Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! (123)

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 123. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)

“Sen şaka mı yapıyorsun, yoksa benimle kafa mı buluyorsun?” dedim. Semanur bir süre daha ağladıktan sonra, “Hayır, şaka yapacak halim mi var benim!” dedi. Çantasından kâğıt mendil çıkarıp gözyaşlarını sildi ama ufak ufak ağlamaya devam ediyordu.

“Bana bak, benimle dalga geçme. Önce Cem’den hamileyim dedin, şimdi de kalkmış senden hamileyim diyorsun. Kiminle ne bok yediğin umurumda değil, ama beni kullanmaya, kazıklamaya kalkma seni fena yaparım!” dedim sinirimden dişlerimi sıkarak.

Semanur sözlerim üzerine bir şey demedi. Derin bir nefes alıp verdim. Bir sigara yaktım sıkıntıyla. Hiç konuşmadan sigaramı içerken elini çantasına attı yine ve küçük bir kâğıt çıkarıp uzattı.

“Ne bu?” diye sordum kâğıdı açarken. Az çok ne olduğunu anlamıştım gerçi. Küçük parlak kâğıtta siyah beyaz fotoğrafa benzer bir şey vardı. Kâğıdın köşelerinde farklı farklı harfler ve rakamlar yazıyordu. Ultrason görüntüsüydü bu. Semanur elini uzatıp, “Bak, şurada yazıyor… Dokuz hafta bir günlük…” dedi titreyen sesiyle.

Bir süre baktıktan sonra kâğıdı avucumda sıktım. “Her şeyin yalan… Önce Cem’den hamileyim diyorsun şimdi de benden olduğunu söylüyorsun… Daha önce bebeğin 3-4 haftalık olduğunu söylemiştin, ne çabuk dokuz haftalık oldu?” dedim öfkeyle.

“Sana yalan söyledim çünkü başka çarem yoktu. Bunu sana söyleyemezdim. Söylesem de bir şeyin değişmeyeceğini düşündüm çünkü. Sen evlisin. Hem seninle aramda bir şeyler olduğunu bilen kimse de yok. Söylesem bu sefer işler daha da karışırdı…”

“Şu tarihe bak, dokuz hafta bir gün… Seninle arkadaşının evinde beraber olmuştum. Oysa Cem’le çok daha sonra ilişkiye girmiştim ve o zaman da hamile olduğumu bilmiyordum. Adetlerim düzensizdi, günleri değişiyordu çoğu zaman. Onun için yine öyle bir şey olduğunu sanmıştım ama gerçekte hamileymişim…”

“O gün korunmamıştık hatırlarsan… Sana söylemekten başka çarem kalmadı artık… Anneme yada ablama söyleyemedim… Onlar bebeğin babası diye Cem’i biliyorlar halen…” dedi kısık sesle, adeta fısıldar gibi.

Dokuz hafta bir gün… İki aydan fazla bir zaman demekti bu. Kafamdan bir hesap yaptım kabaca. Sedat’ın evinde sikmiştim Semanur’u. Dediği gibi korunmamıştık. Aşağı yukarı o zamanlara denk geliyordu, ama yine de tam emin olamıyordum.

“Bana daha önce yalan söyledin, bu kâğıdın yalan olmadığını nerden bileyim. Hem bebeğin benden olduğunu göstermez bu. Senden her şey beklenir!” dedim sinirle ve kâğıdı attım yere. Semanur sert tepkime rağmen bir şey demedi. Kâğıdı yerden alıp açtı tekrar ve bana doğru uzattı yine.

“Bak, inan yalan söylemiyorum. Burada yazıyor zaten, dokuz hafta bir gün. Son adet olduğum tarihten hesaplayınca bu çıkıyor. Seninle beraber olduğum zamanlara denk geliyor. Bebeğin babası sensin, karnımdaki senin bebeğin!” dedi ve elimi tuttu. Elimi çekip, “Ya bi siktir git, manyak mısın sen? Neyi benim çocuğum, ne anlatıyorsun sen, adam mı kandırıyorsun?” dedim öfkeyle.

“Eğer inanmıyorsan doktora gidelim, muayene etsin beni!” dedi sonrasında. Onun bu kendinden emin, kararlı sözleri beni korkuturken bu işi güvenebileceğim bir doktorla halletmem gerektiğini düşündüm. Aklıma gelen ilk ve tek isim de Kadriye’ydi. “Hadi kalk doktora gidiyoruz…” dedim ve ayağa kalktım.

Ancak Semanur elimi tuttu yine ve “Dur dinle, diyeceklerim var daha…” dedi ağlamaklı sesiyle. Elimi çekmeye çalışınca, “Lütfen, dinle beni…” diyerek iki eliyle bileğime sarıldı bu kez. Elimi çektim hızlıca ve oturdum yeniden. Sinirden elim ayağım titriyordu. Semanur zor duyulan, ağlamaklı ve fısıltıyı andırır şekilde konuşmaya başladı tekrardan…

“İlk başta çocuğu doğurmak istiyordum, çünkü Cem’in benimle evleneceğini düşünüyordum. Onu kandırabileceğimi sanmıştım. Cem de Ahmet kadar olmasa bile saf bir çocuktur çünkü. Ama geçen akşamki konuşması ipleri tamamen kopardı. Şimdi çocuğu aldırmaktan başka çarem kalmadı. Onun için de seni aradım…”

“Annemle ablam bu meseleyi henüz bilmiyorlar. Onlara söyleyemedim. Hamile olduğumu da bir tek sen biliyorsun zaten. Bu çocuğu aldırmamız lazım, zamanımız kalmadı. 10 hafta olduktan sonra çocuğu almazlar, kalırım öyle. Babasız bir çocuk doğurmak istemiyorum…”

“Bugün özel bir doktora gittim. Ona çocuğu aldırmak istediğimi söyledim (Eğer istemiyorsan alırız, hiç problem değil) dedi. Ama bunun için 10.000 lira para istedi benden. Bu işi devlet hastanesinde de yaptırabilirim, ama orada çocuğun babasının da olmasını istiyorlar. Biz evli bile değiliz. Öyle bir şey yapamam. Kimsenin bilmemesi, duymaması lazım, mecburen bu doktora yaptırmak zorundayım. Ona evli olmadığımı söyledim, (Evli olup olmaman benim için problem değil. Ama 10 hafta olmadan almamız lazım) dedi…”

“Zamanımız kalmadı. Bu işi hemen yapmamız lazım. Benim biraz birikmiş param var ama doktorun istediğine yetmez. Hem hastane masrafı da olacak. Onun için aradım seni. Eğer param olsaydı seni hiç aramaz, bu işten haberdar etmezdim. Ne olur, bu çocuğu doğuramam, aldırmamız lazım. Ne kadar günah olduğunu biliyorum ama başka çarem yok. Yardım et bana…” dedikten sonra elimi tuttu sıkıca yine. Yanakları gözyaşlarıyla ıslanmıştı iyice. Titreyen dudaklarıyla, “Ne olur, lütfen…” derken sanki kalbime çivi çakılır gibi oldu.

Elini bıraktım ve ayağa kalktım. Derin derin birkaç nefes alıp verdim. Çocuk gerçekten benim miydi? Eğer öyleyse baba olmayı bu kadar çok isterken nasıl olup da kendi çocuğumun kanına girebilirdim? Nasıl olabilirdi böyle bir şey? Yada Semanur yine yalan mı söylüyordu? Benden para koparmak için uydurduğu bir yalan mıydı bütün bunlar?

Birkaç dakika yan yana oturduğumuz halde hiç konuşmadık. Semanur’un ağlaması kesilmiş, uzaklara dalıp gitmişti. Bense ne yapacağımı, ne edeceğimi düşünüyordum. Ama aklıma hiçbir şey gelmiyordu bir türlü. Beynim donmuştu sanki. Semanur’un çocuğu aldırmak istemesi işleri büsbütün değiştirmişti. Şimdi onu doktora götürüp muayene ettirmenin de pek bir önemi kalmamıştı.

Semanur’un, “Bu çocuğu aldırmaktan başka çaremiz yok, eğer doğurursam hayatım mahvolur!” demesiyle kendime geldim. “Kim bu doktor, dediği gibi halledecek mi gerçekten?” diye sordum. “Evet, o konuda sıkıntı yok. Daha önce bir arkadaşım da ona gidip çocuk aldırmıştı, tanıyorum kendisini daha önceden yani…”

“Hem doktor hem hastane parası derken 12-13 bin lira para lazım olacak. Parayı bulmuş olsam seni hiç arayıp sormazdım bile. Ama başka çarem kalmadı. Senin için de benim için de başka çare yok. Eğer bu çocuğu doğurursam senden olduğunu söylemekten başka çarem kalmaz. Hem yapılacak testle de kanıtlanır bu. O zaman daha büyük kıyamet kopacak. Senin de hayatını mahvetmek istemiyorum, senin de üzülmeni, sıkıntı çekmeni istemiyorum. Lütfen, yardım et, bu işi halledelim. Daha sonra ne istersen yaparım, lütfen…”

Bir süre daha hiç konuşmadan öylece durdum. Çocuk aldırmanın günahına ortak olmak istemiyordum, ama Semanur’un sözleri de bir gerçeğe işaret ediyordu. Bu durum ilerde hem Özlem’i hem de Refiye’yi kaybetmeme neden olabilirdi. Özlem giderse Şaheser annenin bahsettiği 50 daire yalan olurdu. Refiye’nin gitmesi demekse daha ne kadar olduğunu bile bilmediğim zenginlik ve servetin kuş olup uçması anlamına gelirdi.

“Ne yapmak lazım peki?” diye sordum. “Bir şey gerekmiyor, yeter ki para tamam olsun. Doktor her şeyi ayarlayacak. Para hazır olursa hemen hastaneye yatışımı yapacak, aynı gün çocuğu alacak. Bu işin uzamaması lazım, 10 hafta olursa almazlar, doğurmaktan başka çarem kalmaz. Ondan sonra ne olur bilmem…” diyerek cevapladı.

“Peki en başında niye bana söylemedin bunu. Niye Cem’i ortaya attın?” dediğimde, “Aslında onun adını söyleyen ben değildim. Annem beni o kadar zorlayıp dövse de isim vermedim ona. Ama geçmişte Cem’le ilişkim olduğunu biliyordu. Hem askerden izne geldiğinde beni görmek için mağazaya geldiğini de söylemiştim. Annem kendiliğinden onun adını ortaya attı, ben de itiraz etmedim. Senin adını verirsem işler daha da karışır diye düşündüm…”

“Ama sonra annemin benim haberim olmadan onun ailesiyle görüşmesi işin rengini büsbütün değiştirdi. Aslında öyle bir şey yapmasa daha başında aldırırdım bebeği, ama annem öyle davranınca ben de karşı gelemedim. Annem bebeği doğurmamı benden daha çok istiyor çünkü. Ablamın onca zaman evli kalıp da çocuğu olmuyor diye boşanması onu çok derinden etkiledi. Bir de çocukla birlikte benim de evlenip yuva kurmam onun deyimiyle kötü yola düşmemi önlemiş olacak, namusumuz yara almamış olacak…”

“Hem sonra belki de bunun daha doğru olacağı düşüncesi geldi aklıma, yani Cem’le evlenip çocuğu doğurmamın. O benim ilk aşkım, ilk göz ağrımdı. İzne geldiğinde de isteyerek birlikte olmuştum onunla. Ama işler umduğum gibi yürümedi, bu noktaya geldi. Sana Cem beni kabul etmezse bebeği aldırmaktan başka çarem yok demiştim hatırlarsan. İşte şimdi o duruma geldim. Cem beni kabul etmiyor ve benim de bebeği aldırmaktan başka çarem yok…”

“Nasıl yapabildin böyle bir şeyi? Bu kadar kolay mı? Yani aklım almıyor… Benden hamile kalıyorsun ama bunu bana söylemiyorsun, işin içine bir anda Cem diye bir herif giriyor. Bir de utanmadan bana onunla konuşmamı söylüyorsun. İşlerim olmasa herifin yanına gitmiş olacaktım şimdiye kadar… Hadi bütün bunları geçtim de, şu çocuk dünyaya gelmiş olsa onu benden gizlemiş, saklamış olacaksın, haberin var mı? Ve çocuk da gerçek babasının kim olduğunu bilmeden büyüyecek. Cem de çocuğun kendisinden olduğunu sanacak. İlerde çocuğun kendisinden olmadığını anlarsa ne olacak? Nasıl bir iştir bu? Hangi akıl, hangi cesaretle böyle bir işe girdin sen?” dedim sözlerine karşılık olarak.

Semanur sözlerim karşısında yeniden ağlamaya başladı. Titreyen dudaklarıyla, “Haklısın, hangi akılla yaptım bunları bilmiyorum… Ama dediğim gibi annem karışmasa iş bu noktaya gelmezdi… Artık olan oldu, bundan sonrasını düşünmemiz gerek…” dedi.

Kalkıp bankın etrafında biraz yürüdüm. Hafiften esen serin rüzgârın getirdiği temiz havayı çektim ciğerlerime. Artık yavaş yavaş akşamın karanlığı çökmeye başlıyordu. Parktaki kalabalık da azalmaya başlamıştı.

Bu arada aklım halen dokuz hafta bir gün meselesindeydi. Bana dokuz haftadan daha fazla bir zaman önce sikişmişiz gibi geliyordu. Aklımdan hesaplar yapmaya, geçmişi hatırlamaya çalıştım. Ancak son zamanlarda o kadar çok şeyi üst üste yaşamıştım ki aklımı toplamakta zorlanıyordum.

Sikiştiğimiz gün çay bahçesinde buluşmuştuk önce. Oradan Sedat’ın evine gitmiştik. Ama ayın kaçıydı, hangi gündü hatırlayamıyordum. Onun öncesinde veya sonrasında olup bitenleri hatırlamaya çalıştım bu kez. En azından bu şekilde bir tarih belirleyebilirdim…

Biraz düşününce yavaş yavaş hatırlamaya başladım. Karım kızlarla birlikte ablasının evine gitmişti. Aynı gün Elif çıkagelmişti hatta. Kesinlikle daha sonraki bir gün sikmiştim Semanur’u. Ve hatta ondan bir gün önce annesi Dilber’i sikmiştim yine Sedat’ın evinde. Semanur’la eve gittiğimizde yatak dağınık bir haldeydi. Semanur’dan sonra Refiye’yi götürmüştüm Sedat’ın evine… Evet, şimdi her şey açığa çıkıyordu. Semanur’un söylediği dokuz hafta bir gün yanlış bir tarihti. Açık açık yalan söylüyordu…

“Sen yalan söylüyorsun. Şimdi hatırladım. Dokuz haftadan daha önceye denk geliyor bizim bu işi yapmamız…” derken ayağa kalktı birden. Ağlamaklı sesi ve titreyen dudaklarıyla, “Hayır, yalan değil, yanlış düşünüyorsun!” dedi adeta haykırarak. Bu kadar sert tepki göstermesi yalan söylediğine işaretti. “Benimle oynamaya kalkma, sikerim belanı!” dedim sinirden dişlerimi sıka sıka.

Elime yapışıp, “Ne olur, yanlış düşünüyorsun, lütfen, bak…” dedi ama cümlesini tamamlamasına izin vermedim. Çenesine yapıştım. “Senin gelmişini geçmişini sikerim amcık. Adam mı kandırıyorsun lan sen?” dedim öfkeyle. Semanur korku dolu gözleriyle bakarken bir taraftan da elleriyle beni geri itmeye çalışıyordu. O sıra kendime geldim ve çektim elimi. Deliye dönmüş gibiydim. Bu kadar aleni şekilde yalan söylemesini aklım almıyordu.

Banka oturdum tekrar. Bir sigara yaktım. Sinirden sigaranın filtresini ısırıyordum. Semanur da biraz sonra yanıma oturdu. Yan yan bakıyordum ona. Ellerini dizlerinin üstünde kenetlemişti. Titriyordu elleri. Sessizce ağlıyordu. Öfkem yavaş yavaş azalırken, “Niye yalan söyledin, amacın ne?” diye sordum. Birkaç saniyelik suskunluktan sonra, “Cem’le evlenmek istemiyorum!” dedi. Gözyaşları yanaklarından çenesine akıyor, pardesüsüne damlıyordu. Parmaklarıyla oynuyordu ama ne yaptığını bilmez haldeydi.

Derin bir nefes çektim sigaradan. “Çocuk Cem’den. Ama sen onunla evlenmek istemediğin için çocuğu aldırmak istiyorsun. Eğer doğurursan evlenmekten başka çaren kalmaz çünkü. Aklın sıra çocuk senden diyerek beni korkutmaya kalktın. Ben de gereken parayı verince hemen çocuğu aldıracaksın. Böylece Cem’le evlenmen için bir sebep de kalmamış olacak. Öyle değil mi, gerçek bu!” dedim sinirle.

Semanur derin bir iç geçirdi önce. Sonra da başını salladı ‘evet’ anlamında. Bir süre sessiz kaldı. “Cem seninle beraber olduktan bir iki hafta sonra gelmişti mağazaya. Seninle beraber olduktan sonra adet görmüştüm. Yani çocuğun babası olman mümkün değil. Bir haftalık izne gelmişti Cem. O süre boyunca birkaç kez ilişkiye girdik, yani tek seferlik bir şey değildi. Ahmet’ten sıkılmıştım, çok iyi biriydi ama çok saftı…”

“İlk başta Cem’le evlenmek istemiştim, ama sonra bunun yanlış bir karar olacağını anladım. Cem’in ailesinin durumunun da bizden bir farkı yok çünkü. Olsaydı zaten daha başında evlenirdik. Onunla evlenirsem hayatım gene yoksullukla, sıkıntıyla geçecek. Çocuğumun da bu yoksulluğu yaşamasını istemiyorum. Cem benimle evlenmek istiyor, benden kaçmıyor ama ben istemiyorum. Onunla aramdaki tek bağ karnımdaki bebek… Eğer o olmazsa evlenmem için bir sebep de olmaz. Çocuğu aldırdıktan sonra Cem’e düşürdüğümü söyleyecektim daha sonra…”

“Lazım olan para fazla olunca istesem de vermeyeceğini düşündüm. Ama eğer seni korkutursam da vereceğini… Çaresiz kalmasam böyle bir oyuna başvurmazdım inan ki… Senden başka bana yardım edebilecek kimse yok etrafımda… Artık yalanım açığa çıktığına göre çekinmeme gerek yok söylemem için… Bana bu parayı verecek misin?” dedi bana bakarak.

Böylesi bir oyunun içine düşmüş olmak canımı sıktı. Ama rahatlamıştım da. Çocuk benden değildi. “Çaresiz kalmasam yapmazdım böyle bir şey… Lütfen, sana yalvarıyorum… Ne istersen yaparım, ne istersen…” dedi ve elimi tuttu iki eliyle.

Güzel, ela gözlerini yüzümde dolaştırırken, “Ne istersen yaparım, yeter ki beni bu dertten kurtar…” dedi kısık sesle. Sigaramı söndürüp attım ve “Yalan söylemene gerek yoktu. En başında gerçeği söylemen yeterliydi. Para az olmuş fazla olmuş bunun önemi yok. Bana yalan söyleme demedim mi sana?” dedim.

Bir süre sessiz kaldım. Semanur bebeğini aldıracaktı, bunun için gereken parayı da ben verecektim. Bir günaha ortak olacaktım böylece, daha doğmamış bir insanın hayatına mal olacak bir günahtı bu. Çok ağır bir yüktü. Tek başıma verebileceğim bir karar değildi bu, bir bilene danışmam gerekliydi.

Elimi çekince Semanur’un yüzünden kara bulutlar geçer gibi oldu. Parayı vermeyeceğimi düşündüğünü anladım. Ama vermek yada vermemek kararını hemen alabilecek durumda değildim. “Düşünmem lazım, bana biraz zaman ver!” dediğimde, “Vermeyecek misin?” dedi dudakları titreyerek.

“Öyle bir şey demiyorum. Düşünmem gerek dedim sadece. Büyük bir günah bu… Öyle hemen tamam denecek bir şey değil. Mesele para değil, onda sıkıntı yok. Ama bu, yani nasıl desem, çok canımı sıkıyor, kafamı toparlamam lazım!” dedim sorusuna karşılık olarak.

Semanur, “Ne kadar sürecek kafanı toparlaman peki, bu işin şakası yok. Bu hafta halletmem lazım, yoksa mahvolurum!” deyince, “Ben ne yapayım, en başında düşünseydin o zaman!” dedim sinirle. Semanur yeniden ağlamaya başlamıştı.

“Herifin altına yatmadan önce düşünseydin bunları… Bu işin sorumlusu ben miyim…” derken Semanur ayağa kalktı birden ve koşar adımlarla hızla uzaklaştı. Son dediklerimin ağır kaçtığını o an anladım, ama yapacak bir şeyim yoktu artık. Gözden kaybolana kadar baktım arkasından.

Öfkem geçmiş yerini derin bir hüzün kaplamıştı. Cem’le evlenmemek için bebeğini aldırmaktan başka çaresi yoktu. Böylesi bir karar alabilecek kadar gözünü karartmıştı. Semanur hep gözü yüksekte olan bir kızdı ve bu nedenle de önünde bir engel olarak gördüğü bebeğini aldırmak için akla hayale gelmedik yollara, oyunlara başvurmaktan çekinmiyordu.

Benden istediği maddi olarak değil ama manevi yönden büyük bir yüktü. Bu yükü tek başıma kaldıramazdım. Danışabileceğim, bana yol gösterecek, akıl verecek birine ihtiyacım vardı. İster istemez Aysel geldi aklıma. Nikâh günü görmüştüm kendisini en son. Refiye ile ilgili söyledikleri halen aklımdaydı. Ne kadar gitmek istemesem de ondan başka gidebileceğim kimse yoktu.

Aradım kendisini. Birkaç kez çaldıktan sonra açtı telefonu. “Ooo, damat bey, hayırdır. Kalp kalbe karşıymış vallahi, ben de tam seni düşünüyordum, hatta arayacaktım ama sen benden önce davrandın!” dedi. “Seninle konuşmam gereken bir mesele var. Kafam çok karışık, bana akıl ver!” dedim. “Seninki tükendi mi yoksa?” dedi kahkahayla. Hemen ardından da, “Tamam, gel bakalım, nasıl bir akıl lazımmış sana görelim. Zaten konuşacaklarım da var seninle. Ama şimdi misafirlerim var, bir saat sonra gel!” dedi. “İyi tamam!” dedim ve kapadım telefonu.

Arabaya doğru giderken Semanur’u aradım. Telefon uzun uzun çalmasına rağmen açılmayınca ben de mesaj yazıp gönderdim. “Parayı dert etme, yarın seni ararım. Takma kafana, bir yolunu buluruz…” diye.

Bir lokantaya gidip yemek yedim, biraz dışarlarda gezip oyalandım. Aysel’in benimle ne konuşacağını bilmiyordum, ama büyük ihtimalle geçen gün evinde söyledikleriyle ilgili olacağını tahmin ediyordum. Aysel’in evine yaklaşırken Melahat aradı. “Neredesin, gelmiyor musun?” diye sordu. Cevap vermemi beklemeden de, “Kadını gönderdim, bir akrabasında kalacak, bu gece yok anlayacağın. Gelirken rakı al, sana güzel bir sofra hazırlayayım!” dedi neşeyle.

“İşim var biraz…” dediğimde, “Karınla mı barıştın yoksa?” dedi bozulmuş gibi. “Yok be ne barışması, başka bir işim var, halledebilirsem gelirim!” dedim. Soğuk bir sesle, “İyi, sen bilirsin, ev senin, ne zaman istersen gelebilirsin!” diyerek kapadı telefonu. Şu hengâmenin içinde Melahat’ı unutmuştum.

Aysel’in evinin önüne geldiğimde saat 19:00’u geçiyordu. Hava iyice kararmıştı artık. Kapıya vurdum bir iki sefer. Az sonra Aysel karşımdaydı…

[Osman]

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! Tüm Bölümleri

18+ YASAL UYARI:
Ah Bu Töreler Seks Hikayesi sitesi 18 yaşından büyükler içindir! 18 yaşından küçük iseniz
ve bulunduğunuz ülkede Seks Hikayesi okumak kanunen yasak ise, bu siteyi derhal terkediniz!