Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! (54)

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 54. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)

Dilber Ayşe hanımın bana baktığını görünce, “Şeyy, Osman bey benim patronum, iki gün işe gitmeyince merak edip gelmiş…” dedi. Söylediğine kendisi bile inanmıyordu, ama karşısındaki kadını inandırabileceğini sanıyordu. Ayşe Hanım, “Öyle mi, patronun çok düşünceliymiş!” dedi gülümseyerek, sonra da bana, “Ben geldim diye kalkmıyorsunuz ya, rahatsız etmedim umarım?” dedi. Ayakkabımı giymiş çıkmak için hazırdım o bunları söylerken. Dilber heyecanla, “Ben de çay yapacaktım aslında…” dedi. Bunu neden dediğini anlamadım. Ayşe Hanım bana, “Aa, lütfen buraya kadar gelmişsiniz, dünürüm size çay bile ikram etmemiş!” dedi gülümseyerek.

Ayşe Hanım muhtemelen kırklı yaşlarının sonunda hoş, zarif bir kadındı. Açık tenli yüzünde çok az kırışık vardı. Açık gri bir pardesü vardı üzerinde. Salona geçince, “Ay burası da çok sıcakmış…” diyerek pardesüsünü çıkardı. Uzun, çiçek desenli pileli eteği ve uzun kollu kahverengi bluzuyla kaldı. Başında eteğiyle aynı desenli bir türban vardı. Türbanın üzerine pahalı olduğu belli olan güneş gözlüğünü atmıştı. Bluzu üzerine yapışmış gibiydi, memeleri bluzun altından belli oluyordu. Ayrıca her iki kolunda ince, kalın, burma pek çok bilezik vardı. Kolunu oynattıkça ‘Şıkır, şıkır’ sesler geliyordu. Yaklaşık 1.65 boyundaydı, yaşına karşın çok güzel fiziği vardı. Belinin inceliğine karşın kalçalarının genişliği, giydiği geniş eteğe rağmen belli oluyordu. Memeleri de iri ve dolgundu. Böyle bir kadının yatakta odun gibi olabileceğine aklım ermiyordu bir türlü.

Dilber çay yapmak için içeri geçince, Ayşe Hanım da peşinden mutfağa gitti. Salonda bir süre tek başıma oturdum. O sırada telefonum çaldı. Baktım, Aysel arıyordu. Açınca bana, “Bugün bana uğraman gerek mutlaka!” dedi. Onun yanına gitmek istemiyordum, ama gene ne haltlar çevirdiğini de merak ediyordum doğrusu. 10-15 dakika kadar sonra Dilber elinde bir tepsiyle geldi içeri, peşinden de Ayşe hanım. Çaylarımızı içerken Dilber beni Ayşe hanıma anlatmaya, övmeye başladı. Ayşe Hanım ise başıyla dinlediklerini onaylıyormuş gibi yapıyordu. Sonra bana, “Bu zamanda sizin gibi insanlar pek kalmadı. Böyle yalnız, dul bir kadına yardım ediyor olmanız çok güzel. Çok sevap işlediğinizi biliyorsunuzdur umarım!” dedi.

Kendisinde olumlu izlenim bıraktığıma sevinmiştim. Yarım saat kadar bu şekilde geçtikten sonra Ayşe Hanım kalkacağını söyledi. Ben de onunla beraber kalkınca, “Rica ederim, benim için rahatsız olmayın lütfen!” dedi. “Aman efendim, ben de kalkacaktım zaten!” dedim alttan alarak. Dilber de Ayşe hanıma, “Abla, Osman bey bıraksın seni istersen?” dediğinde, Ayşe hanım, “Çok isterdim, ama ben arabayla gelmiştim zaten!” dedi gülümseyerek.

Dışarı çıktığımda Ayşe hanımın araba dediği şeyin son model koca bir 4×4 Jeep olduğunu gördüm. Oldukça pahalı, lüks bir Jeep’ti bu. Jeep’i görünce Dilber’in ve Semanur’un çok iyi yere kapak attıklarını düşündüm. Ayşe Hanım güneş gözlüklerini takıp arabasına geçerken, “Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum, bir akşam hanımınızla bize de buyurun. Oğlumu da tanıyormuşsunuz zaten. Beklerim…” dedikten sonra, “Şeyy, bir kartınız var mı acaba Osman bey?” diye sordu. Hemen çıkarıp verdim bir tane. Kartıma şöyle bir bakıp, “Mersi!” dedikten sonra arabasına bindi.

Ben de arabama geçtim. Yarağımı yeniden bir amcığa sokmak için yanıp tutuşuyordum. Ayşe Hanım olmasa şimdi Dilber’i sikiyor olacaktım. Ama birdenbire çıkıp gelmişti. Sonra aklıma Aysel geldi. Yanına uğramam için aramıştı zaten. Hem plastik yaraklar halen ondaydı. Arabayı Aysel’in evine sürdüm…

Kapısını çaldım. Az sonra kapı aralandı, bir karışlık aradan bir kadının yüzü göründü, “Buyurun?” dedi kadın. “Aysel hocaya bakmıştım, evde yok mu?” dedim. Kadın, “Yok, ama yarım saate kadar gelir, beklemek isterseniz buyurun!” diyerek kapıyı açtığında içeri geçtim.

“Sizi ilk defa görüyorum…” dediğimde, “Hocamızın yanında çalışmaya başladım, onun hizmetine girdim, sağ olsun hocamız çok iyi bir insan!” dedi. Kadın yere kadar uzanan, uzun kollu, çiçekli, geniş tek parça bir elbise giymişti. Başını da büyük bir türbanla sıkıca bağlamıştı. Biraz yaşlıydı. En azından Aysel’den biraz daha büyük olduğu belliydi. Yüzünde, alnında bir miktar kırışık vardı. Görmüş, geçirmiş bir kadına benziyordu.

Başka bir şey demeden salona geçirdi beni. En son burada karımı ve Zehra hocayı sikmiştim. O günden beri değişmiş gibi geldi bana. Yerde minderlerin üzerine oturdum. Kadın bir şey içip içmeyeceğimi sordu. “Teşekkür ederim, almayayım!” dedim. Karşıma geçip yere oturdu. Yere bakıyordu, ama arada bir gözlerini kaldırıp bana baktığını da fark ediyordum. Epey bir zaman odada öylece oturduk karşılıklı. “Siz Osman beysiniz, değil mi?” diye sorduğunda şaşırdım. “Beni nerden tanıyorsunuz?” diye sordum. “Şeyy, hocamız sizden bahsetmişti…” dedi kadın. Bu dediklerinden bir şey anlamadım.

Tam dediği gibi yarım saat kadar sonra Aysel geldi. Beni görünce, “Hah, iyi ki geldin, seninle işim var!” dedi. Biraz havadan sudan konuştuk. İyi davranıyordu bana. Kadın bize birer kahve yapmıştı bu arada. Kahvemizi içerken bu kadının kim olduğunu sordum. Aysel, “Ben de bunun için çağırdım seni zaten!” diyerek odanın kapısını kapadı ve söze girdi, “Bu Melahat Hanım. Senelerce kerhanelerde çalışmış. Sermayeymiş anlayacağın. Yaşı da ilerleyince bunu atmışlar. Orda burda yatıp kalkmaya başlamış. Kimsesi yok zavallının. Böyle düşmüş bir kadına yardım etmek her insanın vazifesi olmalıdır. Şimdi ben bu kadını yanıma aldım. Kendisi tövbe etti, kapandı. Benim hizmetime girdi gördüğün gibi. Şimdi etrafta bu kadın hakkında laf edilmesini istemiyorum. Gerçi buralarda onu kimse bilmez zaten de… olsun. Senin, çok şükür halin vaktin yerinde. Ben diyorum ki, bu kadına sahip çık. Onu koru. Sen iyi bir adamsın Osman. Ben size nikâh kıyacağım. Sen de evet dersen büyük bir sevaba gireceksin!” dedi.

Aysel eski kerhane orospusunu bana yamamaya çalışıyordu şimdi de. Her şeyi yapmıştı, bir bu eksikti. “Saçma sapan konuşma!” dedim Aysel’e. Ama Aysel, “Korkmana gerek yok, aranızda sadece nikâh olacak. Zavallının kimsesi yok. Sana bir zararı olmaz. Kadın hakkında laf edilsin istemiyorum. Yoksa ben de zarar görürüm bundan!” dedi. “Senin bu işten ne çıkarın var?” diye sordum. “Tövbe tövbe, benim bir çıkarım falan yok!” dedi. Sanki doğru söylüyor gibiydi.

“Ee, ben ne yapacağım?” dedim. “Sen kadına ufak bir gecekondu tut. Onu yerleştir eve. Arada bazen uğrayıp ihtiyaçlarını karşıla. Para falan verirsin işte. Zaten gündüzleri benim yanımda olacak. Sevap işleyeceksin, daha ne istiyorsun?” dedi ve ekledi, “Merak etme, bu konuyu karın bilmeyecek. Bu ikimizin sırrı olacak!” dedi.

İki arada bir derede kalmıştım. Bir de kadının durumunu düşündüm. Aysel bu işte gerçekten çıkarı yokmuş gibi davranıyordu, yalan söylemediğini anlıyordum. Aysel’e, “Kaç yaşında bu kadın?” diye sordum. “50 falan herhalde.” dedi Aysel.

Bir süre sessiz kaldım. Aysel devamlı beni sıkıştırıp duruyordu. En sonunda, “Tamam, ne yapalım!” diyerek teklifini kabul ettim. Aysel, “Allah senden razı olsun!” diyerek Melahat’ı çağırdı. Durumu ona anlatınca kadının yüzünün sevinçle kaplandığını gördüm. O zaman Aysel bizi önünde yere oturttu. Ve kendince mırıldanarak nikâhımızı kıymaya başladı. 3-5 dakika sonra mırıldanması bitince Melahat’a, “Melahat hanım, bu adamı kocan olarak kabul ediyor musun?” diye sordu. Melahat, “Evet, ediyorum!” deyince aynı soruyu bana da sordu. Ben de karım olarak kabul ettiğimi söyledim.

Melahat, yani eski bir kerhane orospusu benim karım olmuştu. Her şey çabucak olup bitmişti. Ne olduğunu anlayamıyordum. O ara Aysel kendi parmağından kalın bir taşlı yüzüğü çıkarıp Melahat’ın parmağına taktı, “Bu da benden nikâh hediyesi olsun!” dedi. Melahat Aysel’den yaşça büyük olmasına rağmen Aysel’in elini öptü, ben de ona uyup öptüm elini Aysel’in.

Derken Aysel ayağa kalktı ve beni dışarı çağırdı. Melahat minderlerin üzerinde oturuyordu halen. Aysel mutfakta bana, “Biliyorsun, bu gerçek bir imam nikâhı değil. Ama yine de sizi insanlara karşı karı koca gösterecek. Birbirinize karşı yükümlülükleriniz de olacak. Melahat sana karşı karılık vazifesini yapacağını söyledi, eğer sen de istersen. Ama, yok benim işim olmaz dersen de amenna. Ne diyorsun?” deyince şaşırdım. Yani eğer istersem Melahat’la sikişebileceğimi söylüyordu Aysel. Yaşı geçmiş, eski bir orospuyla sikişecektim yani.

Aysel benim kararsız kaldığımı görünce, “En iyisi ben çıkayım, zaten işlerim var dışarda. Sen de karının yanına geç. Eğer halvete girmek isterseniz, yatak odamı biliyorsun zaten!” dedi. Aysel bunları söylerken çok ciddi görünüyordu. Aysel beni ve Melahat’ı yalnız bırakarak dışarı çıktığında aklım karmakarışıktı. Melahat sanki eski bir orospu değil de, kırk yıllık ev hanımıymış gibi görünüyordu. Karşıma geçerek, “Allah senden razı olsun. Ömrümün bu geri kalan zamanlarını biraz olsun huzurla geçirmek istiyorum. Aysel hocam seni çıkardı karşıma!” dedi.

Karşılıklı sessizce kaldık bir süre. Ama sonra bunun benim için büyük bir deneyim olacağını düşünmeye başladım. Daha önce kerhaneye gitmiş, orospularla sikişmiştim. Ama benim siktiklerim hiç Melahat’a benzemiyordu. “Anlatsana kendini!” dedim Melahat’a. Bir süre sessiz kaldı, ama sonra ne dediğimi anladığı için anlatmaya başladı:

“Senelerce genelevlerde çalıştım. Adana’da, Mersin’de, Ankara’da… Gitmediğim yer kalmadı dersem yeridir. Babam 16 yaşında beni evlendirdi. Kocam daha ilk zamanlarda beni pazarlamaya başladı. Sonunda genelevlere düştüm. Ne kadar kurtulmak istesem de olmadı. Pavyonlarda çalıştım, yol kenarlarında bu işi yaptım. Çok sıkıntılar çektim. En son çalıştığım genelevden de, rahatsızlık yaratıyorum bir de yaşlıyım diye attılar. Gidecek yerim, yurdum yoktu. Kazandığım paralardan da hayır gelmedi. Akrabalar desen, çoktan unutmuştum onları. Birkaç işe girdim, ama geçmişimi öğrenen ya faydalanmaya kalktı, yada siktir etti. Hocamızı methettiler bana. Onunla telefonda görüştüm önce. Sonra da yanına geldim. Tövbe ettim. Bana nasihatler etti, kabul etti beni!” dedi.

Ben hikâyesini dinlerken, Melahat da sessiz sessiz ağlıyordu. “Melahat gerçek ismin mi?” diye sordum. “Evet. Ben bile unutmuştum nerdeyse adımı. Yıllarca takma adlar kullandım. Gül, Buse, Sibel, Arzu… Hangi birini sayayım?” dedi gülerek. Bir süre daha sessiz kaldık. Melahat benden cesur davrandı, “Benimle ilişkiye girmek istiyor musun?” diye sordu. Biraz düşündüm. Eğer hayır dersem bunu kendisine değer vermediğim şeklinde algılayabilirdi. Ne olursa olsun sonuçta o da bir kadındı. “Evet!” dediğimde yüzündeki tebessümü gördüm.

Kadınlar konusunda deneyimliydim, ama Melahat’ın karşısında hafiften korktuğumu, çekindiğimi hissettim. Bunu Melahat da sezmişti hemen. Bana, “Sen her şeyi bana bırak!” dediğinde hayatımın en müthiş sikiş deneyimlerinden birini yaşayacağımı bilmiyordum.

Melahat oturduğu minderden kalktı, yanıma geldi. Elimden tutarak kaldırdı beni. Yılların orospusu vardı karşımda. Heyecanlıydım. Melahat’la birlikte Aysel’in yatak odasına girdik. Melahat perdeleri çektikten sonra benim üzerimdekileri tek tek çıkartmaya başladı. Gömleğimi açtı önce, ardından pantolonumu indirdi. Atlet ve külotla kalmıştım. O ara bana, “Hımm, çok güzel vücudun var, tam bir erkek gibi!” dedi gülerek.

Melahat tövbe etmişti, ama şimdi uyduruk bir nikâhla karım olmuş ve beni soyuyordu. Atlet ve külotumu da çıkarınca çırılçıplak kalmıştım karşısında. Yarağımı tuttu ve eliyle sıvazlamaya başladı. Melahat’ın boyu aşağı yukarı 1.70 vardı. Üzerindeki geniş elbiseden dolayı vücudunun nasıl olduğunu tahmin edemiyordum, ama biraz kilolu gibiydi. Ancak elbisesine rağmen memelerinin büyüklüğü belli oluyordu. Ayakta, eliyle yarağımı sıvazlarken, dudaklarımı, göğsümü öpmeye başladı. Dudaklarının ucuyla ufak ufak öpüyordu. Kalbim küt küt atıyordu bu esnada. Kendimi Melahat’a rezil etmek istemiyordum.

Şimdi hem öpüyor, hem de emiyordu etimi. Göğüs uçlarımı, benim kadınların memelerini emmem gibi emmeye başlamıştı. Yarağımdaki elini çekmiş, vücudumu, kalçalarımı okşuyordu elleriyle. Melahat deneyimini konuşturuyordu. Yarağım sertleşmişti. Önümde dizlerinin üzerine çöktü, yarağımı yine eliyle kavradı ve ucuna diliyle dokunmaya başladı. Dilini ustaca kullanıyor, yarağımın kafasını dondurma gibi yalıyordu. Yarağımdan zevk sıvıları gelmeye başlamıştı. Yapışkan sıvılar Melahat’ın dilinin ucuna geliyordu, ama o buna aldırış etmiyordu.

Yalama faslından sonra sıra emmeye gelmişti. Şimdi de yarağımın kafasını deli gibi emiyordu. Bir elini taşaklarıma atmış onları avuçluyor, diğeriyle popomu okşuyordu. Melahat bu işi nasıl yapacağını çok iyi biliyordu. Taşaklarımı hafifçe sıkıp bıraktıkça, hem biraz acı çekiyordum, hem de hoşuma gidiyordu. Popomdaki eli ise gıdıklanmama sebep oluyordu. Melahat hala soyunmamıştı ve başındaki türbanı da çıkarmamıştı. Elim parlak ve yumuşak türbanın üzerinde kayıyordu. Melahat dizlerinin üzerinde bir ileri bir geri sallanıyor, yarağımı her seferinde ağzına daha çok alıyordu.

Bir süre sonra boğazına kadar sokup çıkartmaya başlamıştı yarağımı. Kendimi daha önce yaşamadığım bir deneyimin ortasında bulduğumdan çok mutluydum. Kendimi kasmaya başlamıştım, yoksa ağzına boşalacaktım. Melahat yılların deneyimiyle bunu anlamakta gecikmedi. Yarağımı yalamayı bıraktı, bana bakıp, “Boşalacak mısın hemen?” diye sordu. “Neden?” dedim ben de. “Eğer rahat edeceksen hemen boşalabilirsin, kendini kasmana gerek yok. Ama rahat ol, bana bırak kendini. Biraz daha sabredersen daha mutlu olacaksın!” dedi, sonra da gülümseyerek, “Benim karşımda utanmana, çekinmene gerek yok. Ben senin deneyimli bir erkek olduğunu ilk gördüğümde anlamıştım zaten. Bu işleri bilmeyen toy delikanlı değilsin sen!” dedi.

Bu sözleri hoşuma gitmişti. Melahat ayağa kalkarak, “Sen yatağa uzan, ben geliyorum!” dedi. O içeri geçerken ben de yatağa uzandım. Bu yatakta daha önce de sikiş yaşamıştım. Şimdi buna bir yenisi eklenecekti. O sırada mutfaktan sesler geliyordu, buzdolabının kapısının açılıp kapandığını duydum. Az sonra Melahat bir elinde kiloluk paketlerden dondurma kabı, diğerinde de plastik bir torba içinde buzla geldi.

Dondurmayı anlamıştım, onu birbirimizin vücuduna sürecektik. Ama buzu anlayamamıştım. “Buzla ne yapacaksın?” diye sorunca gülümsedi. “Şimdi görürsün!” diyerek yatağın üzerine oturdu. “Sen soyunmayacak mısın?” diye sorduğumda, “Henüz değil!” dedi. Melahat dondurmayı komodinin üzerine koydu, içi buz dolu plastik torbayı elinde iyice sıktı, kavradı. Yarağım az önceki yalamaları nedeniyle halen sertti, ama ilk andaki sertliğini kaybetmişti.

Melahat hafifçe üzerime abanır gibi yaptı, ardından buzlu torbanın ucunu kasıklarımda, yarağımın üzerinde gezdirmeye başladı. O anda, “Uğhh, çok soğuk!” dedim. Anlamaya başladım bunu neden yaptığını. Boşalmamı olabildiğince geciktirmeye çalışıyordu Melahat. Buz torbasını yarağımın üzerinde gezdirirken yatağın üzerine çıktı. Sağ yanımda dizlerinin üzerinde köpek gibi dörtayak üstüne domalmıştı şimdi. Sağ eli yarağımda gezinirken dudaklarımdan öpmeye başladı beni. Dudaklarının üzerinde hafif kırışıklar vardı, ama buna rağmen etli dudakları bir bakirenin dudakları kadar parlak ve suluydu. Dudaklarımı içine vakum gibi çekerek emiyordu. Dilimi çıkarmamı istedi. Dillerimizin ucunu birbirine değdirmeye başladık. Ellerim boştaydı o esnada. Kontrol tamamen Melahat’taydı.

Yarağım buz torbasının altında iyice uyuşmuştu. Yarağımdan başlayan bir soğukluk yayılıyordu bedenime. Melahat’a, “Şu buzu çek, yarağım dondu!” dedim. Gülümseyerek dediğimi yaptı. Ama bu kez buz torbasının ucunu göğüs uçlarıma değdirmeye başladı. Çok gıdıklanıyordum. Bir taraftan da göğsümü, karnımı öpüyordu. Gözlerimi kapayıp, bu anın mutluluğunu yaşıyordum yalnızca. Melahat’tan öğreneceğim çok şey vardı belli ki.

Melahat yeniden yarağımı ağzına aldı. Az önceki gibi önce ufak ufak dil darbeleri atıyordu kafasına. Sonra boğazına kadar sokup çıkarttı bir süre. Buz faslı bitmişti neyse ki. Şimdi sırada dondurma vardı. Dondurma kabının kapağını açtı, dondurmanın üst kısmı bir miktar erimişti. Kabı eğerek eriyen dondurmayı üzerime akıtmaya başladı. Çikolata ve vanilya karışımı dondurma koyu bir sıvı gibi akıyordu üzerime.

Dondurma buz gibi soğuk olmadığı için daha rahattım, o nedenle bir tepki de vermedim. Göğsüme, karnıma, yarağımın üzerine ve boynuma döktü dondurmadan iyice. Dondurmanın bir kısmı da vücudumdan yatağa akınca, “Hocanın yatağını da batırdık!” dedi gülerek, sonra da, “Neyse, ben yıkarım zaten, hocama canım feda!” dedi. Melahat tahminimce Aysel’le benim aramdakileri bilmiyordu. Aysel’e çok bağlıydı.

Dondurma kabını komodinin üzerine koyunca, vücuduma döktüğü dondurmayı dilinin ucuyla, dudaklarıyla yalamaya, emmeye başladı. Bir çocuğun elindeki şekeri emmesi gibi emiyordu. Artık yaşlanmış da olsa Melahat sikişmeyi çok iyi bilen bir kadındı ve ben de bunun hazzını yaşıyordum. Dudakları üzerimde, yarağımda gezindikçe kendimi çok mutlu hissediyordum. Melahat ufak ufak yalayarak üzerime döktüğü bütün dondurmayı bitirmişti. Vücudum kahverengi ve beyaz renkli, sütlü, şekerli bir sıvıyla kaplanmıştı, dondurma kokuyordum resmen. Ona, “Seni çıplak görmek istiyorum!” dediğimde biraz suratı asıldı. Ama uydurma bir nikâhla da olsa artık karımdı ve benim bunu istemeye hakkım vardı.

Ses etmeden kalktı yataktan ve soyunmaya başladı. Toplu iğneleri tek tek çıkararak türbanını açınca altında parlak siyah bonesi göründü. Bonenin altından kumral renkli saçları görünüyordu. Onu da çıkarınca, uzun, dalgalı ve kumral saçları sırtına döküldü. Saçının boya olduğu belli oluyordu. Yer yer saç diplerinde beyazlıklar görünüyordu.

Melahat’ın güzel bir kadın olduğu açığa çıkmıştı böylece. Yanaklarında ve alnında da hafif kırışıklar vardı. Dişlerinde senelerce sigara içtiğinden olsa gerek sararmalar vardı. Ama bunlara rağmen güzel, alımlı bir kadındı. Bana sırtını döndü ve “Fermuarımı açar mısın?” dedi. Dediğini yaptım, sırtındaki uzun fermuarı açınca, içine giydiği koyu krem sutyeni ve beyaz teni göründü. Melahat elbisesini ayaklarından çıkarınca karşımda sutyen ve külotla kaldı. Memeleri oldukça büyük ama yaşından dolayı sarkmıştı. Sutyeni memelerini sanki daha fazla taşıyamayacakmış gibi görünüyordu. Sutyeni sırtından kopacakmış gibiydi sanki. Beyaz pamuklu bir külot giymişti. Külot kalçalarını, kasıklarını sıkıyordu ve amının izi külotun üzerinden belli oluyordu. Vücudunda kıl, tüy namına hiçbir şey yoktu.

Karşımda beyaz teniyle, yaşına rağmen halen dinç görünen vücuduyla duruyordu. Yapılı bir vücudu vardı. Ama daha önce siktiğim kadınlardan farklılıkları vardı Melahat’ın. Her iki kolunda da birer büyük dövme vardı. Sol kolundakinde bir kalp simgesi, içinde de ‘M’ harfi vardı yalnızca. Ayrıca her iki memesinin üstünde de çiçek desenli iki dövme vardı. Kollarında, bacaklarında da daha önce bazı arkadaşlarda gördüğüme benzer izler vardı. Bunlar jilet izleriydi. Belli ki Melahat zaman zaman kendine jilet atmıştı. Bir de karnında boydan boya kesik vardı, derin bir kesik olduğu görünüyordu.

Melahat bakışlarımı sezmişti, insan sarrafıydı. “Bazen bu hayattan çok bunaldığım zamanlar oldu. O zamanlarda kendimi yaraladım böyle. Vücudumda birkaç da bıçak yarası var. Birkaç defa beni satan pezevenkler yaraladı, birkaç defa da beni kendine dost tutan herifler. Ama hiçbirinde ölmedim. Şu karnımdaki kesik de ameliyat izi. Ne kadar dikkat etsem de birkaç defa gebe kaldım. Mecburen her seferinde aldırdım. Çocuk sahibi olmayı çok isterdim, ama kısmet olmadı!” dedi.

Melahat sanki yıllarca hayat kadınlığı yapmamış gibi, yaşadıklarını sakin sakin anlatıyordu. Ellerini arkaya atıp sutyenin kopçasını açınca, iki koca kavun gibi görünen memeleri aşağı yukarı sallandı. Memeleri sarkmıştı, ama buna rağmen bir erkeğin iştahını artıracak şekilde görünüyorlardı. Meme uçları koyu kahverengi büyük bir zeytin tanesi gibiydi. Meme başlarında siyahlık yoktu, genç bir kızınki gibi beyazdı. Melahat son olarak lastiklerinden tutarak külotunu sıyırdı aşağı ve bacaklarından çıkardı.

Amı oldukça etliydi. Am dudakları büyük ve sarkmışlardı. Yıllar boyunca belki binlerce yarak yemişti. O nedenle epey bir deforme olması normaldi. Amının üzerinde de hiç kıl yoktu. Üstelik kıl kökü de görünmüyordu. Götü ise vücuduna oranla büyüktü, kalçaları genişti. Melahat bana bakarak, “Nasıl yapmak istersin?” diye sordu. Geçmişte orospu sikmiş olmama rağmen bu kadar deneyimlisini sikmemiştim. Sikiş konusunda benden çok daha deneyimli biri vardı karşımda. Sessiz kaldığımı gören Melahat, “İstersen domalayım?” dedi. Ben sadece ‘Olur!’ anlamında başımı salladım. O zaman Melahat yatağa ellerini dayayarak domaldı. Ama daha sonra önce onunla sevişmek istediğimi hissettim. Melahat’a, “Seninle sevişmek istiyorum önce!” dedim. Melahat doğruldu bunu duyunca.

Bir şey demeden yatağa geçip sırt üstü uzandı. Ben de yanına uzandım. “Benimle sevişmezsin sandım, sikip bırakacağını zannettim!” deyince ona, “Sen artık benim karım oldun, elbette seninle sevişirim!” dedim. Sözlerim onu mutlu etmiş gibiydi. O saçlarımı okşarken, ben de meme uçlarını emmeye başladım. Memeleri yaşına rağmen pörsümemişti, dolgundu. Meme uçlarını yalıyor, emiyor, ısırıyordum. Komodinin üstündeki dondurmadan biraz döktüm meme uçlarına. Deli gibi emdim. Hamur gibi yoğuruyordum bir taraftan da.

Melahat saçlarımı, başımı usul usul okşamaya devam ederken, sağ elimi amına attım. Amı etli ve büyüktü. Orta parmağım içinde kaybolmuştu. Az sonra üç parmağımı amına sokup çıkartmaya başlamıştım. Ağzım halen memelerindeyken Melahat’ın hafif hafif inlediğini duyuyordum. Çok şaşırdım. Yıllarca yarak yemiş bir kadının şimdi yiyeceği yaraktan zevk alacağını tahmin etmiyordum çünkü. Memelerini emmeyi bırakıp ona, “Zevk alıyor musun?” diye sordum. Belki de böyle bir soru soracağımı biliyordu. “Evet, çünkü seninle kendi isteğimle sikişiyorum!” dedi. Bu sözü bana yetmişti.

“69 yapalım mı?” diye sorunca, “Tamam!” diyerek doğruldu, ama tereddüt ediyor gibiydi. “Biliyorsun amım oldukça geniş, sen zevk alacak mısın?” diye sordu. “Evet, çünkü ben de isteyerek sikişiyorum!” dedim. Sarıldı bana. Çok mutlu görünüyordu. “Eğer istersen götten de yapabilirsin beni. Daha önce iyi para vermeyenler hariç götümü siktirmezdim!” dedi. Yani aslında götü de epey genişti, ama amı kadar değildi. Melahat bunu anlatmaya çalışıyordu. Sonra, “Korkmana gerek yok, cinsel bir hastalığım yok benim!” dedi. Aslında bunu da düşünmüyor değildim. Söylemesi iyi olmuştu.

Ben sırtüstü uzanınca o da üzerime ters uzandı. Dizlerini başımın iki yanından yatağa dayayarak amını ağzımın önüne getirdi. Amını daha yakından görüyordum böylece. Hiç kıl yoktu, pürüzsüzdü. Melahat yarağımı yalamaya başlamışken, ben de amına yumuldum. Evet, amı oldukça genişti, am dudakları büyük ve sarkıktı. Buna rağmen pembe renkliydi am dudakları. Kararmamış yada kahverengi bir renk almamıştı. Dilimi amının içine attım. Ağzım amının içine girecek sandım. Dilimi amının karanlık, sıcak ve geniş boşluğunun içine soktukça sokmaya çalışıyordum. Ellerimle göt yanaklarını ayırınca hafiften bir osuruk kokusunun geldiği göt deliği burnumun ucundaydı neredeyse. Göt deliğinin ağzı da epey bir genişti. Kıl, tüy, hiçbir şey yoktu burada da. Sağ elimin başparmağını göt deliğine bastırmaya başladım. Kolayca girdi içine.

O sırada Melahat yarağımı iştahla emmeye devam ediyordu. “Iğmm, oğmm, ığmm!” sesleri eşliğinde yarağımı boğazına kadar sokup çıkartıyor, zaman zaman da kafasına tükürüp diliyle yalıyordu. Bu sırada amındaki ağzıma zevk sıvıları gelmeye başlamıştı. Evet, gerçekten de Melahat zevk alıyordu ve amı sulanmaya başlamıştı. Ağzıma gelen sıvılar, göt deliğinden gelen hafif osuruk kokusu beni durdurmaya yetmiyordu. Gözlerimi kapadım ve yaşadığım ana kaptırdım kendimi.

Siktiğim kadınlar tek tek gözümün önüne gelmeye başladı. Karım, Refiye, Hacer, Özge, Dilber… Her birinin amını yalamıştım, ama hiçbiri bu kadar deneyimli değildi. Göt deliğindeki başparmağım dibine kadar girmişti. Amını yalamayı, emmeyi bıraktım. Başparmağımı çıkardığım zaman parmağımdan derin bir osuruk kokusu geliyordu. Ama bu beni durdurmaya yetmiyordu. Amına yine yumuldum. Dilimin ucuna koyu, yapışkan zevk sıvıları geliyordu. Hoşuma giden taraf, dilime ve dudaklarıma batan bir kıl tanesi bile yoktu. Melahat yarağımı deli gibi somurmaya devam ederken, ben neredeyse ağzına boşalacak hale gelmiştim.

Götüne birkaç şaplak attım. Melahat mesajımı anlamıştı, yalamayı bıraktı. Konuşmadan üzerimden doğrularak yataktan kalktı. Sonrasında ben de kalktım. Dudakları yarağımın sıvıları ile ıslanmıştı. Yarağım patlayacak gibiydi. Bana, “Nasıl yapalım?” diye sordu yine. Ben de nasıl olacağını düşünüyordum, ama bir türlü karar veremiyordum. O ara ben bir şey demeye kalmadan Melahat yatağın üzerinde sol kolunun üzerine uzandı. Bana, “Sağ bacağımı ister beline koy, istersen omzuna at. Bu şekilde daha çok zevk alırım!” dedi.

Yatağın üzerine çıkıp Melahat’ın sol bacağını altıma aldım. Sağ bacağını da iyice kaldırıp omzuma attım. Melahat’ın koca amı yarağımın hizasındaydı şimdi. Yavaş yavaş amına girmeye başladım. Melahat gözlerini kapatarak, “Iğmm!” diye hafifçe inledi. Yarağım geniş amına dibine kadar kolayca girmişti. Biraz daha öne kaydım, amına daha çok girmiştim. Amı taşaklarımı bile alacak gibiydi. Melahat sağ tarafına hafifçe dönerek sırtını biraz daha yasladı yatağa, yastığı da başının altına koydu.

Amında yavaş yavaş gidip gelmeye başladım. Islak, sıcak ve geniş amı bana zevk veriyordu. Melahat gözlerini bana dikmişti, ara ara, “Uğhh, ığmm!” sesleri eşliğinde aldığı zevki belli ediyordu. Gittikçe hızlanmaya başlamamla beraber Melahat da altımda ileri geri yaylanmaya başlamıştı. Koca memeleri löpür löpür sallanıyordu. Aldığım zevkle inlemeye başlamıştım ben de. Belimi oynatarak yarağımı amının duvarlarına sürtüyordum. O ara Melahat elini amına attı. Amını üstten ovalıyordu.

Hızlanmamla beraber altımızdaki yatak zangır zangır sallanmaya başlamıştı. Melahat’ın geniş ve ıslak amına yarağımla birlikte hava da giriyordu ve o hava nedeniyle amından ‘Zort, zort!’ diye sesler gelmeye başlamıştı. Melahat başını sağa sola sallıyor, eliyle amını ovalamaya devam ediyordu. Omzumdaki bacağı ileri geri yaylanıyordu yarak darbelerimle birlikte. Artık boşalmaya çok yaklaşmıştım. Bütün gücümle daha çok ve hızlı pompalamaya başladım. Yatağın zangırdamalarına ikimizden çıkan zevk inlemeleri karışırken kasıklarım Melahat’ın amında adeta patlıyordu. ‘Şlop, şlop, şlop!’ sesleri odanın içini yankılandırırken ard arda boşaldık.

İnlemelerimiz bir süre daha devam etti. Amında gidip gelmeye devam ettim ben de. Yarağım döl ve terden sırılsıklam olmuştu. Çıkardığım zaman döllerim Melahat’ın kasıklarına akıyordu. Bugün üçüncü defa boşalmıştım, ama ilk ikisi boşa gitmiş diye düşündüm. Dilber sikiş konusunda Melahat gibi değildi çünkü.

Yanına uzandım Melahat’ın. İkimiz de ter içinde kalmıştık. Yılların orospusunun bile sevdiği, istediği erkekle sikişirken zevk aldığını görmüştüm. Eski de olsa bir hayat kadınını boşaltabilmenin mutluluğunu yaşıyordum. Göğsüm kabarıyordu bunun için. Melahat bana sarıldı. Ona kolundaki dövmeyi gösterip, “Neden sadece M harfi var?” diye sordum. Melahat mertçe cevapladı, “Erkeğimi bir türlü bulamadığım için boş bıraktım!” dedi. Belki bir gün o dövmeye benim adımın baş harfini yazdırabileceğini düşündüm. Ama bununla ilgili başka bir soru sormadım ona.

“Senelerce kullanıldım, en sonunda da bir köşeye attılar. Çok acılar çektim. İnşallah bundan sonra acılarım diner!” dedi Melahat. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Sıkıca sarıldım. O ara saatin altıya geldiğini gördüm. Evdeki doğumgünü kutlaması bitmişti belki de. “Gitmem gerek!” dediğimde, Melahat, “Zamanın varsa, sana götten vermek isterim, daha çok zevk alacaksın!” dedi. Bunu söylerken sanki söylediğinin ne anlama geldiğini bilmiyor gibi bir hali vardı. Oysa ben diğer kadınları götten sikmek istediğimde, “Olmaz, çok günah, çok acır!” gibi laflar duyuyordum. Kendi karım bile kaç zaman sonra götten vermişti bana.

Melahat’ın bu sözü bile yarağımı hareketlendirmeye yetmişti. Yarağım halen döllerimle kaplı haldeydi. Melahat buna aldırmadan elini attı yarağıma ve sıvazlamaya başladı. Narin bir şekilde okşuyordu yarağımı. Elleri döllerimle ıslansa da aldırış etmiyordu. Komodinin üzerinde duran, içindeki buzun çoğu erimiş olan plastik torbayı aldı. Yarağımın üzerinde gezdirmeye başladı. Buz ne kadar erise de torba halen soğuktu. Yarağıma epey bir zaman bununla masaj yaptı Melahat.

Ardından yarağımı ağzına aldı. İştahla emmeye, yalamaya başladı. Ustalığını konuşturuyordu. Yarağımı az önce boşalmama rağmen gene kazık gibi yapmayı başarmıştı. “Tamam, oldu böyle!” dedikten sonra yataktan hızla kalktı, “Hadi geç arkama!” dedikten sonra yataktan tutunarak domaldı. Bacaklarını açtı iyice ve belini biraz indirdi. Arkasına geçtiğimde yarağım göt deliğine girmeye hazırdı. Göt yanaklarını ayırdım ellerimle. Göt deliği zaten açık ve normalinden genişti.

Göt yanaklarını avuçladım ve yarağımı bastırmaya başladım götüne. Melahat biraz daha açtı bacaklarını, yarağımın kafası içine girmişti. Götünü sıkıca tuttum ve ağır ağır yüklenmeye başladım götüne. Yarağım göt deliğine yavaş yavaş girerken, Melahat’tan, “Iğmm, evet, uğhh, işte böyle, ağhh!” sesleri geliyordu. Yarağım az sonra dibine kadar girmişti götüne. Büyük bir zevk dalgası her yanımı sardı.

İnlemeye başlamıştım. Aynı anda da götüne girip çıkmaya başladım. Amı kadar geniş olmayan götü bana daha çok zevk veriyordu, Melahat bu konuda haklıydı. Göt yanaklarını sıkıca tutmuştum, Melahat’ın koca memeleri sarkık durumda olduğundan sallanıp duruyordu ha bire. Melahat’ın da zevk aldığını görüyordum, kendini yarağıma bastırıyordu. Bacaklarını iki yana iyice açtığından ayakuçlarına basarak duruyordu. İnceden inleme sesleri geliyordu Melahat’tan.

Göt deliğinin darlığı aldığım zevki artırırken, az önce boşalmış olmam da yeniden boşalmamı geciktiriyordu. Yarağım taşaklarıma kadar götündeydi Melahat’ın. Yarağımı tamamen sokup çıkartmaya başladım bu kez. Her seferinde göt deliğinin ağzı geniş şekilde açık kalıyor, o geniş ve sıcak deliğe yarağımı sokuyordum. Bunu defalarca yaptım. Yarağımla birlikte götüne giren hava nedeniyle ‘Zort, zort!’ sesleri gelmeye başlamıştı götünden de. İkimiz de bundan büyük zevk alıyorduk. Ancak daha fazla devam edemeyeceğimi anladım. Boşalmaya çok yaklaşmıştım. Hızlandım, daha sert pompalamaya başladım.

Çok geçmeden bu kez götüne akıttım döllerimi. Melahat ince seslerle inlemeye devam ederken götüne girip çıkmaya devam ettim. Sonunda çıktım götünden. Melahat yavaşça doğruldu, bana sıkıca sarılarak, “Hem çok iyi bir insansın, hem de iyi sikicisin. Seni karşıma kader çıkardı!” dedi gülümseyerek. Sözleri hoşuma gitmişti. Yatağa uzandık. Birer sigara yaktık.

Sigaralarımızdan derin nefesler çekerken, ona, “Başka bir iş yapmadın mı hiç, sadece hayat kadınlığı mı yaptın?” diye sordum. “Yapmaya çalıştım. Ama mesleğim olmadığı için o işler karnımı doyuracak para getirmiyordu. O zaman gene bu işi yapmaya devam ettim. Gençliğimde özel müşterilerim olurdu, onlardan iyi para kazanırdım. Ama yaşlandıkça, bilirsin işte, erkekler hep genç bir kadını sikmek ister. Alıcım çıkmaz oldu anlayacağın. Epey bir zaman da porno dergilere poz verdim, işte kendi başına film çekmek isteyenler oluyordu. Onların çektiği filmlerde oynadım!” dedi. “Porno filmler mi?” diye sordum. “Evet!” dedi gülerek, “Bizim gibileri başka filmlerde oynatmıyorlar!” dedi. “Peki kaç yaşındasın?” diye sordum. “Hanımların yaşı sorulmaz!” dedi gülerek, ama sonra, “Kimliğe göre 51, ama gerçekte 54 yaşındayım, 3 yaş küçük yazdırmışlar nüfusa!” dedi.

Sigaralarımızı içtikten sonra önce ben banyoya girdim. Hızlıca bir duş alıp çıktım. O ara Melahat giyinmiş, yatak odasını topluyordu. “Hocamız gelmeden toplayayım burayı!” dedi. Çıkmadan önce cüzdanımı çıkardım ve kendisine bir miktar para verdim. Almak istemedi önce, ama ben ısrar ettim. Çok teşekkür ederek yanaklarımdan öptü. Beni kapıdan yolcu ederken, ona, “Ben ararım seni, şu ev meselesini bir halledeyim önce!” dedim. Hiç hesapta yokken, eski bir hayat kadını karım olmuştu şimdi.

“Evdeki doğum günü partisi bitmiştir herhalde!” diyerek ayrıldım ordan ve evimin yolunu tuttum…

[Osman]

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! Tüm Bölümleri