Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! (39)

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 39. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)

Zarife’yi görmeyeli epey olmuştu. Zarife, o ilk birlikte olduğum zamandakinden farklıydı. Zayıflamıştı, kendine bakar olmuştu. Akşam boyunca gözlerim üzerindeydi Zarife’nin. Kocası şehir dışına çıkmıştı yine, oğlu ise okuldan arkadaşlarıyla Antalya’ya tatile gitmişti. Zarife gene kaynanasıyla yalnız başına kalıyordu.

Zarife konuşma esnasında bir ara Esra’ya, “Kız, teyzesinin birtanesi, yaş günün mü senin haftaya?” dediğinde, ben hemen, “Ne yaş günü? Kimin?” diye sordum. Karım bana sitem edercesine, “Ohoo, kızımın yaş günü gelmiş, senin haberin yok!” dedi. Özge de, “Esra’nın haftaya doğum günü, 17 yaşına giriyor!” dedi. Ben bunu daha yeni öğreniyordum.

Zarife Esra’nın yanağından makas alarak, “Büyümüş de gelinlik kız olmuş!” dediğinde, Özge hemen atılıp, “Hoop, herkes sırasını bilsin, önce ben varım!” dedi gülerek. Esra da, “Ben büyüdüm ama kimsenin bundan haberi yok!” dedi sitemle. ‘Kimsenin bundan haberi yok!’ derken bana bakmıştı. Bu kızın aklından neler geçiyordu bilmiyordum.

Karım Zarife’ye gece bizde kalması için çok ısrar etti, ama Zarife, “Kaynanamın diline düşerim sonra!” diyerek eve gitmek istediğini söyledi. Mecburen ben bırakacaktım onu evine. Beline oturan siyah bir pardesü giymişti, götü ortaya çıkmıştı böylece. Emniyet kemerini taktığı zaman koca memelerinin arasından geçen kemer onları daha büyük göstermişti. Yol boyunca havadan sudan konuştuk. Evinin önüne geldiğimizde, evinin ışıkları yanıyordu. “Kaynanam yatmamış daha, gelsene bir kahve yapayım sana!” dedi. Ayıp olmasın diye, “Tamam!” dedim.

Kaynanası yaşlı, sevimli, hoş sohbet bir kadındı. Zarife güzel bir kahve yapmıştı. Kaynanası ise, “Kızım benim uykum geldi, benim kahvemi de sen iç, hadi size iyi geceler…” diyerek odasına çekildi. Şimdi Zarife’yle baş başa kalmıştık. Kahvelerimizi içtikten sonra, Zarife içerde yatan kaynanasına baktı geldi, “Top atsan uyanmaz!” dedi gülerek.

Yanıma oturdu. Uzun ve bol bir etek giymiş, uzun kollu bir bluzla üzerinde ince bir yelek vardı. Sol kolumu koltuğun sırtına attım, ondan yana döndüm. Elimi eteğinin içinden soktum ve kalçalarını avuçladım. Zarife gözlerini kapattı. Elimle dolgun kalçalarını avuçladım bir süre. Beyaz bacaklarında alınmamış tüyleri vardı biraz. Elim yukarılara doğru çıktıkça Zarife hafiften inlemeye başlamıştı. Kasıklarının sıcaklığını hissettim. Pamuklu beyaz külotunun üzerinden amının izi belli oluyordu, amına parmaklarımla baskı yapmaya başladım.

Zarife koltukta biraz daha geriye yaslandı, sağ bacağını dizlerimin üzerine, sol bacağını da koltuğun kenarının üzerine attı. Elim kalçalarında, kasıklarında gezindikçe, “Uğhh, ığmm!” diyerek inlemeye devam ediyordu. Külotunun amının zevk sularıyla ıslandığını hissettim. Zarife başını arkaya atmış, gözleri kapalı tavana bakıyordu. Elimi külotunun kenarından amına attığımda, “Uğhh!” diye yüksek sesle inledi. “Yavaş, kaynanan uyanacak!” dedim. Ama o beni dinlemiyordu o esnada.

Orta parmağımı yavaşça soktum amına. Amının içi fırın gibiydi, epey sulanmıştı. Amına hızlı hızlı sokup çıkarmaya başladım parmağımı. Zarife, “Ağhh, ığhh, oğhh, ığmm!” diyerek hızlı hızlı nefes alıp veriyor, kendini biraz kasıyordu. Çok geçmeden uzun uzun inleyerek boşaldı. Amındaki elim su içinde kalmıştı. Zarife biraz kendine geldi. Yarağımın sertliğini görünce, “İçeri gidelim!” dedi. Ardından doğrulup kalktı koltuktan, beni de elimden tutarak kaldırdı.

Yatak odasına geldiğimizde üzerindekileri çıkardı bir çırpıda. Kılsız amı, iri ama sarkık memeleriyle karşımdaydı yeniden. Yorganın altında girdi, “Hadi gelsene!” dedi. Ben de üzerimdekileri çıkardım. Yorganı kaldırıp yatağa girdim. Zarife bacaklarını açtı, “Hadi sik beni!” demeye başlamıştı. Bacaklarının arasına yerleştim ve bu şekildeyken amına girdim yavaşça. Önce yavaş, sonra hızlı hareketlerle sikmeye başladım Zarife’yi. Zarife güçlü kollarını sırtıma atmış, “Oğhh, ağhh, devam et, ağhh, sik, sik, oğhh, ığmm!” diye diye kendini kaybetmiş halde sesler çıkartıyordu.

Yorganın altında ter içinde kalmıştım, iri memeleri altımda sallanıp duruyor, yatak yerinde şiddetle sallanıyordu. Bir türlü boşalamamıştım. O ara amından çıktım, üzerimdeki yorganı yere fırlattım. Zarife’nin bacaklarını yukarı kaldırıp geriye yasladım iyice. Zarife, “Ayy, ağhh!” derken, iyice sulanmış ve açılmış amına bir hamlede girdim yeniden. Bu şekilde sikmeye başladım.

Zarife’nin memeleri deli gibi sallanıyordu bu halde. Ayak bileklerinden sıkıca tutmuştum, Zarife elini kalçalarına atmış uzun uzun, “Ağhh, ağhh, oğhh, devam et, oğhh, çok güzel, çok güzel, sik beni, oğhh, sik beni!” deyip duruyordu. Yarağım taşaklarıma kadar amına girip çıkıyor, kasıklarım sert sert çarpıyordu kalçalarına. Önce Zarife boşaldı inleye inleye, ardından ben de geldim, döllerimi büyük bir tazyikle boşalttım amına. Bir süre daha gidip geldikten sonra amından çıktım, ayaklarını tutmayı bıraktım ve yanına sırt üstü uzandım. Zarife’nin havadaki bacakları külçe gibi düştü yatağın üstüne.

İkimiz de terlemiştik epeyce. Bir süre gözlerim kapalı halde kaldım, nefes alışlarım düzeldi yeniden. Zarife ise yanımda halen yaşadığı zevkin tadını çıkarıyordu. Göğsüme koydu başını. Memeleri çıplak göğsüme değiyordu. “Bu gece gitme, burda kal!” dedi, ama benim gitmem gerekiyordu. “Kusura bakma!” diyerek yataktan kalktım. Giyinmeye başlamıştım ki, Zarife, “Sana birşey göstereceğim!” diyerek kalktı yataktan. Dolabın çekmecelerinden birini açtı ve içinde birşey aradı. Çamaşırlarının arasından plastik bir yarak çıkardı ve bana gösterip, “Bak, bunu kocam aldı bana, kendisi uzun yola çıktığında bunu kullanıyorum artık!” dedi.

Krem renkli, uzun ve damarlı, plastik bir yaraktı, ama Nalan’ınki gibi üzerinde bele bağlamak için bir kemer yoktu. “Bu ne böyle?” dediğimde, Zarife, “Bak şimdi!” diyerek yatağa sırt üstü uzandı ve yarağı tutup amına soktu. “Oğhh, ığmm!” diyerek gözleri kapalı halde kendini tatmin etmeye başladı. Bir eli yarağı tutarken diğeriyle memelerini okşuyordu. Ben şaşkınlıkla onu izlerken Zarife inleye inleye boşaldı.

Yarağı amından çıkardı, yarak amının sıvıları ile kaplanmıştı. “Kocam yalnız kalmamı istemiyor!” dedi gülerek, ardından, “Ama gerçek bir yarağın yerini tutmuyor sonuçta!” dedi. “Delisin sen!” diyerek giyinip toparlandım. Zarife yatakta yatmaya devam ederken çıktım evden. Eve döndüğümde karım ve kızlar çoktan yatmışlardı.

Ertesi gün Refiye aradı, “Müsaitsen bu akşam buluşalım, çocuklarımla da konuşmanı istiyorum!” dedi. “Olur!” diyerek, bir alışveriş merkezinde randevu verdim. Karım Refiye’ye nikah kıymama birşey demiyordu, ama merak ettiği şey, Refiye’nin çocuklarının buna ne cevap vereceğiydi. Bu konuyu daha anneme babama da açmamıştım. Önce kendi başıma tamamlamak istiyordum meseleyi. Özge’yi akşam tek başına eve gönderdim, karımı arayıp durumu anlattım. Karım, “Tamam!” dedi sadece, zaten rıza gösteriyordu.

Akşam anlaştığımız saatte alışveriş merkezine gittiğimde, Refiye yanında oğlu ve kızıyla bir masada oturuyordu. Ama bu herzaman gördüğüm Refiye değildi. Türbanlı bir kadın da olsa, herzaman makyajını yapan, topuklu ayakkabı, dar kıyafetler giyen Refiye gitmiş, yerine uzun ve bol bir pardesü giyen, başını büyük bir türbanla bağlayan Refiye gelmişti. Yüzünde tek gram makyaj, boya yoktu. Ayağında da topuksuz basit bir ayakkabı vardı. Geçen sefer oldukça dekolte giyinen kızı da, şimdi daha hanım hanımcık giyinmişti.

Yanlarına gittim. Birlikte birşeyler yedik içtik. Oğlu ve kızı Almanya’da doğup büyüdüklerinden, buraya uyum sağlayamamışlardı. Sürekli birşeylerden rahatsız oluyorlardı. Özellikle oğlunun kafasında Almanya’ya geri dönme fikri vardı, ama annesini ve kızkardeşini burada yalnız bırakmak istemiyordu. Her ikisi de benim anneleriyle evlenmeme itiraz etmiyor, aksine annelerinin mutlu olmasını istediklerini söylüyorlardı.

Yalnız, benim annelerinden genç olmam, biraz sıkıntı yaratmış gibiydi, bana söylemeseler de bunu seziyordum. Oğlu Ceyhun, “Annem seninle evlendikten sonra ben Almanya’ya dönerim, burada yapacak birşeyim yok. Alışamadım bir türlü!” dedi. Kızı Ceren ise annesinin yanında kalmaya devam edecekti. Geçen sefer bana karşı kayıtsız davranan Ceren’in şimdi konuşmalarımı ilgiyle dinlediğini görüyordum. Annesinin kopyası gibiydi, güzelliğini ondan almıştı. Refiye, kızının Özge ile arkadaş olmasını istiyordu. Bu konudan şimdiye kadar Özge’ye bahsetmemiştim. Özge’nin ne tepki vereceğini hiç bilmiyordum.

O akşam böylece Refiye’yle nikahlanma konusunda en büyük engellerden birini aşmış olduk. Bir ara çocukları lavaboya gittiklerinde, Refiye’ye neden böyle giyindiğini sordum. Refiye, “Artık evli bir kadın olacağım için o şekilde giyinemem, dışarıya öyle çıkamam. Ama sen öyle giyinmemi istersen gene giyinirim!” dedi. Çocukları masaya geldiklerinde kalktık. Onları evlerine bırakıp, ben de evime döndüm.

Akşam evde karımla ve kızlarla televizyon izlerken, Esra’ya sordum, “Ee, söyle bakalım, ne istiyorsun doğum günü hediyesi olarak? Kafamıza göre birşey almayalım. İstediğin veya ihtiyacın olan birşey var mı?” diye. Esra da, “İhtiyacım olan çok şey var. Bilmiyorum, bakarız…” dedi umursamıyormuş gibi yaparak. Sonra da bana imalı imalı bakıp, “Bugün Buse’yle telefonda konuştum. Hepinize selamı var!” dedi. Buse tatilde bakireliğini bozduğum kızdı, hem annesi Remziye’yi, hem de kendisini sikmiştim. Bu Esra’nın birşeyler karıştırdığını o anda anladım.

Gece yatakta karıma, Refiye’yle konuştuklarımızı anlattım. Karım, “Allah hayırlısını nasip etsin…” dedi. Biraz sonra da, “Osman, şu bizim Esra’yı bir dershaneye yazdırmamız gerek, seneye üniversite sınavına girecek. Haa, bir de haftaya bir yaşgünü yapalım kıza!” dedi. “Olur, ayarlarız!” dedim.

Karım bana sarılarak uyuduğunda, benim aklım karımla evlenmeden önceki kızarkadaşıma gitmişti. Bir dershanede öğretmenlik yapıyordu. Karım dershane deyince aklıma direkt o gelmişti. Kaç zaman olmuştu görmeyeli. Gururlu kızdı. Benim, babamın mirasından mahrum kalmamak için, yengemle evlenmeyi kabul ettiğimi söyleyerek beni terk etmişti. Oysa 5 yıllık bir ilişkimiz vardı. Kaç defa onu aramak istemiştim, ama arayamamıştım. O da beni bir kez olsun aramamıştı. Esra’yı onun çalıştığı dershaneye yazdırmayı düşündüm. Böylece onu da yeniden görmüş olacaktım.

İki gün sonraydı, Esma aradı, “Sana kahve borcum var, biliyorsun değil mi?” dedi. “Biliyorum, ama fırsat bulamadım! Bu akşam gelsem olur mu?” diye sordum. “Olur, ne demek! Ama, şeyy, arabanla gelme, yayan gel. Etraftan dikkat çekmesini istemiyorum!” dedi. “Olur, öyle yaparım!” diyerek kapadım telefonu.

Akşam Özge’ye bir işim olduğunu söyledim, eve taksiyle gitmesini istedim. Cebine biraz para koydum, “Bununla kendine birşeyler alırsın!” dediğimde, sevinerek, “Olur, alırım!” dedi. Nereye gideceğimi, ne yapacağımı sormadı bile.

Akşam dokuz gibi Esma’nın kapısını çaldım. Biraz sonra kapı açıldı. Esma sanki düğüne gider gibi giyinmişti. Parlak kırmızı bir türbanla başını sıkıca bağlamış, koyu mavi renkli boğazlı, dar bir bluzla, beyaz, çiçekli, uzun ve dar bir etek giymişti. Üzerinden geçen günkü yoğun ve ucuz parfüm kokusu geliyordu. “Hoş geldin!” diyerek karşıladı beni. Evin içinde de yüksek dolgu topuklu bir terlik giyiyordu. Önümde yürürken, beyaz eteğinin altından külotunun izinin belli olduğunu gördüm. “Kayınvalidem de burada!” dedi ve götünü sallaya sallaya beni koridordan salona geçirdi.

İçerde, Esma gibi kapalı giyinen, 65-70 yaşlarında bir kadın beklerken, en fazla 50 yaşında gösteren, sarı saçlı, modern görünümlü bir kadını, koltukta bacak bacak üstüne atmış, oturur halde buldum. Esma, “Kayınvalidem Mualla anne!” diyerek bana tanıttığında, kadın, “Hoş geldiniz!” diyerek koltukta yan döndü. Üzerinde siyah renkli diz üstüne gelen bir etek vardı. Bacak bacak üstüne attığından beyaz kalçaları görünüyordu. Ayrıca krem renkli V yakalı bir bluz giymişti, iri memelerinin çatalı görünüyordu. Beyaz koynunda kırışıklık namına birşey yoktu, teni yaşına göre çok diri idi. Boynuna beyaz bir inci kolye asmıştı. O zamana kadar gördüğüm kayınvalidelere hiç benzemiyordu bu kadın. Gelin kaynana tarz olarak birbirine tezattı.

Mualla hanım, “Ben Esma’nın rahmetli kocasının üvey annesiyim! Üvey oğlum rahmetli olunca, gelinim yalnız kalmasın diye üst kata taşındım. Yoksa benim evim başka yerde…” dedi. Ben birşey demeden o konudan konuya geçiyordu. Mualla hanım emekli öğretmen olduğunu söyledi. Bir aralar yürürlükte olan Erken emeklilik kanundan yararlanmış. Esma’ya verdiklerim için çok teşekkür etti, “Biz iki dul kadınız. Başımızda bir erkeğimiz yok. Allah sizden razı olsun. Esma bundan sonra alışverişi sizden yapsın hep. Bir ara ben de uğramak isterim yanınıza!” dedi. Bunları söylerken kadının bakışlarında pek masum olmayan anlamlar seziyordum.

Esma kahvelerimizi yapmış, içiyorduk. Kahvemi bitirdiğimde, Esma, “Kayınvalidem çok güzel fal bakar!” dedi ve fincanımı ters çevirmemi istedi. Sonra Mualla hanım falıma bakarken, “Ooo, burada pek çok talibiniz olduğunu görüyorum. Sizin yüreğiniz kabarmış. Kararsız kalmışsınız. Çok dikkatli olun, size zarar vermek isteyenler çıkabilir!” dedi. Anlattıkları tam beni tarif ediyordu. Esma, “Bu kadar talibi olur mu insanın anne?” diye gülerek sorduğunda, Mualla hanım, “Ee, olur tabii, böyle yakışıklı, yiğit bir delikanlı olunca!” dedi. Kadının bana resmen iş attığını fark ediyordum.

Muhabbet sırasında, konu bir ara Rukiye’ye geldiğinde, Mualla hanım, “O kadın yaramazın tekidir, üvey oğluyla düşüp kalkıyor. Ben Esma’ya kaç kere dedim, uzak dur o kadından diye, ama beni dinlemiyor!” dedi Esma’ya kızgın birşekilde bakarak. Esma ise, “Aman anne, bana ne insanların ne yaptığından, Rukiye ile sadece merhabamız var!” dedi, sonra da bana dönerek, “Bu Rukiye’nin senden bir ricası vardı. Oğlu askerden yeni geldi, sen onun oğluna bir iş ayarlayabilir misin? Böyle söylüyordu geçen konuştuğumuzda…” dedi. “Olur, bana bir uğrasın!” dedim. Esma, “Tamam, ben yarın söylerim!” dediğinde, Mualla hanım, “Osman bey oğlum, o kadından uzak dur. Yılandır o kadın, dikkat et!” dedi.

Saat epey ilerlemişti. Kalkarken Mualla hanımın elini öpmek istedim, ama kendisi, “Ay ben o kadar yaşlı mıyım!” diyerek tersledi beni gülerek. Esma beni kapının önüne kadar geçirdi. Kapının önünde götünü sıkıca avuçladım ve “Bir ara buluşalım, ayarla bir zaman!” dedim. Esma, “Bakarız…” diyerek gülümsedi.

Ertesi gün hiçbir şey söylemeden eski kızarkadaşımın çalıştığı dershaneye gittim. Esra’yı yazdırmak için konuşacaktım. Çaycı kadın beni görünce, “Osman bey, hoş geldiniz!” dedi neşeyle. Buraya eskiden o kadar çok gelirdim ki, kadın beni çok iyi tanıyordu. “Bizimki burada mı?” diye sorduğumda, “Öğretmenler odasında!” dedi.

Odanın önüne geldiğimde kalbim küt küt atıyordu. Kapıyı tıklatıp açınca onu gördüm. Tuğba, tek başına bir masada oturmuş, elindeki kitabı okuyordu…

[Osman]

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! Tüm Bölümleri