini uzun uzun emdim. Büyük bir keyif ve mutluluk alıyordum bundan. Derken sağ elim yavaş yavaş aşağılara kaymaya başladı. Melahat’ın kılsız, tıraşlı amının üzerinde gezindi önce. Parmak uçlarıma pütür pütür gelen kıl kökü bile yoktu amının üzerinde. Etli, sarkık am dudaklarını parmak uçlarımla sıkıyordum.

Bızırı da aynı am dudakları gibi etliydi. Baş ve işaret parmaklarımın arasına aldığım bızırını ufak ufak sıktıkça Melahat’ın koca gövdesi yatağın üzerinde aşağı yukarı kalkıp iniyordu. “Hoşuna gidiyor mu?” diye sordum fısıltıyla. “Devam ettt…” dedi iniltili bir sesle. Bir taraftan memelerini öpüp emerken elimle bızırını okşamaya, sıkmaya devam ettim. Melahat’ın iniltileri sürüyordu bu sırada. Yatağın gıcırdaması da durmadan devam ediyordu yine.

Sağ elimin orta parmağını amının içine sokmaya başladığımda Melahat’ın keyifli iniltileri daha da artmaya başladı. Amının derin ve geniş boşluğunun içinde incecik kalıyordu parmağım ama ona zevk vermeye yetiyordu. Parmağımı bir yarak gibi hızlı hızlı sokup çıkarıyor, amının içinde sanki daire çiziyordum. Sabah serinliğine inat sıcacık, ıslak ve kaygandı amı.

Orta parmağımdan sonra işaret ve yüzük parmaklarımı soktum amına. Üç parmağımın verdiği zevk tek parmağımınkinden daha fazlaydı elbette ve Melahat’ın uzun uzun ve derinden gelen inlemeleri bunu doğruluyordu. Hızlı hareketlerle amına girip çıkıyordu parmaklarım. Daha rahat olması için bacaklarını iki yana ayırdı ve dizlerinden büküp kendine doğru çekti. Şimdi kasıklarının arasında oluşan boşlukta elim daha rahat hareket eder olmuştu.

Vahşi bir hayvan gibi memelerini emiyor ve dişliyordum. Meme uçlarını vakumlayıp emdikçe etli, iri birer üzüm tanesine dönüşmüşlerdi. O etli üzümleri dişleyip koparmak ve içindeki suyunu içmek istiyordum. Melahat hızlı hızlı belini kaldırıp indirmeye başlamıştı bu sırada. Onu yarağımla değil parmaklarımla sikiyordum. Bu sırada başparmağımla bızırını okşamaya, ovalamaya de devam ediyordum.

“Ihhh, ahhhh, ayyyy, ohhh…” sesleri birbirine karışıyor ve küçük odanın içini dolduruyordu. Salonda yatan Nermin ve kızları umurumuzda değildi o anda. Düşündüğümüz tek şey alacağımız zevkti. Kalbimin atışları hızlanmıştı, kanım damarlarımda daha hızlı akıyor gibiydi. Yarağım külotumdan taşmış, kafasını dışarı çıkarmıştı. Melahat’ın maharetli eli aldığım zevkle birleşince yarağımı kalın bir sopaya çevirmişti. Bir an önce onu sikmek, içine girmek ama bir taraftan da bu durumu devam ettirme isteği arasında gidip geliyordum.

Ancak Melahat’ın yarağımın amına girmesini bekleyecek kadar sabrının olmadığını daha da hızlanan hareketlerinden, aldığı güçlü nefeslerden ve hırıltılı inlemelerinden anladım. Boşalmaya adım adım yaklaşıyordu Melahat. Amının içindeki parmaklarım vıcık vıcık olmuş bir haldeydi artık. Belini kaldırıp indirmesi saniyeler içinde tavan yaptı, kendini kasıyordu durmadan. Parmaklarımı var gücümle ve en hızlı şekilde sokup çıkartıyordum amına. Elim çarptıkça tok ve dolgun sesler geliyordu terlemiş, ıslak kasıklarından.

“Ahh, ıhhh, ayyy…” sesleri eşliğinde boşaldığındaysa sanki bedenindeki tüm enerji tükenmiş gibi yığılı kaldı. Yorulmuştu Melahat ve aldığı güçlü nefeslerle göğsü kalkıp iniyordu durmadan. Kalp atışlarını şişen boyun damarlarında görebiliyordum. Terlemiştik. Alnında ve saç diplerinde minik ter damlacıkları vardı. Alnını ve yanaklarını öptüm, ter damlacıklarını emdim.

Parmaklarımı çıkardığımda Melahat’ın amının zevk sıvıları ile kaplanmış olduğunu gördüm. Çarşafa sürttüm parmaklarımı, temizlemeye çalıştım. Melahat bu sırada ağırlaşan, kapanan gözleriyle bakıyordu bana. “Şimdi sıra bende!” dediğimde, “Uykum geldiii!” dedi gülerek. “Mızıkçılık yapma!” dedim gülümseyip, sonra bir süre daha memelerini öpüp emdim. Melahat saçlarımı okşarken, “Götten yapalım mı?” diye sordum.

Melahat işaret parmağını dudağıma değdirip, “Çok ayıp, böyle konuşmak sana yakışmıyor!” dedi. “Niye?” diye sordum gülerek. “Ona götten yapalım denmez, çocuk olmayan yerden yapalım denir!” dedi küçük bir kahkahayla. “Sen daha önce öyle söylememiştin ama?” dediğim zamansa, “Sen geçmişi boş ver, şimdiye bak!” dedi ve ardından da, “İçerde kadın var, sen şimdilik amımla idare et, yalnız kaldığımız zaman yaparsın!” diyerek dudağıma bir öpücük kondurdu. “İyi, ne yapalım, biz de idare ederiz o zaman!” dedim ve atletle külotumu çıkardım.

Melahat bacaklarını iki yana açtı iyice ve dizlerinden bükerek kendine çekti. Ben bacaklarının arasına girerken o da amını ovalıyordu. Yarağımı sıvazladım bir süre, sonra da üzerine eğilip yarağımı etli amının dudaklarına sürtmeye başladım. Melahat, “Çok güzel, böyle devam et!” dedi dudaklarını ısırırken. Amının etli, kararmış dudakları yarağımın kafası değdikçe rüzgârda sallanan yaprak gibi titriyor, oynuyordu.

Bir süre devam ettim bu şekilde, ama sonra yavaş yavaş amına girmeye başladım. Daha birkaç saat önce deli gibi sikişmiştik, ama sabahın ilk ışıklarıyla birlikte azgınlığımız tavan yapmıştı. Amının içi sımsıcaktı yine. Kısa sürede yarağım taşaklarıma kadar girmişti amına. Bir süre o şekilde bekledim. Bu esnada dudak dudağa ateşli bir halde öpüşüyorduk. Ellerimse memelerini avuçlayıp sıkmakla meşguldü.

Ağır ağır amında gidip gelmeye başladım. Melahat’ın amı yanardağ gibi yanarken dün geceden amına boşalttığım döllerimle ıslak bir sünger gibiydi. Amı oldukça genişti, ama gene de zevk veriyordu, erkeğini memnun etmesini biliyordu Melahat. Ben gittikçe hızlanmaya başlarken Melahat’ın elleri popomda gezinmeye başladı. Kaslı göt yanaklarımı okşuyor, sıkıyor, avuçluyordu. Bir kadının götünü avuçluyormuşum gibi o da benimkini avuçlamıştı. Ama rahatsız olmak yerine keyif aldığımı hissettim bundan.

Daha da hızlanmaya başladığımda altımızdaki yataktan yine şiddetli gıcırtılar gelmeye başladı. Aynı zamanda deli gibi yaylanıyordu yatak. Büyük bir güçle pompaladıkça yatak aynı güçle bizi havaya atıyordu. Terli, ıslak kasıklarımızın çarpışmasından şiddetli ‘Şlop, şlop, şlop!’ sesleri çıkmaya başlamıştı tekrar. Gece içerdeki Nermin’in bizi duyabileceği endişesini yaşarken şimdi öyle bir çekincem yoktu.

Belimi ve götümü kaldırıp indirdikçe yarağım kafasından dibine kadar girip çıkıyordu Melahat’ın amına. Yıllarca yarak yemiş olsa da çıkardığı iniltilerden, seslerden zevk aldığını görüyordum Melahat’ın. Ve bu da bana tarifsiz bir zevk veriyordu. Sevdiği erkekle birlikte olmanın zevkini duyuyor, tadını çıkarıyordu.

Ellerimi yatağa bastırıp o şekilde sikerken Melahat bacaklarını havaya kaldırıp geriye doğru çektiğinde hızla pompalamaya başladım. Havadaki bacaklarının sallanışlarını görmek daha büyük bir gaz ve şevk veriyor ve o gazla daha da bastırıyordum. Tabii bu esnada yatağın sesleri ve yaylanmaları en tepeye ulaşmıştı. Ama bundan hariç yatağın duvara bitişikmiş gibi duran suntadan yapılma başlığı duvara vurmaya başlamıştı. Küçük odanın içi şiddetli sikiş sesleriyle çınlıyordu resmen.

Melahat’ın iri, sarkık memeleri deli gibi sallanıyordu pompaladıkça. Memelerinin sallanışları, hareketleri tıpkı bacaklarının sallanması gibi bana şevk veriyordu. Melahat ara ara memelerini tutarken bazen de bacaklarını dizlerinin arkasından tutuyordu. Yatak başının duvara ‘Güm güm!’ vuruşları benim hareketlerimle birlikte bir azalıyor, bir çoğalıyordu.

Melahat’ın dudaklarından dökülen zevk iniltilerine benimkiler de eklenmişti artık. Yarağım amında olduğu halde doğruldum ve ellerimi dizlerinin arkasına attım. Bacaklarını biraz daha havaya kaldırıp geriye atarken var gücümle sikmeye, yarağımı koca amının en derinlerine sokmaya başladım. Bu pozisyonda Melahat’ın sol eli memelerinde gezinirken sağ eliyle de amını ovalıyordu.

Zaman ilerlerken sabahın bu erken saatinde yaşadığımız sikiş beni gitgide yormaya başlamıştı. Aynı zamanda fena halde terlemiştim. Melahat’ın saç dipleri ve alnında boncuk boncuk ter damlacıkları vardı yine. Bembeyaz kasıkları ise yarak ve kasık darbelerimle nar gibi kızarmıştı. Yavaş yavaş boşalmaya yaklaşıyordum. Ellerimi bacaklarından çekip yeniden yatağa dayadım, tempomu düşürüp belimi ve götümü oynatarak o halde sikmeye devam ettim. Melahat’ın bacakları yeniden yaylanmaya, elleri de götümde gezinmeye başlamıştı.

Ancak bu sırada hiç tahmin etmediğim bir şey oldu ve birdenbire odanın kapısı açıldı. Kapı sol tarafımızda kalıyordu, bakınca Nermin’in büyük kızını gördüm. Kız kapının kolundan tutmuş ve gözlerini kocaman açmış halde bize bakıyordu. Anlayamadığım bir nedenle arkasına bakıp, “Annee, sikişiyolaarrr!” diye bağırdı. Melahat, “Kız kapat kapıyı!” derken kız öylece durmuş bize bakmaya devam ediyordu. Bense o şaşkınlıkla Melahat’ın amında gidip gelmeye devam ediyordum.

Kız 4-5 saniye boyunca orada durup bizi izlediği halde Nermin ortalarda yoktu. Melahat yine, “Kapat kız kapıyı!” derken kız bu sözlere gülerek karşılık veriyordu. Derken Nermin’in sesi geldi önce, sonra da kendisi göründü. Yüzü mosmor olmuş gibiydi. Bize hiç bakmamaya çalışıp doğulu şivesiyle, “Kız gel buraya!” dedi ve büyük bir hızla kızını tutup geri çekti, kapıyı kapattı. Hemen ardından da kızına küfredip vurduğunu ve kızının da ağlamalarını işittik.

Sikişmenin zevki, kızın birden ortaya çıkması derken yaşadığım heyecanla birleşince deli gibi boşalmaya başladım. Yarağım halen Melahat’ın amındaydı ve gidip gelmeye devam ediyordum boşalırken. Melahat’ın elleri yine götümdeydi bu esnada. İniltilerim böğürtülere dönüşürken döllerim oluk oluk Melahat’ın amına akıyordu. Boşalmam bittiğinde vücudumda bir gram enerji kalmamıştı sanki. Yarağımı amından çıkardım, son kalan döllerimi amının üzerine akıtırken Melahat gülüyordu. “Hayırdır, niye gülüyorsun?” dedim ve üzerine bıraktım kendimi.

Melahat’ın kolları sırtımda gezinirken, “Ne yapayım, sabah sabah başımıza gelene bak. Gerçi ben alışkınım böyle şeylere de sen değilsin!” diyerek yanıtladı. Saçlarımı okşuyor, yanaklarımı öpüyordu. Bana, “Hoşuna gitti mi?” diye sorunca, “Gitti!” dedim uykulu bir sesle. Boşalmanın verdiği rehavetle uykum gelmişti hemen.

Bu sırada içerde Nermin’in kızının ağlama sesleri geliyordu. “Kıza bak, o yaşta bizim sikiştiğimizi biliyor!” dediğimde, “Ee, bu zamanın çocukları başka!” dedi gülerek. Sonra da, “Az müsaade et…” diyerek beni üzerinden atıp kalkarken ben de sırt üstü uzandım. Melahat giyinirken yorganı üzerime çektim.

Melahat, “Ben bakayım şuna!” deyince, “Ne diyeceksin kadına?” diye sordum. Melahat yaşanan olaya rağmen çok sakin ve soğukkanlı görünüyordu. “Ne diyeyim, kalkıp çocuğa kızacak halim yok. Yaptığının saygısızlık olduğunu anlayacak yaşta değil. Anasına da kızamam, kızsam çocuğu daha çok dövecek. Olan oldu, ne yapalım. Sonuçta karı kocayız değil mi, ayıp bir şey yapmadık ki yüzümüz kızarsın!” dedikten sonra kapıyı açıp çıktı.

İçerde kızın ağlamaları bir süre daha devam ettikten sonra kesildi. Uyku ağır basmaya başlamıştı bu sırada. Göz kapaklarım ağırlaşmaya başlarken tatlı bir uyku beni esir aldı. Melahat’ın dürtmesiyle uyandığımda saat 07.30 olmuştu. “Osman biz Aysel hocanın evine gidiyoruz. Sen uyumana devam et. Anahtarın birini masanın üstüne koydum. Keyfine bak, dolapta bir şeyler var, kahvaltı yaparsın!” dedikten sonra yanağımdan öptü.

“Hayırdır, ne oldu, konuştun mu kadınla?” diye sordum. “Konuştum konuştum, özür diledi!” deyince, “Özür mü, Allah Allah, niye?” diye sordum. “Kızın yaptığı için, niye olacak? Kendi evlerinde de böyleymiş bu kız, kocasıyla iş tutarken bile kapıyı açıp dalıyormuş içeriye. Kızın o yaşta sikişmenin ne olduğunu bilmesi de bundanmış!” dedi gülerek. “Ulan neler var ya, Allah Allah…” deyip başımı yeniden yastığa koydum.

Melahat sıkıntılı bir sesle, “Osman, şey diyecektim kızmazsan eğer…” deyince, “Hayırdır, ne oldu?” dedim. “Ya bu kadının cebine biraz para koyayım diyorum ama bende yok. Acaba sende var mı, yanlış anlama, istemezsen vermezsin…” diyerek nedenini söyledi. “Ya bırak, pantolonun cebinde cüzdan var, aç oradan ne kadar almak istiyorsan al, kendine de al!” dedim. “Çok sağ ol, çok iyisin, Allah senden razı olsun!” diyerek cüzdanımdan para alırken ben de gözlerimi kapatıp uykuya daldım…

Yukardan gelen bir sesle uyandığımda saat 10:00 olmak üzereydi. Yere düşen bir şeyin çıkardığı sesti bu. Kendime gelir gibi olduğumda üst kattan yabancısı olmadığım sesler gelmeye başladı kulağıma. Yatak gıcırtılarıydı bu sesler. Bu saatte bu ne böyle dedim kendi kendime. Yatakta doğrulup gözlerimi tavana diktim ve birkaç metre üzerimden gelen seslere kulak kabarttım.

Yatağın şiddetli gıcırdamalarını çok rahatlıkla duyuyordum. Sesler o kadar yoğun ve şiddetliydi ki, elimi yarağıma atıp sıvazlamaya başladım. Son gaz devam eden gıcırtılara ara ara ‘Tak tuk tak tuk!’ sesleri karışıyordu. Üst katta çok sağlam bir sikiş dönüyordu, ama bu saatte böylesine sikişenler kimdi? Bunun cevabını ancak Melahat verebilirdi. Yataktan kalktım ve Melahat’ı aradım. Birkaç kez çaldıktan sonra açıldı telefonu. “Ne oldu?” diyerek yanıtladı. Fısıltılı bir sesle, “Senin bu üst katında kim oturuyor?” diye sordum. Bunu sorarken bile yoğun yatak gıcırtılarını duyuyordum. “Niye sordun?” dedi Melahat.

“Valla yukarda çok sağlam bir sikiş dönüyor, kim bunlar diye merak ettim!” dedim. Melahat’ın gülme sesleri geldi kulağıma. “Allah iyiliğini versin, bunun için mi aradın beni?” deyince, “Ne yapayım, yatıyordum birden bunların sesiyle uyandım!” dedim gülerek. Melahat, “Saliha adında bir kadınla kocası oturuyor, ama kocasının adını bilmiyorum!” dedi. Bu ara sesler epey artmıştı. “Senin Saliha’yı fena sikiyor kocası!” dedim, yüksek sesle gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Tabii bu arada bir elimle telefonu tutarken diğeriyle yarağımı okşamaktan da geri durmuyordum.

Melahat, “Kocası şehir dışında çalışıyor diye duymuştum. Belki de izne filan gelmiştir…” deyince, “Olabilir, adam bunun acısını çıkartıyor herhalde!” dedim gülerek. Melahat, “Onun üst katındaki daire boş, benim de bu saatte evde olmadığımı sanıyor, onun için azıttılar herhalde. Yoksa öyle bir kadın değildir, kapalı, çok tutucudur…” dediğinde, “Valla bilmiyorum, ama fena azıttıkları kesin!” dedim.

Telefonu kapatınca kulağımı yatak başının nerdeyse bitişik olduğu duvara dayadım. Nefesimi tutup sesleri duymaya çalıştım. Ancak çok uğraşmama, kendimi kasmama gerek yoktu sesleri duyabilmek için. Duvarın içinden gümbür gümbür geliyordu sesler.

Çok yoğun ve şiddetli gıcırtıların arasında kadının ve kocasının inlemelerini duyabiliyordum. “Ayy, ahhh, ıhhh…” seslerine adamın böğürtüyü andıran sesleri karışıyordu. Yatağın çıkardığı gıcırtıların yanında Melahat’ın dandik yatağınınkiler solda sıfır kalırdı resmen. Yarağım kazık gibi olmuştu bu arada. Saliha’nın kocası izne gelmiş ve karısını çatır çatır hayvan gibi sikiyordu. Saniyeler saniyeleri dakikalar dakikaları kovalarken adamın temposu hiç düşmüyordu. Bu işi iyi bildiği kesindi. Saliha adlı kadının kedi yavrusunun seslerini andıran iniltileri de hiç durmadan devam ediyordu.

Bir ara çok şiddetli, duvara çivi çakılıyormuş gibi sesler gelmeye başladı. İkisinin de iniltilerinin arasında ara ara kadının, “Sik, sik, sik!” seslerini rahatlıkla duyuyordum. Seslerin en tepe noktasında adamın şiddetli böğürtüleri, “Ağhhh, ağhhh, ığhhh…” şeklinde haykırmalara dönüştüğünde yarağımdan zevk sıvıları geliyordu. Çok sağlam bir sikişmenin zevk çığlıkları yükseliyordu üst kattaki yatak odasında. Yatağın yaylanmaları ve gıcırdamaları devam ederken yoğunluğu ve şiddeti gittikçe azalıyordu. Sonunda tamamen kesildiğinde uyanmamın üzerinden yirmi dakikayı aşkın bir zaman geçmişti. Adam bu süre boyunca hiç durmadan sikmişti Saliha’yı.

Yeniden yatağa uzandım. Birkaç dakika sonra zeminden gelen yürüme seslerini duydum. Yarağımı okşadım sesleri dinlerken. Nermin’e gitti aklım bu ara. Evde kocasıyla sikişirken kızı kapıyı açıp odaya dalıyormuş. Düşündükçe gülesim geliyor, ama aynı zamanda Nermin için üzülüyordum. Nermin yukardaki Saliha gibi bir sikiş yaşamış mıydı hiç? Aldığı zevkle inlemiş, ahlayıp ohlamış mıydı? Muhtemelen bu sorunun cevabı hayırdı. Kadının böyle bir deneyim ve zevk yaşadığını tahmin etmiyordum. Oysa bütün bunlara fazlasıyla layık bir kadındı.

Aklım bu düşüncelerle doluyken yukarda çekmece ve dolap kapaklarının sesleri geldi kulağıma. Sikişme ve sonrasında yıkanma faslı bitmiş şimdi de giyiniyorlardı anlaşılan. Ne konuştuklarını duymuyordum, ama kulağıma her ikisinin, özellikle kadının gülme sesleri ve kahkahaları geliyordu. Saliha kim bilir kaç zaman beklemişti kocasını? Yarak yemek onu mutlu etmiş şimdi de kahkahalar atıyordu.

Karnım acıkmıştı. Mutfağa gidip buzdolabını açtım. Şansıma biraz peynir, zeytinle birkaç parça bayat ekmek vardı. Bunlarla kendime küçük bir sandviç yapıp yedim. Bir sigara yaktım. Sigaramı bitirecekken cep telefonumun çaldığını duydum. İçimi bir sevinç kapladı. Refiye mi arıyordu yoksa? Ama ekrandaki numarayı görünce bütün sevincim uçuverdi. Arayan Refiye değil teyzemdi.

Yine de merakla açtım telefonu. “Osman, nasılsın oğlum?” dedi teyzem keyifli bir sesle. “İyiyim teyze, sen nasılsın?” diyerek yanıtladım. “İyiyim oğlum. Aradın mı Elif’i, merak ettim…” deyince, “Dün aradım teyze, sana söylemedi mi?” dedim şaşkınca. “Ha, yok, söylemedi. Öyle şeyleri pek söylemez o, sen de bilirsin. Ben şey diyecektim sana, sen bugün müsait misin, işte misin yoksa?” diye sordu. “Yok teyze, daha başlamadım işe, hayırdır, bir şey mi lazım?” dediğimde, “Hee, senle bugün bizim eski eve gidelim diyecektim…” dedi.

“Olur teyze gideriz, ben evin oraya gelince ararım seni, Elif de gelecek mi peki?” diye sorunca, teyzem, “Yok oğlum, Elif’lik bir iş yok, biz gider geliriz. Hem sen şimdi gelme zaten. Ben seni ararım, öyle çıkarsın!” dedi. “Tamam teyze, sen nasıl istersen!” diyerek kapadım telefonu.

Teyzem arayana kadar yıkanayım diyerek banyoya geçtim. Sıcak ve tazyikli suyun altında yıkandım güzelce. Kurulanıp giyinirken teyzem aradı. “Osman, sen bizim evin orada market var ya, onun oraya gelirsin. Gelince beni ara, ben de gelirim!” dedi. “Tamam teyze, sen nasıl istersen!” dedim ve kapadım telefonu.

Melahat’ın masanın üzerine bıraktığı anahtarları alıp çıktım dışarı. Kapıyı kilitlerken merdivenlerden bir adamla kadının indiğini gördüm. Dönüp bakınca birden şaşkına döndüm. Karşımdaki Gamze’ydi, yani liseden kız arkadaşım olan Gamze. Ama daha ilginç bir şey vardı, o da Gamze’nin ikinci isminin Saliha olmasıydı. Adı Gamze Saliha idi. Okulda herkes ona ilk ismi olan Gamze diye hitap eder, o da Gamze ismini kullanırdı. Ama ailesinin ona hep babaannesinin adı olan Saliha diye hitap ettiğini, Gamze’yi kullanmadıklarını söylerdi.

Lise ikinci sınıftayken birkaç ay çıkmıştık. Gamze ile farklı sınıflardaydık, ama sevgili olmuştuk. Ama daha sonra başka bir kıza ilgi duyduğumu öğrendiğinde beni terk etmişti. Ancak bunun için kendime göre haklı sebeplerim vardı. Gamze güzel sayılacak olsa da biraz bakımsız bir kızdı. Yanaklarında, çenesinde ve dudaklarının üzerinde her zaman siyah tüyler olurdu. Her zaman kalın siyah külotlu çoraplar giyerdi. Diğer kızlar havalar ısındıkça kısa çoraplar giyip bacaklarını göstermeye çalışırken Gamze hiç öyle giyinmezdi. Yada bacaklarını gösteren ince külotlu çoraplar bile giymezdi. Yüzündeki sivilcelerden dolayı erkeklerin ve diğer kızların alaylarına maruz kalırdı bazen. Hatta sevgili olduğumuz dönemde yine kendisiyle bunun için alay eden bir çocuğun biriyle kavga etmiş, kızlardan birinin üzerine yürümüştüm.

O kısacık anda beynimde şimşekler çaktı. Melahat’ın söylediği ve üst katımda çatır çatır sikişen Saliha yoksa benim eski kız arkadaşım mıydı? O zamandan bugüne pek değişmemişti Gamze ve görür görmez tanımıştım. Sadece o zamanlar yüzünde epeyce olan sivilceleri yok olmuş, onun dışında her şeyiyle aynı kalmış gibiydi. Orta boylu, ne kilolu ne zayıftı ve şimdi de öyleydi. Ancak o zamanlar başı açıkken şimdi kapanmıştı. Uzun siyah saçları vardı Gamze’nin. Şimdiyse başını büyük bir türbanla bağlamıştı. Koyu lacivert renkli, uzun ve bol bir pardesü giymişti. Ayağında ise siyah, topuklu ayakkabılar vardı.

Yanındaki adam, yani kocası ise uzun boylu ve yapılıydı. Sinekkaydı tıraşlı ve kısa saçlı esmer biriydi. Bana yan gözle (Ne bakıyorsun?) der gibilerden bakarken, arkasında kalan Gamze’nin beni görür görmez tanıdığını suratının aldığı şekilden anladım. Koridorun ışığı altında bembeyaz yüzünün hafiften kızardığını fark ettim. Eskiden de utandığı zamanlarda hemen böyle kızarırdı yüzü.

Kocasıyla birlikte dışarı çıktıklarında ben de peşlerinden çıktım. Birkaç metre ötemde topuklu ayakkabılarına basa basa yürüyordu Gamze. Ona seslenmek, merhaba demek istiyordum, ama kocasının yanında yapamazdım bunu. Uzun ve bol pardesüsünün alt kısmı adım attıkça bir pelerin gibi açılıyor, genişliyordu. Biraz ilerdeki bir arabaya bindi kocası, Gamze de peşinden. Ancak Gamze’nin arabaya binerken bakışları bendeydi. Yıllar sonra karşılaşmıştık, birbirimizi öyle kolay kolay unutacak halimiz yoktu.

Gamze ilk cinsel deneyimlerimi yaşadığım kızdı, aynı zamanda ben de onun ilk erkeğiydim. Okulun aşağısında kalan fidanlıkta, yada üst katlardaki boş sınıflarda bir araya geldiğimizde memelerini ve bacaklarını ellerdim. Kalın külotlu çoraplar giymesinin sebebini de o zaman öğrenmiştim. Bacaklarında ve kalçalarında tıpkı yüzünde olduğu gibi siyah tüyler, hatta kıllar vardı.

“Bunları niye temizlemiyorsun?” diye sorduğumda her zaman, “Annem istemiyor!” diye cevap verirdi. Annesinin oldukça tutucu bir kadın olduğunu ve bu yüzden yüzündeki ve bacaklarındaki tüyleri, kılları aldırmadığını, hatta onun kendi tüylerini ve kıllarını bile almadığını söylerdi. Babasının annesinin bu halinden rahatsız olduğunu, bu yüzden evde her zaman bir gerginlik olduğunu anlatırdı. Annesinin tüm ısrarları ve baskılarına rağmen kapanmamasının sebebinin babası olduğunu söylerdi.

Annesinin aşırıya varan tutuculuğuna rağmen Gamze baş başa olduğumuz zamanlarda oldukça rahat davranışlar sergiliyordu. Öyle ki ben onun yeni yeni büyümeye başlayan memelerini okşarken o da pantolonumun içine elini sokup yarağımı tutuyordu. Birkaç kez ısrar etsem de amını göstermemişti hiç. “Memelerimle idare et işte!” derdi alt dudağını ısırarak.

Yaz kış sürekli süveter giyerdi gömleğinin üzerine. Süveterini yukarı sıyırıp gömleğinin düğmelerini açardım. İçinde her zaman erkek atletine benzer bir atlet olurdu. Niye devamlı süveter giydiği de o zaman belli olurdu, çünkü Gamze sutyen takmazdı hiç. Meme başları bembeyazdı. Kızıl, küçük bir eriğe benzeyen meme uçlarını sıkardım parmak uçlarımla, sonra da emerdim. Bu sırada Gamzenin ince uzun parmakları yarağımda olurdu.

Memelerinden hariç dudaklarını öperdim. Dudaktan öpüşme konusunda ikimiz de cahildik, ama yine de hoşumuza giderdi. Dudaklarının üzerindeki tüyleri gelirdi dilime, ama o heyecanla bir şey demezdim. Ellerimi eteğinin altına sokup kalın külotlu çorabının üzerinden bacaklarını, kalçalarını okşardım. Sonra da elimi çorabın içine sokardım. Un gibi beyaz kalçalarını, bacaklarını okşardım. Siyah tüyleri, kılları olmasa Gamze’nin bacakları pek çok kızınkinden daha güzel ve biçimliydi. Ona hep söylerdim bunu, ama o da her seferinde, “Beni seveceksen böyle sev!” derdi gülerek. Birine yakalanma korkusuyla en fazla 2-3 dakika bir arada kalabiliyorduk. Ama her seferinde yarağım kazık gibi oluyordu.

Ne zamanki başka bir kız bana ilgi duyup ben de ona karşılık verince Gamze beni bırakmıştı. Ben de, “Niye beni terk ettin?” diye sormamıştım hiç. Çünkü Gamze’den sonra beraber olduğum kız okulun en güzel kızlarından biriydi. Ama o kadar güzel olmasına rağmen Gamze’nin rahatlığı yoktu onda. Değil memelerini emmek, bir kere bile elletmemişti.

Gamze benden sonra başka bir erkekle çıkmamıştı. Mezun olduktan sonra da ne yaptığını hiç bilmiyordum. Ve şimdi seneler sonra karşıma çıkmıştı. Arabayla önümden geçtikleri sırada bana bakıyordu yine. Derin bir iç geçirdim. Seneler evvel öpüp kokladığım, memelerini emdiğim, kalçalarını avuçladığım lise aşkımın şimdi bir kadın olarak kocasıyla sikişmesine şahit olmuş, ardından onu görmüştüm. Tanımıştık birbirimizi, ama bir merhaba bile diyemiyorduk…

15-20 dakika sonra teyzemin bahsettiği marketin oraya geldim ve aradım kendisini. “Ha, tamam yavrum, ben de geliyorum!” dedi teyzem. Beş dakika kadar arabanın içinde bekledim. Az sonra teyzem elinde bir torbayla marketten çıktı. Ön kapıyı açıp koltuğa otururken, “Teyze, bunlar ne?” dedim. Elindeki torbayı alıp arka koltuğa koydum. “Hiç yavrum, öteberi aldım biraz…” dedi gülümseyerek.

Arabanın içini hafif bir parfüm kaplamıştı. Dün Hüsniye’den gelen kokunun bir benzeriydi. “Parfümün de çok güzelmiş!” dediğimde, “Kamer’in üvey kızı verdi!” dedi. Dünkü açık gri renkli ince pardesüsü vardı üzerinde. Başını ise büyük ve parlak siyah bir türbanla bağlamıştı. “Hayırdır teyze, niye gidiyoruz şimdi?” dedim arabayı çalıştırırken. “Bir gidip bakayım eve oğlum, ne var ne yok. O camları açıp havalandırayım içeriyi, biraz temizlik yapayım…” diyerek yanıtladı.

“Refiye ile kavga mı ettin yavrum?” diye sorunca, “Yok teyze, niye sordun?” dedim bir şey belli etmemeye çalışıp. Ama teyzem yılların kurduydu. “Ben anlarım oğlum, sen teyzeni başkalarıyla karıştırma!” dedi sağ bacağıma ufak bir şaplak atıp. Ara ara bana yan gözle bakıyordu, bu bakışlarında bir şeyler vardı. Sonunda dayanamayıp, “Hayırdır teyze, niye öyle bakıyorsun?” dedim gülerek.

“Sana bir şey diyecem ama bana yalan söyleme!” deyince heyecanlandım. Ne diyecekti kim bilir? “Niye, ne diyeceksin?” diye sordum. Kısa bir sessizliğin ardından, “Biz dün gelmeden önce siz yukarda ne yapıyordunuz?” diye sordu. Şimdi yandık dedim içimden. “Ne olacak teyze, muhabbet ediyorduk. Sonra ben sıkıldım çıktım dışarı…” dedim.

Teyzem, “Viski mi içiyordunuz muhabbet ederken?” diye sorunca, “Hüsniye Hanım ısrar edince kıramadım…” dedim. “Yok oğlum, ben ona bir şey demiyorum zaten. İstediğini iç, ben ona karışmıyorum, ama başka şeyler var gibi geliyor bana…” dedi başını sağa sola sallayarak. Bu arada gülümsüyordu. Teyzem olan biteni anlamıştı anlaşılan. Hiç cevap vermedim, söyleyecek bir şeyim de yoktu zaten. Ben sessiz kalınca teyzem de başka bir şey demedi.

Teyzemler ilk önceleri bizim mahallede oturuyordu. Elif evlenip gittikten sonraysa şimdi gittiğimiz eve taşınmışlardı, iki sene kadar önce de şu anda oturdukları daireye. Evde halen daha eşyaları vardı. Evi kiraya vermemişlerdi, öylece duruyordu. Teyzem parayı bulunca eski evden birkaç parça dışında hiç eşya getirmemiş, mutfaktaki tabak çanak dahil hepsini sıfır almıştı.

Evin önüne geldik. Burası bahçe içinde tek katlı ve bayağı büyük bir evdi. Sarı renkli boyaları yer yer dökülmüştü. Evde iki yıla yakındır oturan olmayınca bahçe de ev de bakımsız kalmıştı. Pencerelerde kalın perdeler vardı. Teyzem anahtarı sokup kilidi açtı. Demir kapı gıcırdayarak açılırken, “Osman, şu sigortaları açsana!” dedi. İçerisi oldukça serindi ve rutubet kokuyordu. Bir sandalye bulup üstüne çıktım, sigortaları açtım. Teyzem salonun ışığını açtı sonrasında.

Eşyalar yerli yerindeydi. Hatta duvardaki resimler ve saat bile yerinde duruyordu. Boya badana ve genel bir temizlikten sonra oturulacak durumdaydı. Teyzem salondaki çekyata oturdu, “Gel şöyle hele!” dedi yanını gösterip. Yanına oturdum, teyzem anlamsızca gülümsüyordu. “Ne oldu teyze, hayırdır?” dedim. Bir elini omzuma koydu, “Burası senin evin olacak yavrum. Elif’le evlendikten sonra burada oturursunuz. Bu eşyaların hepsi yeni gibi, bir de eşya alma derdiyle uğraşmanıza gerek yok. Eğer istemezsen de ben hepsini alırım sana, sen yeter ki kızımla mutlu ol. Hem başka diyeceklerim de var sana…” dedi yine gülümseyerek.

“Bunu önce benden duymanı istedim. Elif’im iki canlıdır yavrum!” dediğinde heyecandan ne yapacağımı şaşırdım. “Kızım senden gebe, daha doktora gitmedik ama çok belli gebe olduğu. Durup dururken midesi bulanmaya, başı dönmeye başladı. Onun için dün sana kızımı ara sor dedim. Daha kimseye demedim bunu, annen de bilmiyor. Kamer’e bile söylemedim. Herkesten önce benden duy istedim. Hem oğlum hem damadım oldun artık…” dedi.

Demek sonunda baba olacaktım, Elif hamileydi, karnında çocuğumu taşıyordu. İnanılmaz bir mutluluk duyuyordum. Kaç zamandır karımla çocuğumuz olsun diye uğraşıyorduk ama olmamıştı. Şimdiyse Elif’in çocuğuma hamile olduğunu öğreniyordum. “Emin misin teyze, doğru mu bu dediklerin?” dedim heyecanla. “Doğru tabi yavrum, yanlış olur mu, gebe kadın hemen belli eder kendini!” diyerek yanıt verdi soruma.

Bunları söylerken sol eli göğsümdeydi. Benden yana biraz daha kaydığında koca çekyatta göt göte oturur hale gelmiştik. Teyzemin davranışlarında bir tuhaflık vardı, ama başka türlü bir tuhaflıktı. Bu hareketleriyle Zekiye’ye benziyordu. “Hayırdır teyze?” dedim göğsümdeki elini tutup çekerken. “Sana iyi para veririm!” dedi titreyen bir sesle. “Ne parası teyze, ne diyorsun sen?” dedim.

“İyi para veririm yavrum, ne istersen veririm!” dedi yine ve elini göğsüme koydu tekrar. “Ne demek bu?” dedim karşılık olarak. Teyzem mavi gözlerini gözlerime dikip, “Eniştenle artık karı koca değil bacı kardeş olduk yavrum. Senelerden beri bana elini sürdüğü yok. İyi para veririm sana, ne istersen alırım!” dediğinde işin rengi açığa çıkmıştı.

“Teyze salak salak konuşma, manyak mısın sen?” dedim ve elini geriye ittim yine. Ancak teyzem çok sakindi. “Niye yavrum, beğenmedin mi yoksa beni?” dedi. “Ya delirdin mi sen, hasta mısın?” dedim sinirle. Ancak bu esnada yarağımın sertleştiğini fark ettim.

Teyzem, “Önceden sadece yeğenimdin, oğlum sayılırdın, ama şimdi damadım oldun. Beni teyzen değil, kaynanan gibi gör artık. Para veririm sana, hem de çok para. Yeter ki beni geri çevirme. Seni bunun için getirdim buraya. Bak, kimse yok, bir Allah’ın kulu yok, kimse bilmeyecek, duymayacak. Aramızda kalacak anladın mı? Artık kocamdan yana şansım yok, ama içimdeki yangınım çok büyük oğlum, çok büyük. Duramıyom artık, yanıyom, anladın mı yanıyom!” dedi ve yeniden elimi tutup pardesünün üstünden memelerine götürdü.

Dün asansörün önünde bana sarıldığında göğsümde hissettiğim memeleri şimdi avucumdaydı. İnce pardesünün altında sanki bir şey yoktu, dolgun ve yumuşak memelerini olduğu gibi hissediyordum. Bu dokunuşlarla birlikte yarağımdaki hareketlilik daha da artmıştı. “Kimse bilmez yavrum, kim bilecek burda, sadece ikimiz varız. Beni boş gönderme, sen yapmazsan başkası yapacak yavrum. Çok günah olduğunu biliyom, ama dayanamıyom artık yavrum, bu yangın beni yaktı kor etti!” dediğinde elimi çektim hızla, “Sen kafayı yemişsin!” dedim.

Ayağa kalkmak isterken elimi tuttu yeniden, “Hee, yedim yavrum, kafayı yedim. Erkeksizlikten kafayı yedim!” dedi gülümseyerek. Ardından da elimi bırakıp pardesünün üst düğmelerini açtı tek tek. İçine mor renkli bir bluz giymişti. Bluzun altında memelerinin şişkinliği daha da belliydi. Bluzu alttan tutup yukarı çektiğinde iki koca memesi çıktı meydana, sutyen takmamıştı.

Memeleri pamuk gibi beyazdı, yaşından dolayı sarkmış iki koca inek memesini andırıyordu. Açık kahve renkli büyük meme başlarının ortasında etli üzüm tanelerine benzeyen koyu kahve meme uçları vardı. Yarağımın sertliği kot pantolonun önünde şişkinlik yaratmıştı artık. Kalbimin atışları tavan yapmıştı.

Öz teyzem benden kendisini sikmemi istiyordu. İçimde iyi ile kötünün savaşı vardı resmen. Bir yanım (O senin teyzen, sakın yapma!) diyor, öbür yanımsa (Sonuçta o da bir kadın, ona istediğini ver!) diyordu.

Teyzem bluzunu açmış o halde bana bakıyor ve memelerini göstermeye devam ediyor, beni ikna etmeye çalışıp konuşuyor, “Altı sene oldu yavrum, altı sene. Altı senedir eniştenin eli elime değmedi. Götürmediğim hoca, yedirmediğim macun kalmadı, ama hiçbiri kar etmedi. Hiçbiri işe yaramadı. Eczaneden ilaç aldım, o utanıp alamadığı halde ben kadın başıma gidip aldım. Ama gene de olmadı yavrum, gene de olmadı. Tık yok adamda. Yandım kavruldum artık, anladın mı yandım kavruldum…” diyordu.

İstesem de gözlerimi memelerinden alamıyordum. Derin derin birkaç nefes alıp verdim. İçimde kötü taraf ağır basmaya başlamıştı. Kadınlara karşı zaafım vardı, karşımdaki teyzemdi ama karşı gelemiyordum. Yanına oturduğumda teyzem sonucun nereye gideceğini anlamıştı. İsteği galip gelmiş, beni yenmişti.

Sağ elimi tuttu ve çıplak memelerine götürdü. Elim memelerine değdiği anda, “Ohhh…” diye derin bir inilti çıktı dudaklarından. Yıllardan beri böyle bir anı beklediği çok belliydi. Eniştemin ihmali ve iktidarsızlığı teyzemi bu hale getirmişti. Memeleri ateş gibiydi. Teyzem, “Yanıyorum!” derken doğru söylüyordu.

Benim yapabileceğim tek şey o ateşi söndürmek olacaktı…

[Osman]

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! Tüm Bölümleri

18+ YASAL UYARI:
Ah Bu Töreler Seks Hikayesi sitesi 18 yaşından büyükler içindir! 18 yaşından küçük iseniz
ve bulunduğunuz ülkede Seks Hikayesi okumak kanunen yasak ise, bu siteyi derhal terkediniz!