Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! (79)

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 79. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)

Kalkmayan yarağı deli gibi emerken gözlerimiz kesişmişti. Ağzında kalın ve büyük bir yarak varken göz göze gelmişti benimle. Kıpkırmızı olmuştu suratı. Aceleyle adamın entarisini bacaklarına çekerken yorganı üzerine örtmüş, yatağını, yastığını düzeltmişti.

Ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemezken, karşımda konuşmaya başlamıştı heyecanla. Kendini savunur bir haldeydi. “Dinle beni, yüzüme bak. Yaptığımın cinsellikle ilgisi yok. Bilal abi, yani aslında Bilal hoca, muhterem bir zattır. Onun erkekliğini emdiğinde ağzına dölü gelirse isteklerin gerçekleşir. Ben de bunun için yapıyordum. Anla beni, yalan söylemiyorum. Bunun için yapıyordum. Hem herkes yapıyor bunu. Kadınlar, kızlar, erkekler bile yapıyor. Hocaya duydukları saygıdan hepsi de. Lütfen yanlış anlama, Osman, lütfen. Başka bir sebebi yok. Dediğim gibi Bilal hocaya saygımızdan, hürmetimizden böyle yapıyoruz!” diyerek kendini savunuyordu, telaş içinde ve heyecanla.

Bana saçma gelmişti. İnsanlar istekleri gerçekleşsin diye felçli bir adamın yarağını ağızlarına alıyordu. Üstelik bunu erkeklerin bile yaptığını söylemişti Keriman. Karşımda kendisine inanmamı bekleyen gözlerle dururken, ağzıma gelen en ağır küfürleri etmeye başlamıştım bile.

Keriman, “Ne olur, anla beni, inan doğru söylüyorum, lütfen…” diye diye ağlamaya başlamıştı. Sürekli kendisine inanmamı, yaptığının cinsellikle ilgisinin olmadığını söylüyordu. Ama ben yine de inanmıyordum. Beni inandırma peşindeydi. “Hem dedim ya, başkaları da geliyor… Tuğba bile!” dediğinde, kafamın içinde davullar çalmaya başlamıştı. Bana Tuğba’nın Lise sonda üniversite sınavlarına gireceği zaman adamın yarağını emdiğini ve ağzına dölünün bulaştığını, o sene Tuğba’nın sınavı kazanıp üniversiteye girdiğini söylemişti.

Demesine bakılırsa, Tuğba ara ara gelmeye de devam etmişti. Duyduklarım karşısında ne diyeceğimi bilmiyordum. Keriman da, Tuğba da, yarak yalamasını biliyordu. Keriman 15 yıldır dul olmasına rağmen ustaca yalamıştı yarağımı onu ilk siktiğim gün. Tuğba da aynı şekildeydi. O kadar iyi sakso çekmişti ki, bir ara onun başka erkeklerle ilişki yaşamış olabileceğini düşünmüştüm. İşin teorisini porno filmlerden, dergilerden, pratiğini ise yaşlı adamın yarağından öğrenmişlerdi belki de.

Beni inandırmak için her yolu deniyordu Keriman. “Bak dinle beni. Anlatacaklarım gerçek, hepsi de oldu bunların. Ben yalan söylemiyorum!” demiş ve hararetle anlatmaya başlamıştı: “Bir seferinde, 45 yaşında, 25 senelik evli, çocuksuz bir kadın gelmişti. Kadın Bilal hocanın erkekliğini ağzına alıp emmişti epey zaman. Sonra ağzına oluk oluk dölleri akmıştı. Kadın bir seneye kalmadan ikiz doğurmuştu. Hem de o yaşta, hiç tedavi görmeden. Sonra başka bir kadın gelmişti. Kızı vardı bunun, yüzü yanık. Kızını bunun için isteyen çıkmıyordu. Bu kadına da aynısı oldu. Kadın hocanın döllerini su gibi içmişti. Altı aya kalmadan o yanık yüzlü kızı zengin bir adamla evlendirdiler!” demişti.

Bunlara inanmamı bekliyordu, ama inanmamıştım. O zaman Keriman yeleğinin cebindeki telefonunu çıkarmış ve birini aramıştı. “Alo, Mükerrem, benim ben, Keriman, bak, sen demiştin ya geçen, hani anlatmıştın, evet, hah, evet, işte o, sen gelebilir misin şimdi, evet, Nurten yok evde, kimse yok, onu sonra yap, tamam, ben Nurten’in evdeyim zaten, sen de gel hemen…” diye konuşmuştu. “Bekle, dediklerimin doğru olduğunu göreceksin!” demişti, gene kendisine inanmamı bekleyen bakışlarla.

Ben bunların birer saçmalık olduğuna inanıyordum halen. 15-20 dakika sonra dış kapının zili çalmıştı. Keriman kapının otomatiğine basarken, bana da, “Sen şu odaya geç, sakın görünme, ben kapıyı aralık bırakırım, sen de bakarsın, o zaman anlarsın yalan olup olmadığını!” demişti.

Ben aceleyle Tuğba’nın odasının üstündeki odaya saklanırken, Keriman kapının önünde biriyle görüşüyordu. Az sonra benim olduğum odanın önünden geçmişler ve yatak odasına girmişlerdi. Sesler kesilmişti. Ürkek adımlarla odadan çıktığımda, yatak odasının kapısının aralık olduğunu görmüştüm.

Yavaşça yaklaşmış ve aralıktan bakmıştım içeri. Keriman’dan daha genç gösteren, siyah dalgalı saçlı bir kadın yataktaki adama bakıyordu. Başındaki türbanı açıp boynuna atmıştı kaşkol gibi. Dışardaki soğuk havaya rağmen yeşil bir tişörtle, ince diz altına gelen çiçekli bir etek giymişti. Az sonra yatağa doğru eğilmeye başlamıştı, Keriman’a, “Böyle mi yapayım?” diye sormuş, Keriman da, “Sen şöyle dur istersen!” diyerek yaşlı adamı yatağın kenarına doğru çekerek kaydırmıştı.

Onlar beni görmeseler de ben görebiliyordum. Kadın bu kez yatağın kenarında dizlerinin üzerine çökmüştü. Keriman yorganı çekip adamın entarisini de yukarı sıyırınca, adamın koca yarağı çıkmıştı meydana. O anda kadın kendi kendine bir şeyler konuşuyordu, dudakları oynuyordu devamlı.

Yüzünde şaşkınlık ve heyecan okunuyordu. Keriman’a, “Şey abla, nasıl yapacağım, ben bilmiyorum?” dediğinde, Keriman, “Kız bir şey yok bunda, hiç dondurma emmedin mi, senin bebeğin memeni nasıl emiyorsa sen de öyle emeceksin, kocana hiç yapmadın mı?” demişti. Kadın ise, “Yok abla, tövbe tövbe, olur mu öyle şey!” demişti. Keriman’ın son dediğinden alınmıştı anlaşılan.

Ama az sonra yarağın kafasını ağzına almıştı, iki eliyle adamın yarağını tutarken yarağın kafasını içine çekmeye başlamıştı. Keriman’ın dediği gibi bebeğin annesinin memesini emmesi gibi yapıyordu kadın. Ara ara ise ağzına döl bulaşıp bulaşmadığını anlamak için parmaklarını diline değdirip bakıyordu.

Kadın bakışlarım arasında adamın yarağını vakum gibi çekiyordu ağzına. Ağzını şapırdatır gibi sesler çıkartıyordu. Çok lezzetli bir yemeği yiyip ikinci tabağı isteyen biriydi sanki. İlk defa yapıyordu belki, ama öğrenmeye açık biri olduğunu gösteriyordu. Kadının o hali yarağımı sertleştirmeye yetmişti. Kadın ellerini adamın bacaklarında, kasıklarında gezdirip, yarağını bir saniye bile ağzından çıkartmıyordu.

Keriman’ı tam göremiyordum, köşeye çekilmişti. Ama olan biteni film izler gibi izlediğinden emindim. Kadının yüzünde garip bir ifade vardı. Ara sıra ileri geri, sağa sola hareket ederek, kendine rahat hareket edecek pozisyon yaratıyordu. Onca yalamasına rağmen yarakta herhangi bir hareket yoktu. Adam ölü gibi yatıyordu. Keriman da onca zaman yalamasına rağmen ağzına döl bulaşmamıştı. Bu kadın için de durum böyleydi.

Belki 15-20 dakikaya yakın zaman geçmesine rağmen olmamıştı bir türlü. Sonunda kadın adamın yarağını emmeyi bırakmıştı. Dizlerini tuta tuta kalkarken, yüzünde yaşadığı düş kırıklığı belli oluyordu. Sessizce odaya geri dönmüş ve kapının arkasına geçmiştim. Keriman ve kadın odanın önünden geçerken, Keriman’ın, “Olmadı diye üzülme, her zaman olmaz zaten, ne zaman denk gelirse, sen sık sık gelmeye devam et!” demişti. Kadın ise, “Tamam!” demişti, sanki ağlıyor gibiydi.

Kapının kapanma sesi gelirken salona geçmiştim. Keriman beni görünce, “Gördün mü, inandın mı şimdi?” diye sormuştu. “Bu kadın niye geldi?” diye sorduğumda, “Bunun kocası dönmelere gidiyormuş, evini, barkını iyice boşlamış. Kadın da bunun için geldi, kocası bir daha gitmesin onlara diye. Ama olmadı!” demişti.

Keriman sürekli, “İnandın mı?” diye sorup duruyordu. Ben de bilmiyordum inanıp inanmadığımı. O zaman Keriman gene telefonunu çıkarmış ve başka birini aramıştı. “Alo, Zeynep abla, he, benim ben, Keriman, bak, gelmek istiyordun ya, bugün gelebilir misin? Evet evet onunla ilgili. Kimse yok, Nurten’in evindeyim ben, tamam, gelinini de getirirsin, tamam, hadi…” diye konuşmuştu bir kadınla.

“Ben yalan söylemiyorum, ama sen inanmıyorsun. Az sonra görürsün!” demişti. Bu arada içeriye adamın yanına geçmiş, bir süre onunla ilgilenmişti. Aradan yarım saat kadar geçmişti ki, dış kapının zili çalmıştı. Keriman, “Hah, geldiler!” demişti dış kapının otomatiğine basarken. Keriman kapıyı açınca Ellili yaşlarında bir kadın girmişti içeri. Kadın beni görünce durmuş, ürkmüştü. Keriman, “Geç, geç, yabancı değil o, yeğenimdir benim!” demişti. Kadın uzun ve bol toprak rengi bir pardesü giymiş, başını büyük bir türbanla bağlamıştı. Uzun boylu, yapılı bir kadındı Keriman gibi. “E, hani gelinin de gelecekti?” dediğinde, “Benim oğlan bugün evde ya, bırakmadı!” demişti gülümseyerek.

Keriman, “Zeynep ablanın da elleri Egzama olmuş, iyileşemedi bir türlü!” demişti. Kadının geliş sebebi belli olmuştu. Elindeki yaraların iyileşmesi için Bilal hocanın yarağını emecek ve ağzına döl gelmesini bekleyecekti.

Keriman, “Sen aşağı in Osman, bizim biraz işimiz var!” demişti kaş göz işareti yaparak. Kapıyı aralık bırakacağını ve içeri girip az önceki kadını izlediğim gibi bu kadını da izleyebileceğimi anlatmak istemişti, verdiği mesajı almıştım. O zaman ben de inmiştim aşağı, birkaç dakika beklemiştim. Ardından sessiz adımlarla yukarı çıkıp, Keriman’ın aralık bıraktığı kapıdan girmiştim içeri. Adamın yattığı odanın kapısı da aralıktı yine. Yavaşça yaklaşmıştım kapıya.

Zeynep abla dediği kadın, adamın yarağının üzerine doğru eğilmişti iyice. Ellerini yatağa dayamış ve domalmıştı, götü, sırtı bana dönüktü. Başını indirip kaldırarak adamın yarağını emiyordu. Gerçi ben tam göremiyordum büyük cüssesinden dolayı, ama yaptığı buydu sonuçta. “Oğmm, ığmm, ığmm…” sesleri eşliğinde adamın yarağını somuruyordu kadın. Pardesünün altındaki koca götünü sağa sola oynatıp duruyor, arada bir emmeyi bırakıp elini ağzına götürüyordu.

Keriman kadın elini ağzına götürdüğünde, “Ne oldu abla, aktı mı?” diye soruyordu. Kadın ise, “Yok, daha gelmedi, biraz daha yapayım!” diyordu her seferinde. Sonra tekrar adamın yarağını somurmaya başlıyordu. Götünün yarığı pardesünün altında belli olurken, kafasını emme basma tulumba gibi aşağı yukarı oynatıyordu sürekli.

Bu şekilde dakikalarca adamın yarağını emmişti. Elini ağzına götürdükçe, Keriman, “Aktı mı?” diye sorup durmuştu. Ama akan bir şey yoktu. Kadın bir ara yalamayı bırakıp doğrulunca, ben de kendimi geri çekmiştim. Kadın, “Ay, belim ağırdı, biraz durayım da yaparım gene!” demişti. Keriman, “Gel o zaman, geçelim içeri!” dediğinde ben de yan odaya saklanmıştım.

Salonda bir süre oturup konuşmuşlardı Keriman’la. Beş dakika kadar sonra önümden geçerek yeniden odaya girmişlerdi. Onlar yeniden içeri girince, ben de çıkmıştım odadan. Kapı yine aralıktı. Bu kez kadının üzerinde pardesü yoktu. Pembe, uzun kollu bir bluz vardı yalnızca ve koca memelerinin etli uçları bluzun altında olduğu gibi belli oluyordu. Başındaki türbanı da açmış ve uçları ağarmış siyah saçlarını çıkartmıştı ortaya.

Keriman kadına, “Abla istersen soyun, bir de öyle yap, Hafize öyle yapmıştı geçen sefer!” demişti. Bunu duyan kadın, “Essah mı? Demek ondan çok beklemedi, hemen geçti ağrıları!” demişti. Kadın daha sonra soyunmaya başlamıştı. Büyük, çiçekli basma bir eteği vardı, onu altındaki paçaları geniş pijaması ile birlikte indirince, uzun paçalı külotu ile kalmıştı.

Dizlerine gelen koyu kahverengi çorapları vardı ayağında. Keriman, “Abla soyun soyun, kimse yok, Nurten gelinine gitti, benim yeğen de aşağıda zaten!” diyordu bu sırada. Kadın ise, “He, tamam!” diyerek paçalı külotunu indirmişti. Bembeyaz kalçaları çıkmıştı ortaya. Göt yanakları güneş yüzü görmemişti, ama siyah tüylerle kaplıydı. Ardından pembe bluzunu alttan tutup çıkarmıştı başının üzerinden. İnce askılı beyaz bir atlet kalmıştı üstünde. Onu da çıkarınca bembeyaz vücudunu sergiler olmuştu, sutyen giymemişti. Bel çukurunda epey bir siyah tüy vardı.

Sırtı bana dönük olduğundan memelerini göremiyordum, ama o ara yatağın üzerine çıkıp dört ayaküstüne domaldığında görmüştüm. İki şişkin, içi su dolu birer balon gibiydi memeleri. Hareket ettikçe löpür löpür sallanıyorlardı. Şansıma kadın beni görmüyordu. Keriman, “Abla şöyle gel!” diyerek kadının ağzını adamın yarağına yaklaştırmasını sağlamıştı. Az sonra kadın Egzamalı sağ elini adamın yarağına atıp, deli gibi emmeye başlamıştı. Sol eli yatağın üzerindeydi.

Önümde çaprazlamasına duruyordu. Yüzünü yandan az da olsa görebiliyordum. Gözlerini kapatmış bir halde adamın yarağını, “Iğmm, oğmmm, ağmm…” sesleri eşliğinde somuruyordu. İnik yarakta hiçbir hareket yoktu. Kadının yanağında yarağın yaptığı şişkinliği görebiliyordum. Kadının koca göt yanaklarının arasından oldukça kıllı göt yarığı da görünüyordu ayrıca. Zeynep denen kadın yaşlı olmasına rağmen, az önceki Mükerrem’den daha tecrübeliydi sakso konusunda.

Keriman o sırada yatağın kenarına gelip adamın hareketsiz duran sağ elini tutmuş ve kadının kasıklarına götürmüştü. Kadına, “Abla bacaklarını az aç!” demiş, kadın da dediğini yapınca, adamın elini alttan kadının amına değdirmeye başlamıştı. Kadın hiçbir şey olmamış gibi adamın yarağını deli gibi somurmaya devam ediyordu. Keriman ise adamın hareketsiz elini kadının amcığına sürttürüyordu. Bu şekilde adamda cinsel bir hareketlenme yaratmak istiyordu Keriman.

Kadın ara ara gene emmeyi bırakıp, elini ağzına götürüyor ve dölün akıp akmadığına bakıyordu. Ama şansına döl bir türlü akmıyordu. Kadın başını kaldırıp indirdikçe, koca sarkık memeleri de deli gibi sallanmaya devam ediyordu. O ara salondan bir telefon sesi gelmişti. Telaşla odaya saklanmıştım. Kadın, “Keriman benim telefon çalıyor, pardesümün cebindeydi, bir getirsene sana zahmet!” demişti. Keriman önümden geçerek kadının çalan telefonunu götürmüştü kendisine. Kapıyı tekrar aralamayı unutmamıştı.

Kadın çalan telefonu açtığında, “He oğlum, yok, yok, he, tamam yavrum, ben gelirim, he, siz gidin, he, tamam…” diyerek kapamıştı telefonu. Kadın telefonda oğluyla görüşürken, bir taraftan da yaşlı bir adama, onlar öyle demeseler de ‘Sakso’ çekiyordu. Kadın telefonu yatağın üzerine koyup yeniden deli gibi emmeye başlamıştı adamın yarağını. Keriman da aynı şekilde yaşlı adamın elini kadının amına sürttürüp duruyordu.

Orada belki en aşağı yarım saate yakın zaman geçmişti. Ama sonuç olumsuzdu. Yaşlı adamın yarağından döl akmamıştı kadının ağzına. Keriman’ın onca çabasına rağmen adamda hiçbir hareket yoktu, ne kendisinde, ne de yarağında. Kadın emmeyi bırakıp başını kaldırmış ve “Ay, yoruldum kız, olmadı gene…” demişti gülerek. Keriman da, “Sağlık olsun abla, başka sefere!” demişti adamın elini yatağın üzerine koyarken.

Kadın yataktan kalkarken yüzünün terden sırılsıklam olduğunu görmüştüm. Tüm olup bitenleri ağzım açık bir halde izlemiştim. Kadın üzerini giyinirken, “Kaçtır geliyorum, olmuyor bir türlü. Kız neydi o kadının adı, hah, Melike, Melike, kadın bir kere geldi, daha ilk anda döller akmaya başladı ağzına. Bizim kaderimiz mi, şansımız mı, anlamadım?” demişti. Keriman da, “He ya, kocası bırakacaktı onu, ama ne oldu sonra! Ne bırakması, karnına iki çocuk koydu bir sene içinde, evin birini de üstüne yaptı!” demişti.

Ben yine odaya saklanırken onlar önümden geçmişti. Salonda bir süre daha kalmışlardı. Onlar merdivenlerden konuşa konuşa aşağı inerken, ben de adamın yattığı odaya girmiştim. Adamcağız olan bitenden habersiz şekilde gözlerini dikmişti bana. Ağzından belli belirsiz sesler çıkıyordu. Sanki bir şeyler anlatmak istiyor gibiydi.

Aşağıdan dış kapının kapanma sesi gelmişti. Az sonra Keriman yanıma gelmiş ve “Gördün mü, ben yalan söylemiyorum!” demişti heyecanla. Ardından adamın yatağını, yorganını, yastığını düzeltmişti tekrar. Keriman kendini temize çıkartmak için, bu kadınların en mahrem görüntülerini izlettirmişti bana. Ona, “Sen niye yalıyordun, hadi birinin kocası dönmelere gidiyor, diğerinin ellerinde hastalık var, yara var, senin neyin var, senin dileğin ne peki?” diye sormuştum.

Keriman önce, “Bu bana ait, sana söyleyemem!” demişti. Ama ben ısrar etmiştim. O zaman söylemişti, “Tuğba ve seninle ilgili. İkinizin evlendiği günü görmek istiyorum, torunumu kucağıma almak istiyorum, bunun için yapmıştım!” dediğinde, “Peki geldi mi döl?” diye sormuştum. Keriman başını ‘Yok’ anlamında sağa sola sallarken, “Bu isteğim için gelmedi, ama daha önceki bazı isteklerim için gelmişti!” demişti. “Onlar neydi?” diye sorduğumda, “Tuğba’nın üniversiteyi kazanması, iyi bir iş bulması, helal süt emmiş biriyle tanışmasını istemiştim. Bunlar oldu!” demişti.

O zaman ben de, “Bir daha yap, belki gelir şimdi!” demiştim gülerek. Keriman ise, “Tövbe tövbe, saçma sapan konuşma!” diyerek başını sallamıştı. Ama ben ısrar etmiştim epey zaman. Keriman o zaman, “Senin önünde mi?” diye sormuştu. “Sakıncası mı var?” diye sorduğumda, “Yok yani aslında da, bu iş olurken yabancı birinin olmaması gerekli odada, yada güvenebileceği birinin olması gerekli!” demişti gözlerime bakarken.

“Bana güvenmiyor musun?” diye sorduğumda, sessiz kalmıştı. Ama dediğimi yapacaktı. Sessizce yorganı açmıştı kenara, sonra da adamın entarisini yukarı sıyırmıştı. Adamın yarağı yeniden ortadaydı böylece. Keriman yatağın kenarındaki ıslak mendilden birkaç tane almış ve bununla adamın yarağını iyice temizlemişti önce. Sonra da iki elini yatağa dayayarak domalmış ve adamın inik yarağını ağzına almıştı. Önce yavaş, sonra hızlı hızlı emmeye başlamıştı. Yarak inikti ama o haliyle bile oldukça büyük sayılırdı. Keriman’ın iştahlı emmeleri sonuç vermiyordu bir türlü. Adam hareketsiz halde yatmaya devam ediyordu.

Keriman bir süre sonra deli gibi somurmaya başlamıştı. Burnundan güçlü nefesler alıp veriyordu, “Oğmm, ağmm, ağmm…” diye diye aç bir hayvanın yemeğine saldırması gibi sesler çıkartıyordu sürekli. Ara sıra emmeyi bırakıp ağzını siliyordu parmaklarıyla. Döl akıp akmadığına bakıyordu. Ama şanssızdı Keriman, döl niyetine bir şey yoktu. Keriman’ı o halde gördüğümde sertleşmeye başlamıştı yarağım.

Keriman yarak inik de olsa kendini saksoya kaptırmıştı. Arkasına geçip eteğini beline topladığımda, beyaz pamuklu külotu çıkmıştı ortaya. Külot koca götünün yanaklarını anca kapatabilmişti. Külotun lastikleri derin izler yapmıştı göt yanaklarında. Zeynep abla dediği kadın gibi o da dizlerine gelen ince siyah bir çorap giymişti. Ama o ara Keriman yarağı emmeyi bırakıp, “Yapma, saçmalama, bu işi yaparken öyle şeyler olmaz!” demişti sert bir sesle.

O zaman ben de yeniden izlemeye başlamıştım onu. Keriman doğrulup eteğini düzeltmiş ve ardından yeniden yarağı somurmaya başlamıştı. Ancak uzun uğraşlarına rağmen sonuç olumsuzdu. Adamın yarağından döl falan akmamıştı bir türlü. Anlaşılan Tuğba ile evlenip evlenmeyeceğimle ilgili Keriman daha epey bir yarak yalayacaktı görünüşe bakılırsa.

Keriman doğrulup adamın üzerini, yorganını düzeltmişti yeniden. Keriman’a, “İstersen sen de soyun, belki o zaman olur!” dediğimde ise, “Saçmalama, olmaz!” demişti. Kapıyı kapatıp aşağı inerken, onu sikmek için yanıp tutuştuğumu biliyordum. İçeri girdiğimizde Keriman’ın telefonu çalıyordu. Açınca Tuğba ile bir süre konuşmuştu. Tuğba’ya benim eve gittiğimi, Bilal hocaya hürmet için çıktığını, ama olmadığını söylemişti. Telefonu kapatınca da, “Seni aramış ama duymamışsın, şimdi halen evde olduğunu öğrenirse işkillenebilir!” demişti Keriman. Artık bu hürmet meselesinin gerçek olduğuna inanmıştım.

Daha sonra bana, “Gitmeden önce yıkan istersen, cenabet olduğunu biliyorum!” demişti ciddi bir yüzle. “Yaptığın çok yanlıştı, ya kızım fark etseydi, görseydi?” diye eklemişti sinirle. “Banyoda temiz havlular var, gir yıkan!” dediğinde, “Sen de gel!” demiştim. “Saçma sapan konuşma, artık aramızda öyle şeyler olamaz. Kızımın yüzüne bakamıyorum utancımdan, beni ne hallere düşürdün. Mümkün değil, unut bunları. Şimdi gir yıkan, sonra da git!” demişti sanki kovar gibi.

Ama onu sikmeden gitmeye niyetim yoktu o gün. Bunu o da istiyordu, ama cesaret edemiyordu söylemeye. Bakışlarından anlaşılıyordu bu. Ayaküstü sıkıca sarılmıştım kendisine. “Bırak beni, bırak…” demeleri arasında ellerim sırtında, göt yanaklarında gezinmeye başlamıştı bile. Yanaklarını öpüyordum ufak ufak. “Eğer kendin istemezsen zorla yaparım. Benim yanımda elin adamının yarağını yalıyorsun, ama benimkine itiraz ediyorsun. Karşı koyma, ağzını yüzünü sikerim senin!” demiştim birkaç defa. Hareketleri azalmaya başlamıştı bunu duyunca.

Elinden tutup onu yatak odasına sokarken, Keriman halen fısıldar gibi, “Lütfen git, biri gelebilir, yapma, yalvarırım…” diyordu. Yatak odasının perdelerini çekerken soyunmaya başlamıştım bile. Keriman aynı sözleri tekrarlayarak beni durdurmaya çalışsa da, yukarda gördüklerim aklımdan çıkmıyordu bir türlü.

Az sonra çırılçıplak karşısında dururken, Keriman yarağıma ve yüzüme bakıp duruyordu. “Hadi, geçen seferki gibi yap!” diyordum sürekli. Keriman yatağa otururken, “Tamam, ama sonra gideceksin!” demişti. “Tamam, burada kalmaya niyetim yok!” demiştim gülerek.

Keriman’ın önüne geldiğimde elleriyle okşamaya başlamıştı yarağımı, taşaklarımı. Uzun bir süre ağzına almadan sıvazlamıştı. Büyük keyif alıyordum ellerinin dokunuşlarından. Sonra yavaşça yarağımın kafasını emmeye başlamıştı. Usulca, acelesi yokmuş gibi emiyor, dilliyordu. Ellerimi kalçalarıma atmıştım. Gözlerim kapalı halde aldığım zevkin keyfini yaşıyordum.

Keriman gittikçe hızlanmaya başlamıştı, zevke geliyordu o da. “Iğmm, oğmm…” sesleri eşliğinde yarağımın her tarafını dillerken, taşaklarımı avuçluyordu. Başının iki yanından tutmuştum daha sonra, bu kez ben yarağımı ağzının derinliklerine sokup çıkartmaya başlamıştım. Ağzını sikiyordum Keriman’ın. Her yerimi yakan bir ateş ağzından yarağıma geçiyor ve vücuduma yayılıyordu sanki. Ama daha fazla gidememiştim ileri.

Ağzındaki yarağımı çekerken o da ayağa kalkmıştı bir şey dememe gerek kalmadan. Hemen ardından da yataktan tutunarak domalmıştı. Eteğini beline topladığımda, beyaz pamuklu külotu çıkmıştı ortaya yine. Külotunda ıslaklık vardı. Amcığı yarağımı yalarken ıslanmıştı iyice ve külotuna geçmişti.

Külotunu kenarlarından tutup aşağı sıyırdığımda, etli ve ıslak amcığı çıkmıştı meydana. Kasıklarında uzamış, alınmamış kıllar vardı. Göt yanaklarını iki yana ayırdığımda hafif osuruk kokulu kıllı göt deliği de çıkmıştı meydana. En son sikiştiğimiz günden beri etek tıraşı olmamıştı belli ki. Yarağım patlayacak gibiydi, bir an önce amına girmek için sabırsızlanıyordum.

Yarağımı tutup amına sürttüğümde, Keriman, “Iğmm, ayy…” diye hafiften inlemeye başlamıştı. Yarağım iyice sulanmış amına yavaşça girerken, Keriman’ın inlemelerine benimkiler de karışıyordu. Az sonra taşaklarıma kadar amındaydı yarağım. Yavaş yavaş içinde gidip gelmeye başlamışken, göt yanaklarını ufak ufak tokatlamaya başlamıştım.

Keriman uzun ve tiz seslerle inliyordu, bense hızlanmaya başlamıştım. Kasıklarım göt yanaklarına çarptıkça gittikçe şiddetlenen ‘Şlop, şlop, şlop!’ sesleri yatak odasını çınlatır olmuştu. Keriman, “Ağhh, çok güzel, uğhh, devam et, ığmm, sik, oğhh, sik, oğmm, sik beni, sik beni, daha hızlı, ağhh, daha hızlı…” demeye başlamıştı.

Daha da sert sikmeye başlamıştım. Göt yanakları yarak darbelerimle deli gibi sallanıyordu. Amının içinde bir süre bekliyor, sonra hızlı hızlı sokup çıkarıyordum. Bu şekilde Keriman’ın aldığı zevk katlanırken inlemeleri de çoğalıyordu. Artık boşalmaya yaklaşıyordum, kendimi kasmaya gerek duymuyordum. Tüm gücümle pompalıyordum amına. Keriman deli gibi inlerken ellerini yatağa daha çok bastırıyordu. Gittikçe açılan ve genişleyen amına yarağım yağ sürülmüş gibi kolayca girip çıkarken, amına girip çıkan hava ‘Zort, zort!’ diye osuruk benzeri sesler çıkartıyordu.

Derken deli gibi sarsılarak boşalmaya başlamıştım. Amına girip çıkmaya devam ederek bütün döllerimi akıtmıştım. Keriman inlemelerine devam ederken amından çıkmıştım. Döllerim amından kıllı kasıklarına, kalçalarına akıyordu. Yavaş yavaş belini tutarak doğrulurken, ter içinde kalmış yüzünü görmüştüm.

Başındaki eşarbı açıp yüzünü silmişti uzun uzun. Sonra da yatağa oturmuş ve derin derin nefes alıp vermişti. Bir süre o şekilde kalmıştı. “Biliyorsun bende kalp var, dinlenmem gerek biraz!” demiş ve benden su istemişti. Çırılçıplak bir halde mutfağa gidip bir bardak suyla dönmüştüm odaya.

Keriman ayağa kalkmış ve ayaklarına inmiş külotunu çekiyordu bu sırada. Bardaktaki suyu birkaç yudumda içmiş ve “Osman, gitmeden önce seninle konuşmak istiyorum!” demişti. Ne diyeceğini merak etmiştim. “Tuğba ile ilgili…” demişti. “Neymiş peki?” diye sorduğumda, “Kızımla da ilişkiye girdin mi?” diye sormuştu kızarmış bir yüzle.

Ona yalan söyleyecek değildim. “Evet, ama Tuğba halen bakiredir, onunla arkadan ilişkiye girdim!” demiştim. Keriman’ın yüzü bunu duyunca kıpkırmızı olmuştu, ama tek kelime laf etmemişti. Sadece, “Lütfen git, kimseye görünmemeye çalış!” demişti. Ama bunu der demez kapı çalmıştı.

Keriman telaşla, “Sen kal burada, çıkma dışarı, ben bakayım!” demiş ve kapıyı kapatarak çıkmıştı. Az sonra içerden Nurten’in sesleri gelmeye başlamıştı. “Gelinin kız kardeşi oradaydı, ben de daha fazla kalmadım, o bakıyordu çocuğa!” demişti. Yatak odası arka tarafta kaldığından sesleri çok iyi duyamıyordum. Kulağımı kapıya dayamıştım duyabilmek için.

“Gitti mi misafirin?” diye sorduğunda, Keriman, “Gitti!” demişti. Nurten az sonra, “Nasıl kız, iyi sikiyor mu bari?” diye sormuştu. Bunu duyan Keriman öksürmeye başlamıştı. Ben de çok şaşkındım. Ama Nurten durmaksızın konuşmaya devam etmişti. “Kız yalan söyleme bana, geçen geldiğimde de almıştın sen bu herifi eve, anlamamış numarası yapmıştım o gün. Bugün de kapıyı çalıyorum, bu herif karşıma çıkıyor. Bana numara yapma sakın, bilirsin anlarım. Hadi anlat bakalım, iyi sikiyor mu?” diye sormuştu yeniden.

Keriman’ın öksürükleri zar zor geçmişti. “Aman abla ne diyorsun sen? Tövbe tövbe…” demişti peş peşe. Ama Nurten, “Kız ne utanıyorsun, bunda utanacak bir şey yok, erkeğin hası sikişinden belli olur kız, yalan mı?” demişti kahkahalarla. Birkaç dakika sonra, “Benim anahtarı ver de ben kalkayım!” demiş ve ardından kapının açılıp kapanma sesi gelmişti. Keriman o gider gitmez, “Çabuk git, çabuk…” demişti beni evden kovarcasına. Yüzü Nurten’in söylediklerinden dolayı kıpkırmızıydı. Binadan dışarı adımımı atıp, son bir kez geriye döndüğümde, üst kat penceresinden bana bakan Nurten ile göz göze gelmiştim…

Bunları hatırladım otel odasında. Yatağa girmiş ellerimi başımın altına koymuştum. Şermin uyanmış ve göğsümü öpüyordu, ellerini karnımda ve yarağımda gezdiriyordu. Ona gerçek adıyla hitap edip, gecenin tadını bozmak istemediğimden yine Ayça diyordum. Ablası yani Nurten’le ilgili sorular sorduğumda, önce anlatmak istemedi. “Bırak şunu!” deyip durdu, kavgalıydı belli ki. Ama sonra kalkıp bir sigara yaktı, karşı koltuğa geçip bacak bacak üstüne atarak anlatmaya başladı:

“Ablam vaktiyle evliydi, üç tane de çocuğu vardı. O zamanlar o da Ankara’da oturuyordu. Bu bir hocaya gitmeye başlamıştı bir aralar. Epey zaman gidip gelmişti. Sonra bu hocayla kırıştırmaya başlamış. Yani aslında en başından beri böyleymiş de, biz sonradan öğrendik bunu. Neyse, bu çocuklarını, kocasını bırakıp adamla beraber yaşamaya başladı. Adamın karısı sonradan ölünce, adamın ikinci karısı oldu. Kendi çocuklarının yüzüne bakmaz oldu…

Ben o zaman ablamla ilişkimi koparmıştım. İnsan kendi çocuklarına bakmaz mı? Bu bakmadı. Neyse, evlendiği adam hakkında dedikodular çıkmaya başlamıştı. Kendisine gelen kadınlarla ilişkiye giriyormuş diye. Kendisine bir harem kurmuş güya, gerçi ne kadar doğru bilmiyorum. Bazı genç kızları hamile bırakmış falan demişlerdi. Kendisine gelen kadınlarla her türlü rezilliği yapıyormuş anlatılanlara göre. Ablam da arka çıkıyormuş kocasına. Hatta kadınları o sokuyormuş kocasının koynuna…

Neyse, bir gün buna bir adamla karısı geliyor, kocasına yani. Kadının şikâyeti varmış, artık nedir bilmiyorum. Bu kadınla beraber girmiş içeri, adam da bekliyor dışarda. Zaman geçiyor kadın gelmiyor, zaman geçiyor kadın gelmiyor. Adam sinirleniyor, kalkıp odaya girince bir de bakıyor ki, adam karısını sikiyor gündüz vakti. Hem de götünden. Adam çıldırıyor, üzerinde silah varmış bunun. Silahını çekip adamla karısına kurşun yağdırıyor. Karısı ölüyor, ama adam, yani ablamın kocası ağır yaralanıyor. Neyse, bu epey zaman hastanede yatıyor, ama belden aşağısı tutmaz oluyor…

Ama bitmiyor. Bu adamın, yani vuran adamın akrabaları bir gün ablamı kaçırıyor. Senin kocan yengemize böyle yaptı diyerek, ablama tecavüz ediyorlar. O zaman ablam da buraya taşınıyor üvey oğluyla beraber, yanlarında da yatalak kocası. Adamın üç tane kızı var ayrıca. Ama onlar evli, Ankara’da yaşıyorlar halen…

Neyse, ablam burada kocası hakkında sağda solda konuşuyor. Kocasının çok muhterem biri olduğunu falan yayıyor. Kadınları, kızları evine çağırıyor. Adamın belden aşağısı tutmuyor, konuşmakta zorluk çekiyor, ama yarak sağlam. Bu gelen kadınlar adamın, af buyur yarağını yalıyor, eğer adam ağızlarına attırırsa isteklerinin gerçek olacağına inanıyorlar. Attırmazsa da gene gelip gitmeye devam ediyorlar. Attırana kadar yani. Her gelen elinde bir hediyeyle geliyor eve. Bununla geçiniyorlar…

Bu adamın üvey oğluyla ablam ilişki yaşıyor. Çocuğu, eve gelip giden dul bir kadınla evlendiriyorlar. Bir çocuğu oluyor. Ama ablamla ilişkisini kesmiyor bir türlü. Bunlar o zaman aynı evde yaşıyorlar. Neyse, bir gün bu kadın ablamla çocuğu iş üstünde yakalıyor. Basıyor yaygarayı, ablamla saç saça baş başa giriyorlar. O zaman ablam kocasıyla başka bir eve taşınıyor. Sonra geliniyle arası düzeliyor, ama çocukla sikişmeyi de sürdürüyor!” dedi.

Keriman’ın ozaman eksik ve yanlış söylediklerini, şimdi Şermin tamamlamıştı. Gelini ile kavga ettikten sonra Nurten, Keriman’ın üst katına taşınmıştı. Ve ben de o zaman tanımıştım onu.

Şermin kalkıp banyoya geçmiş, duş alıyordu. Ben de kendime bir sigara yaktım. O banyodan çıktığında saat dördü geçiyordu. Giyindim ve yanağına bir öpücük kondurdum. Şermin, “Seni bir daha ne zaman görürüm?” diye sorunca, “Bakarız!” dedim.

Resepsiyondaki çocuğa otelin ödemesini yaptıktan sonra arabama atladım. Eve döndüğümde nerdeyse sabah olmak üzereydi. Evde derin bir sessizlik vardı…

[Osman]

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! Tüm Bölümleri