Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! (80)

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 80. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)

Yatak odasının kapısını açtığımda yatakta karım ve Esra’yı birlikte yatarken buldum. Üzerlerindeki pike açılmıştı. Karım geçen sabah Esra’nın paldır küldür odamıza daldığı zaman üzerinde olan dekolte geceliğini giymişti. Dolgun memeleri geceliğinden fırlayacakmış gibiydi. Esra annesinin memelerine başını dayamış, ona sıkıca sarılmıştı. Odanın loş karanlığında pikenin altından çıkmış biçimli, beyaz bacağı ortadaydı. Minik bir külot vardı altında, üstünde ise ince askılı bir body vardı. Dik meme uçları Body’nin altından kendini belli ediyordu birer etli zeytin tanesi gibi.

İkisi de mışıl mışıl uyuyordu, ama Esra’nın burada ne işi vardı? Neden kendi yatağında yatmamıştı? Bunu anlamanın yolu onun odasına bakmaktan geçiyordu. Sessiz adımlarla kızların odasına geçtim. Kapı hafif aralıktı.

Özge gene alt ranzada yatıyordu. Onun da pikesi açıktı. Sağ kalçası olduğu gibi çıkmıştı ortaya. Derin bir uykudaydı. Üst ranzadakinin kim olduğunu önce anlamadım. Ancak yavaşça yaklaşıp bakınca bunun Semanur olduğunu anladım. Yüzü duvara dönük yatıyordu. Üzerindeki pikesi bacaklarının arasında kalmıştı. Pembe külotu, götü meydandaydı. Pikeyi kasıklarının arasında sıkıştırmıştı. O da derin bir uykudaydı tıpkı Özge gibi. İyi ama bu kızın burada ne işi vardı? Karım onu eve sokmak istemediğini söylediği halde nasıl olup da şimdi Esra’nın yatağında yatabiliyordu? Bunu ancak sabah anlayabilecektim.

Odanın kapısını yine aralık bırakarak salondaki kanepeye uzandım. Gözlerimi kapamamla açmam bir olmuştu sanki. Yanı başımdan Özge ile Semanur’un fısıltılı konuşmalarını duyuyordum. Yarı uykulu yarı uyanık bir halde olduğumdan duyduklarımın ne olduğunu anlayamıyordum ama. Sadece sesler geliyordu kulağıma.

Bu seslere karımın ve Esra’nın sesleri de karışmıştı bir süre sonra. Derken karımın şiddetli dürtmesi ile uyandım. “Geç yat yatağına, sabaha kadar zıkkımlanmışsın, zıkkım içesice!” dedi sinirle. Oysa gerçeği karım bilmiyordu. Yatağa külçe gibi yığıldım sadece. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Uyandığımda karım ve Esra televizyon izliyordu. Semanur ise içerde bilgisayarın başındaydı. Karım beni kolumdan tutup odaya gerisin geri soktu.

“Bu kız ne arıyor burada?” diye sordum. “Anasıyla kavga etmiş, gecenin bir vakti geldi. Geri çeviremedim. Anasıyla konuş, yoksa ben konuşurum. Bu orospuyu istemiyorum evimde!” dedi sinirle. Sonra da, “Kahvaltını yap da Aysel hocaya gidelim!” dedi. Onu unutmuştum. Karımla ufak bir kahvaltı yaptım önce, sonra da girip duş aldım. Esra’nın davetkâr bakışları üzerimdeydi sürekli.

Semanur odadan çıkıp beni gördüğünde yüzü pembeleşti. Pek konuşmak istemiyordu, o nedenle ben de üzerine gitmedim pek, biraz havadan sudan konuştuk o kadar. Arabaya bindiğimizde karımın elinde naylon bir torba vardı. “O ne?” diye sorduğumda, “Dün aldıklarımız!” dedi sadece. Sonra kendisi, “Dün gece Esra memelerimi emdi!” dedi gülümseyerek. “Bu ne demek?” diye sordum, çok şaşırmıştım. “Hiç, memelerimi emdi işte. Ben onu 3 yaşına kadar emzirmiştim. Memelerime çok düşkündür. Dün gece de sen olmayınca, (Anne memelerini emebilir miyim?) dedi. Ben de emdirdim…” dedi. Bunu sanki alelade bir şey söylüyormuş gibi söylemişti. Ben kızınca da, “Ne var, kızım o benim!” dedi tepkiyle. Bense bir küfür savurdum, “Sapık mısın sen kadın, kızına niye emdiriyorsun memeni?” diye bağırdım.

Karım altta kalmaya niyetli değildi, “Ne var bunda, ne bağırıyorsun? Kızım bana düşkündür. Mememi emdi diye sapık mı oluyoruz? Tövbe tövbe!” dedi cevap olarak. Başka da konuşmadım. Aysel’in evine geldiğimizde kapıyı Melahat açtı. “Hoş geldiniz!” diyerek içeri aldı bizi. Karım yanımda olduğundan yabancıymışım gibi davranıyordu bana. Salonda kimse yoktu, yerdeki minderlerin üzerine oturup beklemeye başladık.

Yarım saat kadar sonra dış kapı açıldı, birkaç konuşma oldu kapı önünde. Aysel’in Melahat’a, “Sen gidebilirsin!” dediğini duydum. Melahat çıkınca, Aysel yanında tanımadığım bir kadın ile girdi içeri. Aysel önemsiz insanlarmışız gibi küçümseyerek baktı önce, sonra da karşımıza geçip minderin üzerine oturdu. Kadın ise onun kullandığı koltuğa oturdu. Kadın Aysel’in yaşlarındaydı. Yere kadar inen uzun bir etekle, desenli bol bir gömlek giymiş, başını büyük bir türbanla bağlamıştı. Biz Zehra hoca gelecek sanırken başka biri çıkagelmişti.

Aysel, “Hocamızın ayağını öpün!” dediğinde, karım hemen atılıp kadının eteğinin altından çıkardığı her iki ayağını öptü. Karım yerine geçince beni dürttü, benim de öpmem için. Aysel de yapmamı isteyen kaş göz işaretleri yapıyordu. O zaman ben de uzanıp kadının iki ayağını da öptüm, daha doğrusu dudaklarımı değdirdim sadece. Ten renkli, ince naylon çoraplarından ayak kokusu geliyordu.

Kadın ben yerime geçince kendi kendine bir şeyler mırıldanmaya başladı önce, gözleri kapalı halde, elleri dizlerinde, ileri geri sallanıyordu. Ona Aysel de karşılık veriyordu. Kadının mırıldanmaları bazen azalıyor, bazen çoğalıyordu. Ara ara kendini kaybeder gibi olup yerinde ani hareketlerle sıçrıyordu. Sonra da, “Durun onlar masum, yapmayın, onlar masum…” diyordu. Karımın korkmaya başladığını anlamıştım. Açıkçası bu işin sonucunda ne olacağını bilmediğimden ben de çekinmeye başlamıştım.

Bu manzara yaklaşık 10 dakika kadar devam etti. Kadın uykudan uyanmış gibi aniden gözlerini açtı. Bize dönüp bir şeyler okuyup üfledi. Sonra da Aysel’e, “Evet Aysel hanım başlayalım!” dedi. O zaman Aysel kalkıp içerden tek tek malzemeleri getirmeye başladı. Küçük bir tüp, büyükçe bir tencere, su, bardak, tahta kaşık ve birkaç parça şeyi daha getirdi.

Karıma, “Getirdin mi?” diye sorduğunda, karım, “Getirdim hocam!” diyerek yanındaki torbanın içinden aktardan aldıklarımızı çıkardı tek tek. Aysel tüpü yaktı, tencereyi üzerine koydu, suyu içine döktü. Sonra da aldıklarımızı poşetlerinden çıkarıp tek tek attı içine. Kaşıkla karıştırmaya başladı. Su kaynamaya başladıkça tencereden yoğun bir koku yayılır oldu salona. Kadın kendi torbasından birkaç bir şey çıkarıp Aysel’e verdi ve “Bunları da at içine!” dedi. Aysel onları da atıp daha bir hararetle karıştırmaya başladı.

Yayılan koku daha bir ağırlaşmaya başlamıştı. İnsanın başını döndürüyordu fena halde. Tencerenin içindekiler artık fokurdar olmuştu. Aysel tüpün ateşini kıstı iyice, sonra da tencerenin içindeki sudan toprak bir kâsenin içine doldurdu kepçeyle. Koyu yeşil bir renkteydi su. Kadının önüne küçük bir sehpa koyup kâseyi de üzerine koydu ve yerine oturdu sonra da. Kadın kâseye, içindeki suya baktı uzun zaman.

“İşlediğiniz günah çok büyük. Bunun bir bedeli olacak elbet. Öyle kolay değil. Nefsinize yenilmişsiniz. İçinizde bir ateş var, alev alev yanıyor, içinizi günden güne eritip bitiriyor. Bu ateşin sönmesi gerek. Bu kâsedeki suyu için önce!” dedi ve karıma uzattı.

Karım ürkekçe aldı kâseyi kadının elinden ve berbat görünüm ve kokulu suyu içti yudum yudum. Yarısını bitirmişti. Yüzünü ekşitti içtikten sonra, birkaç defa kusacak gibi öğürdü. O sırada kadın, “Sakın kusma!” diye kızdı karıma. Ben de kokusunu almamaya çalışarak suyu içtim. Bitirdiğimde ben de kusacak gibi oldum. Kadın bana da aynı şekilde kızdı, “Sakın kusma!” diye.

Kendimize gelmemiz birkaç dakika sürmüştü. Başım ağrımaya başlamıştı, aynı zamanda dönüyordu. Kadın, “Şimdiii, bu suyla güzelce yıkanacaksınız. Ama öncesinde şu kılları verin bakalım!” dedi. O zaman Aysel, karıma, “Kılları çıkar!” dedi. Dün bizden bir bakirenin bir tutam saçından getirmemizi istemişti. Karım iyice sıkıştırıp top haline getirdiği bir gazete kâğıdını torbasından çıkarıp Aysel’e uzattı.

Aysel kâğıdı açınca içinden bir avuç kadar 2-3 cm uzunluğunda siyah kıl çıktı. Ben saç teli beklerken çıkanlar pek de saça benzemiyordu. Aysel, “Bunların sahibi bakire, değil mi? Bak değilse çarpılırsın, ona göre!” dediğinde, karım, “Hocam, o benim kızımın kılları, kız oğlan kızdır!” dedi. “Bunlar ne?” dediğimde, Aysel, “Saç teli değil de, avret yerinin kıllarının olması daha makbuldür!” dedi. Karım da, “Aysel hoca senden sonra aradı beni, saç değil de şeyinin kılları olursa daha iyi olur deyince, ben de akşam Özge’yi tıraş ettim!” dedi ürkekçe. Sinirlenmiştim, ama yine de bir şey dememeye çalışıyordum.

Aysel karıma, “Seninkiler nerde?” dediğinde, karım bu kez beyaz bir kâğıt çıkardı, Aysel’e verdi. Aysel bunu da açınca gene içinden bir avuç kadar ve 1 cm uzunluğunda kıl çıktı. Anlaşılan bunlar da karımın amının kıllarıydı. Karımın yüzü kızarmıştı, bana bakmıyordu korkusundan. Aysel, “Kocanınkileri de versene!” dediğinde, karım, “Hocam, kocamın şeyi temiz, daha geçen tıraş oldu da, saçından versek olur mu?” dedi. O zaman kadın konuşmaya karışıp, “Olur, olur, ense köküne yakın yerden azıcık kes ver!” deyince Aysel kalkıp içeri geçti. Az sonra elinde küçük bir makasla geldi ve bana, “Dön şöyle!” dedi.

Sinirimden patlamak üzereydim. Aysel makasla bir miktar saçımdan kesti ve Özge’nin amının kılları üzerine attı. Karımın amının kıllarını da onların üzerine atıp karıştırdı bir süre. Kadına, “Tamam hocam!” dediğinde, kadın, “Güzel!” dedi. Aysel’in topak haline getirdiği gazete kâğıdını avucunun içine aldı ve bir süre gözleri kapalı halde birşeyler okudu kendi kendine. Sonra da Aysel’e, “Konserve kabı, böyle ufak teneke gibi bir şey var mı?” diye sordu. Aysel az sonra büyükçe bir metal konserve kutusu getirip kadının önüne koydu. Kadın gazete kâğıdını halen yanan tüpün ateşinde tutuşturduktan sonra bir süre elinde tuttu, birkaç sefer üfledi. Sonra da konserve kutusunun içine attı.

Kâğıt içindeki kıllarla beraber iyice tutuştu. Kıllar kuru odunun yanmasına benzer sesler eşliğinde yayılırken içeriyi duman ve ağır bir koku kaplamıştı. Kâğıt tamamen yanıp bitince de, “Aysel hanım, şu tenceredeki suyu banyoya getir de şunları bir yıkayalım!” dedi.

Bize de, “Kalkın bakalım!” deyince karımla kalktık, dizlerim ağrımıştı. Aysel tencerenin kenarlarından birer bezle tutarak kaldırdı ve önümüzden yürüyerek banyoya geçti. Suyu büyük bir kazana döktükten sonra soğuk suyla ılıttı bir süre. Kadın elini suya daldırıp, “Tamam, iyi böyle!” dedikten sonra, “Soyunun bakalım, anadan üryan olacaksınız!” dedi.

Karım hiç itiraz etmeden soyunmaya başlamışken, ben duruyordum. Kadın, “Çekinme soyun, bunda utanacak bir şey yok. Doktorun yanına girip soyunduğunda utanıyor musun ki, benim yanımda soyunmaya utanıyorsun?” dedi. O zaman ben de soyunmaya başladım. Karımla ikimiz az sonra çırılçıplak kalmıştık. Kadın karımla bana dikkatli gözlerle bakıyordu, ara ara da yarağıma bakıp duruyordu.

Kadın, “Hanım sen geç şöyle!” diyerek karıma tabureye oturmasını söyleyince karım oturdu. Bu kez şaşkın bakışlarım arasında kendisi soyunmaya başladı. Üzerindekileri tek tek çıkartarak Aysel’e veriyordu tutması için. Ben tamamen soyunacak sanırken atlet ve külotu ile kaldı. Dizlerine gelen paçalı bir külottu bu. Kalçalarını sıkmıştı iyice, amının izi belli oluyordu. Kalın askılı, beyaz bir atleti vardı üzerinde de. İçine sutyen giymediğinden meme başları ve uçları beyaz atletin altında olduğu gibi belli oluyordu. İri ama sarkmış memeleri hareket ettikçe atletin altında sallanıyordu. Teni beyazdı kadının, siyah saçları beline dökülüyordu.

Kadın bir maşrapayla kendi kendine bir şeyler mırıldana mırıldana su dökmeye başladı karımın başından aşağı. Bu pis kokan suyla karımı birkaç dakika boyunca yıkadı. Elleri karımın vücudunun her yerinde geziniyordu. Kalçaları, memeleri, kasıkları, götünün yanakları… Her tarafını suyla ıslatıp yıkıyordu. Eğilip kalktıkça memeleri atletinin içinde görünüyordu, beyaz külotun altından götünün yarığı belli oluyordu ayrıca. Kadın herhangi bir rahatsızlık duymuyordu bu haliyle.

Karımın yıkanması bittiğinde sıra bana gelmişti. Ben tabureye oturunca kadın aynı şekilde beni yıkamaya başladı. Başımı yıkadı önce, sonra elleri göğsümde, karnımda gezindi. Yavaş yavaş aşağılara inerken, daha önce Zehra hoca ile sikiştiğimi hatırladım. Acaba bu kadınla da mı sikişecektim? Doğrusu hoş bir kadındı. Teninin beyazlığı, atletin altından belli olan çay tabağı gibi büyük meme başları ve iri birer üzüm gibi duran meme uçları ile yarağımda hareketlenme yaratmıştı bile.

Kadın ellerini kasıklarımda gezdirdi önce. Taşaklarımı ve ardından yarağımı avuçladı. Birkaç defa sıvazladı yarağımı ama sonrası gelmedi. Kalçalarımı, bacaklarımı da suyla yıkadı. Üzerimizden bu kokuyu nasıl atacaktık bilmiyordum. Yıkama faslı bitince Aysel’in verdiği havlu ile kurulandık ve giyindik. Kadın da aynı şekilde giysilerini giyinip eski haline döndü.

“Bu kadar mı?” diye sorduğumda, kadın, “Yok, sabırlı ol!” dedi, sonra da “İçinizdeki kötülükleri, pislikleri bu suyla yıkayıp çıkardım!” dedi. Tekrar salona dönüp yerlerimize oturduk. Neyse ki biz yıkanırken Aysel içeriyi havalandırmıştı, salondaki o ağır koku yoktu bu kez. Kadın torbasından bir tane altın sarısı renkli mısır koçanı çıkardı. Üzerindeki püskülleri temizledi. Sonra gene çantasından bir kutu çıkardı küçük. Kutunun içinden bir kondom çıkardığında ağzım açık kalmıştı. Kadın şaşkın bakışlarımız arasında kondomu açtı ve mısırın üzerine taktı. Eliyle kondomu iyice çekti aşağı, sanki bir yarağa takar gibiydi.

Birkaç defa içinde hava kalmaması için sıvazladı kondomlu mısır koçanını. Karıma dönüp, “Hanım, sen şöyle uzan bakalım sırt üstü, aç bacaklarını, eteğini de sıyır yukarı!” dediğinde, karım, “Niye ki hocam?” dedi ürkekçe. Aysel lafa karışıp, “İtiraz etme, ne deniyorsa yap!” dedi kızgınlıkla.

Karım sırt üstü uzandı minderlerin üzerine, uzun siyah eteğini yukarı sıyırdı. Dizlerine gelen ince siyah çoraplı bacakları çıktı meydana. O gün beyaz, kısa paçalı bir külot giymişti. Kadın, “Külotunu da indir!” deyince karım bu kez itiraz etmeden külotunu aşağı sıyırdı. Yeni tıraşlı, kılsız amı çıktı ortaya.

Kadın mısır koçanını elinde tutup kendi kendine bir şeyler mırıldandı önce, sonra karımın önüne geldi ve karımın ve benim şaşkın bakışlarımız arasında, mısır koçanını amına sürtmeye başladı. Mısır koçanı yarağımdan daha kalın ve büyüktü, kadın koçanı karımın amına yavaş yavaş bastırmaya başladı. Karım kadına ve bana bakıp duruyordu durmadan. Kadın, “Az daha aç bacaklarını!” deyince, karım, “Osman şu külotumu çıkartsana, külot ayağımdayken ayıramıyorum bacaklarımı!” dedi.

Kadın geri çekilince ben de külotunu çıkardım ayağından. Karım bu kez bacaklarını dizlerinden kırarak iki yana iyice ayırdı. Kadın tekrar mısır koçanını karımın amına bastırmaya başladığında, koçan açılan ama yavaşça girer olmuştu. Kalın koçan yarak gibi karımın amına girmeye başlamıştı. Karım elleri iki yana açık halde, kadına ve amına giren mısır koçanına bakıyordu bu kez.

Kadın mısırın yarısı karımın amındayken onu ileri geri hareket ettirmeye başladı. Karım dudaklarını oynatıyor, emiyor, ısırıyor ama ses çıkartmıyordu. Kadın koçanı daha hızlı sokup çıkartmaya başlayınca, karım, “Ağhh!” diye bir çığlık koyuverdi önce. Kadın, “Hoşuna gitti mi? İyi mi?” dedikten sonra koçanı nerdeyse dibine kadar karımın amına soktu. Karımın açılıp iyice genişleyen amı koçanı almıştı içine. Mısırın taneleri karımın amının duvarlarını dövüyordu kadın ileri geri hareket ettikçe.

Karım artık inler haldeydi, kedi gibi ince, uzun sesler eşliğinde inliyordu. Kendisi de bir elini atmıştı amcığına ve üstten ovalıyordu. Kadın bazen hızlı, bazen yavaş şekilde mısırı sokup çıkarmaya devam etti bir süre daha. Karımın çok zevk aldığını yüzünün aldığı şekilden anlıyordum. Kendini kasmaya başlamıştı, belini indirip kaldırıyordu. Bu arada amı gittikçe sulanmaya başladığından mısır koçanı amına daha kolayca girip çıkıyordu. Kadın koçanı karımın amında sağa sola çevirdikçe karım başını geriye atıyor, geriliyor ve tiz seslerle uzun uzun inliyordu.

En sonunda nefes alışları sıklaştı, inlemeleri çoğaldı, yüzünde gerginlik ve zevk ifadesi birlikte okunurken sarsılarak boşalmıştı. Kadın koçanı bir süre daha sokup çıkardı amına. Sonra da tamamen çıkarıp Aysel’e verdi. Karımın amı içinden çıkan koca mısır koçanı nedeniyle genişti halen. Derken bir anda beklenmeyen bir şey oldu. Karımın amından şırıl şırıl çiş akmaya başladı. Karım kendini kaybetmişti o nedenle olup bitenin farkında değildi. Kadın ise, “Hah, şöyle!” diyordu sürekli. Karımın çişi epey bir zaman kesintisiz aktı. Kesildiği vakit bir iki saniye sonra gene akmaya başlıyordu. Bu şekilde nerdeyse bir dakika belki daha fazla bir zaman boyunca karım işedi.

Aysel’in minderleri, halısı batmıştı, ama ses etmiyordu. Kadın karımın işemesi bitince, “Tamam, kalk bakalım!” dedi. Karıma kalkması için yardımcı oldum. Karım halının ve minderlerin üzerindeki çişi görünce, “Ne oldu?” diye sordu. Farkında değildi yaptığının. Eteğine de bulaşmıştı çişi.

Kadın, “Şimdi gidin evinize, önce güzelce bir yıkanın beraber, sonra ilişkiye girin. Ama şunları öncesinde yatağınızın altına koyun!” diyerek birer küçük bez verdi top haline getirilmiş halde. Ardından bir tane daha verip, “Bunu da ananın yatağının altına koy, ama sen koyacaksın, karın değil. Senin anan büyü yapmış çünkü karına. Bu akan sidiği onun içindeki büyünün etkisinin çıktığına dalalettir. Bunu koyacaksın ananın yatağının altına, tamam mı? Karınla ilişkiye girmeden önce yapacaksın bu işi, tamam mı?” dedi ardından.

“Annemi nerden gördün?” dediğimde, kadın bana annemi nerdeyse bire bir tarif etti. “Size içirdiğim kâsedeki suyun içinde gördüm yüzünü, konuştu benimle. İtiraf etti büyü yaptırdığını!” dedi sonra da. Kadından korkmaya başlamıştım. “Yatak odanızda dolabın içinde kırmızı bir sandık var, küçük. Kilidi kırık. Onu aç, ananın yaptırdığı büyünün belgesi orada. Onu alıp yakacaksın!” dedi ardından. Gerçekten de dolapta karımın el işi yaparken kullandığı düğme, incik, boncuk gibi şeyleri koyduğu bir kutu vardı. Kadın sanki kamerayla bizim evi gözetlemişti, hepsini tek tek söylüyordu. İçimde korku ve anneme karşı bir öfkeyle ayrıldım oradan.

Dışarı çıkınca temiz hava bizi biraz olsun kendimize getirmişti. Karım, “Eteğim ıslanmış!” dediğinde, “Bin arabaya!” dedim. Eteğinin epey bir kısmı ıslaktı, neyse ki üzerindeki uzun pardesü dışardan görünmesini engellemişti ıslaklığın. Karım arabaya binince, “Eteğim niye ıslandı?” diye sordu. Ben de, “İşedin, senin sidiğin yüzünden ıslandı!” dedim. Karım inanmadığını söylediğinde de, olan biteni anlattım.

Karım, “Kadın o şeyi içime soktu, sokarken de durmadan bir şeyler söylüyordu. Kafamın içinde sanki davullar çalıyordu. Ne olduğunu anlamadım. Bir ara gözlerim kapandı, kötü bir rüya gördüm!” dedi. “Ne gördün?” dediğimde, “Şey, nasıl desem, annenle ben böyle bir ormanda yürüyoruz, kaybolmuşuz. Bağırıp çağırıyoruz, ama kimse yok etrafta. Sonra bir ağacın arkasından bir adam çıkıyor, eşeğinin sırtında odunlar var. Yürüyor ağır ağır, yaşlı başlı bir adam bu. Annen (Amca biz kaybolduk, bize yardım et!) diyor. Adam (Tamam bacım, gelin benim evimde kalın bu gece. Yol buradan çok uzakta. Sabah ben sizi bırakırım!) diyor. Ben annenle adamın peşine takılıp gidiyorum. Adam bize çorba veriyor, karnımızı doyuruyoruz. Sonra da yatıyoruz. Ben annenle beraber yatıyorum adamın yatağında. Adam da dışarda ahırda yatıyor, eşeğinin yanında…

Neyse gece ter içinde uyanıyorum. Annen yanımda yok. Bakıyorum evin içinde de yok. Sonra merak ediyorum, dışarı çıkıyorum. Dışarda kurtların ulumaları duyuluyor, çok korkuyorum. Ahır var yan tarafta, oradan bir mum ışığı geliyor. Oraya doğru yürüyorum yavaşça. Tahta bir kulübe bu ahır dediğim, adamın evi de öyle tahtadan bir kulübe zaten…

Tahtaların arasında ufak boşluklar var, bir tanesinden içeri bakıyorum sonra. Adam anneni, şey, tövbe tövbe, sikiyor, domaltmış samanların üzerine, arkasına geçmiş sikiyor. Annen de zevk alıyor bundan. Sonra ben kaçmaya başlıyorum, koşuyorum durmadan. O karanlıkta bir ağaca başımı çarpıp bayılıyorum. Sonra da sen tutup kaldırıyorsun beni!” dedi.

Karımın gördüğü rüya canımı sıkmıştı. Annemin bir adamla sikiştiğini görmüştü çünkü rüyasında. Ona o baygın gibiyken kadının anlattıklarından bahsetmedim. Yani annemin büyü yaptırdığından. Ama önce yıkanıp sonra ilişkiye girmemiz gerektiğini söyledim. Karım, “Kızlar evde, nasıl olacak?” dediğinde, “Bilmiyorum!” dedim. Karım Aysel’i aradı o vakit. “Hocam, şimdi ben kocamla ilişkiye gireceğim, ama evde misafirim var, nasıl olacak?” dediğinde, Aysel’in sesini ahizeden ben bile duydum, bağırıyordu. “Hoca ne dediyse o olacak, gönder gitsin misafirini!” dedi Aysel.

Karım koltuğa oturunca sidiği eteğinden pardesüsüne de geçmişti. Karım eve girerken, ben, “Benim bir işim var!” diyerek anneme çıktım. Kapıyı çaldım, ama açan olmadı, evde yoktu demek ki. Bende zaten anahtar vardı, onunla açtım kapıyı.

Yatak odasına geçtim. Eski tip demir karyolaları vardı annemle babamın. Sabaha karşı yaptıkları sikişlerde bu karyolanın ayakları yere vurup ses çıkartıyor, artık eskimiş yaylarından gıcırdamalar yükseliyordu. Kalın yün döşeğin altına kolumu sokup, kadının bana verdiği bezi koydum. İyice yatağın ortasına kadar ittirdim ki, annem fark etmesin istiyordum. O sıra elime bir şey geldi. Tutup çekince de gözlerime inanamadım.

Bu bir porno dergiydi. Almanca yazılar vardı içinde. Büyük boy bir dergiydi. Kolumu tekrar yatağın altına soktum, sağa sola oynatarak başka var mı diye öğrenmek istiyordum. Evet vardı. İki tane daha, gene Almanca porno dergi vardı. Ağzım açık kalmıştı. Bunların burada ne işi vardı? Dergilerde amdan, götten her türlü sikişe ilişkin resimler vardı. Genç kadınlar, olgun kadınlar vs. bir sürü kadının sikilme fotoları ile doluydu dergiler. Bunlardan babamın haberi var mıydı?

Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Başka şeyler de var mıdır diye yatağı kaldırıp baktım bu kez. Gerçekten de vardı. Karıma aldığım tanga ve ip külotlardan bazılarıydı bunlar. Karım bundan bahsetmişti bana. Ve dediklerinin doğru çıktığını görüyordum şimdi kendi gözlerimle. Annem bunları giyiniyordu. Kalbim küt küt atmaya başlamıştı. Dergilerin arasından bir tane hafıza kartı düştü yere. Baktım, benim telefonuma uyan cinsten değildi bu kart. Benimki küçüktü, bu ise büyük geliyordu benim telefonuma. Daha çok bir fotoğraf makinesi yada kameraya uygun gibiydi.

Kadının verdiği bezi yatağın iyice ortasına koydum yeniden, hatta annemin döşeğin altına serdiği eski bezin de altına koydum. Tanga ve ip külotları ise eskisi gibi yerinde bıraktım. Dergileri de yerinde bıraktım. Alırsam annem işkillenebilirdi, ya benden ya da karımdan. Her şeyi eski haline getirdim. Sadece o hafıza kartını alıp cebime attım. Ne olduğuna sonra bakacaktım.

Aşağı indiğimde, Esra ve Semanur yoktu evde. Karım, “Para verdim, dedim gidin gezin, eğlenin!” dedi. İyi akıl etmişti. Karıma, “Sen banyoya geç, ben geliyorum!” dediğimde, “Tamam!” dedi. O içeri geçince ben de yatak odamıza girdim. Kadının dediği kırmızı kutuyu açınca, içinde bir sürü düğme ve iğne, iplik, incik, boncuk olduğunu gördüm. Bunlardan hangisi annemin yaptırdığı büyünün işaretiydi?

Kurcalamaya başladım hepsini. Derken içinde bir iplik dikkatimi çekti. İpliğin üzerinde epey bir düğüm vardı. Pek öyle karımın kullandığı ipliğe benzemiyordu bu. Hem olsa bile bu düğümler neyin nesiydi? Hemen Aysel’i aradım, ona bulduğum şeyi söylediğimde, “Tamam, işte odur hocanın dediği. Onu şimdi hemen yak, aslında düğümleri tek tek açman gerekli, ama açman zordur, zaman alır. Onun yerine bahçeye çıkıp küçük bir kuyu eşele toprakta, bunu da içine koy. Yak, sonra da toprağı üzerine ört!” dedi.

Karım banyodan bana seslenmeye başlamıştı bile. Ona, “Bekle biraz, telefonla görüşüyorum!” dedim ve aceleyle arkadaki bahçeye geçtim. Duvar dibine geçip küçük bir kuyu kazdım, çakmağı çakıp ipi yaktım ve içine attım kuyunun. Naylon iplik siyah genzi yakan dumanlar çıkartarak kısa sürede yanıp kül oldu. Toprağı yeniden kuyunun içine iteledim, ayağımla iyice basarak düzelttim.

İçeri geçince bu kez bizim yatağın altına kadının verdiği küçük bez bohçalarını koydum. Karımın bilmemesi için aynı annemlerin yatağının altına koyduğum gibi iyice ortasına koydum hatta. Sonra da yıkanmak için banyoya girdim.

Karım çıplak bir halde suyun altında yıkanıyordu. Duş teknesinin içine girip ben de sabunladım her tarafımı. Kadının bizi yıkadığı suyun pis kokusunun çıkmasını istiyordum çünkü. Yıkanma faslı bitince kurulandık güzelce. Bornozlu halde yatak odasına geçtik. Evde kimsenin olmamasının rahatlığını yaşıyorduk.

Ben perdeleri çekerken, karım bornozunu çıkarıp yatağa girdi. Ben de aynı şekilde girdim yatağa ve ilk önce karımın tıraşlı amını emmeye, yalamaya başladım. Karımın amının dudaklarını, bızırını uzun uzun emdim, dilledim. Karım aldığı zevkle saçlarımı çekip inlemeye başlamıştı bile. Yarağım kazık gibi olmuştu kısa zamanda.

Doğruldum ve karımın bacaklarını omzuma attım. Yarağımı bir süre sürttüm tertemiz, kılsız amına. Yavaşça sokmaya başladığımda, karımdan, “Iğmm…” diye uzun bir inleme geldi önce. Amı, yalamalarım sayesinde iyice sulandığından kolayca girmiştim amına. Hızlı hızlı sikmeye başladım karımı.

Altımızdaki karyola sallanmaya başlamıştı bile. Karım sürekli, “Iğhh, ığhh, ağhh, ığmm…” diye diye inlerken kasıklarım tombul göt yanaklarına, kasıklarına çarpıyordu. Ayak bileklerini tutmayı bırakıp, etli kalçalarından tuttum bu kez ve kendimi biraz daha öne çektim. Karımın bacakları iyice havaya dikilmişti şimdi. Yarağımı amının derinlerine sokup çıkartıyordum durmadan.

Karım ellerini memelerine atmıştı, onları sıkıyor, yoğuruyordu sürekli. “Iğmm, Osmann, ağhh, Osmann…” diyerek adımı sayıklıyor, acı ile zevk arası sesler çıkartıyordu. Bacaklarını geriye attım az sonra, ellerimi yatağa dayayıp destek alarak sikmeye başladım. Yarağım taşaklarıma kadar girip çıkıyordu bu pozisyonda. Karımın tombul vücudu altımda aşağı yukarı yaylanıyor, yatağın gıcırdamaları daha da artıyordu.

Birkaç dakika boyunca kâh yavaşlayarak, kâh hızlanarak siktim karımı bu halde. Sonra amından çıktım ve yatakta dört ayaküstüne domalmasını istedim. Karım istediğimi yapınca bu kez de bu şekilde sikmeye başladım. Kasıklarım göt yanaklarına çarptıkça oluşan sesler içeriyi yankılandırıyor, karımsa deliler gibi inliyordu. Nefessiz kalmış gibi boğazından hırıltılar çıkıyor, başını ve saçlarını sağa sola oynatıp savuruyordu. Göt yanakları yarak darbelerimle löpür löpür sallanırken karyolanın gıcırtısı tavan yapmıştı.

Sağ elimin başparmağını göt deliğine bastırmıştım bu arada. En son otelde karımın götündeki kılları cımbızla almıştım. Kıllar çıkmıştı yeniden bir miktar. Göt deliği parmağımı ilk boğumuna kadar almıştı içine. Müthiş bir zevk alıyordum. O ara karımın gördüğü ve anlattığı rüya geldi aklıma. Gözümün önündeki duvara sanki sinema perdesi konmuştu da ben de o rüyayı film gibi seyrediyordum.

Ben karımı domaltmış sikerken, yaşlı adam da aynı şekilde sikiyordu annemi. Ben hızlandıkça adam da aynı şekilde hızlanıyor, ben yavaşladıkça adam da aynı şekilde yavaşlıyordu. Tek fark vardı, annem giyinikti. Vücudunu göremiyordum onun. Eteğini beline sıyırmıştı adam, ama bol etek olan biteni görmemi engelliyordu.

Artık boşalmaya yaklaşıyordum. Gözlerimi kapatsam da o görüntü gözlerimin önünden gitmiyordu. Sarsıla sarsıla boşalırken, adamın da aynı şekilde boşaldığını anlıyordum. Bir süre daha karımın amına girip çıkmaya devam ettim. Amından çıktığım vakit, hem aklımdaki, hem duvardaki görüntü kayboldu birden.

Ter içindeydim, kalbim deli gibi çarpıyordu. Karım yatağa uzanırken ben de yanına külçe gibi yığıldım. Bir süre konuşmadan o şekilde kaldık. Ardından karımın dün gece Esra’ya emdirdiği memelerini emmeye başladım. Karım ses çıkartmadan saçlarımı okşuyordu. Uzun uzun emdim meme uçlarını, iyice şişmiş, büyümüşlerdi. Ama yorulmuştum. İşe gitmek istemiyordum. Bir süre sonra uykuya daldım…

[Osman]

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! Tüm Bölümleri