Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! (98)

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 98. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)

Boşalmanın verdiği zevkle Keriman mayışmıştı. Bir sigara içip döndüğümde ise horul horul uyuyordu. Sikişmek için yalnız kalmıştık, ama daha sikişememişken Keriman uykuya dalmıştı. Dürtmesem uyanacak gibi değildi.

(Kalk hadi, bu ne uykusu?) dediğimde (Ne uyuması, az içim geçmiş!) demişti somurtarak. Yatağa girdiğimde çıplak vücuduna sıkı sıkı sarılıp okşamaya, öpmeye başlamıştım. Keriman uykunun etkisini yavaş yavaş üzerinden atmaya başlayınca bana karşılık verir olmuştu. Daha rahat hareket edebilmek için üzerimizdeki yorganı iyice açmıştım.

Koca memelerinin ucunu dilliyor, dişliyordum, parmaklarım amında geziniyordu. Amı vıcık vıcıktı. Az önce boşalmasına rağmen yeniden iniltiler çıkartmaya başlamış, dudaklarını emiyordu. Onu yüzüstü çevirip bu kez de sırtını, tüylü bel çukurunu öpmeye, emmeye başlamıştım. Götünün yanakları terlemişti. Dilim, dudaklarım göt yanaklarında gezinirken hafif tuzlu terini de hissediyordum.

Ellerimle göt yanaklarını ayırdığımda kısa ve sert siyah kıllarla kaplı göt deliği de çıkmıştı meydana. Deliğinden hafif bir osuruk kokusu geliyordu. Aynı zamanda deliğin ağzı yağ sürülmüş gibi parlıyor, osuruk kokusuna ilaveten sanki bir ilaç kokusu da geliyordu. Ama o deliği gördükten sonra durmaya niyetim yoktu. Yatağın üzerine çarşaf niyetine serdiğim bezin ucuyla göt deliğini iyice silip dilimin ucuyla dokunmaya, adeta masaj yapmaya başlamamla beraber Keriman’dan daha yoğun iniltiler de gelmeye başlamıştı.

Başını yastığa yapıştırmış, zevkten inim inim inliyordu. Göt deliğinin kılları dilime batıyordu. Ama bu bana engel olmak yerine, daha çok zevk veriyordu. Sonrasında deliğin ağzına iyice tükürerek sağ elimin orta parmağını sokmaya başlamıştım. Daha önce götten sikişmiştik, o nedenle parmağımın girmesi zor olmamıştı. Ama Keriman’dan (Yapma, Osman lütfen yapma, çıkart, yapmaaa…) diye gelen feryat üzerine alelacele çıkartmıştım parmağımı.

(Ne oldu? Ne var? Ne diye bağırıyorsun böyle?) dediğimde ise (Yapma, acıyor, ilaç kullanıyorum!) demişti. (Ne ilacı, neyin var?) diye şaşkınca sorduğum soruya (Kabız oldum, tuvalete çıkamadım kaç zaman. Sonra da arkamı herhalde fazla zorladım ki kan geldi birkaç sefer. Fitil kullanıyorum…) diye yanıtlamıştı.

Demek deliğin ağzının öyle yağ sürülmüş gibi parlamasının sebebi buydu. Keriman Nurten’i kastederek (O orospunun sözlerinden sonra bütün psikolojim bozuldu, tuvalet dengem de. Kabız etti orospu beni. Sonra da kanama olunca fitil kullanmaya başladım, onun için oradan yapma, ne olur…) diye eklemişti. Yani onu götünden sikemeyecektim. Bu durum canımı sıksa da yapacak bir şeyim yoktu. (İyi, tamam!) demiştim sadece.

Keriman yüzüstü dönüp (Kusura bakma!) demişti utanmış gibi. (Tamam, önemli değil.) demiştim ben de. Yarağım kazık gibiydi tüm bunlar olurken. Keriman bir taraftan gözlerimin içine bakarken diğer taraftan da sağ eliyle bana 31 çektirmeye başlamıştı. Yatakta yan dönmüş vaziyetteydi. Elleri kalkık yarağımda bir aşağı bir yukarı gidip geldikçe içim bir hoş oluyor, adeta beynim karıncalanıyordu.

Keriman daha fazla devam ederse eline attıracaktım. Onun için (Bu kadarı yeter!) dedim elini tutarak. Ona (69 yapalım!) deyince (Tamam!) demişti gülen gözleriyle. O doğrulurken bu kez ben sırtüstü uzanmıştım. Keriman yatağın üzerinde ayağa kalkmış, ters dönerek yavaş yavaş oturur vaziyet almıştı.

Pozisyonu kendisi ayarlıyordu. Az sonra amı ağzımın ucuna gelmiş haldeydi. Ben göt yanaklarını okşamaya başlamışken Keriman yarağımı ağzına almış ve sağlam bir saksoya başlamıştı bile. Kendisini götten siktirememenin utancını bana iyi bir sakso çekerek ödemeye çalışıyor gibiydi. O ara ben de onun ıslak ve kaygan amını emmeye, dillemeye başlamıştım.

Keriman yarağımı boğazının en derin noktalarına kadar sokup çıkartıyor, yarağımın kafasına müthiş dil darbeleri atıyordu. İşini iyi bilen 40 yıllık orospuydu sanki. Amının zevk sıvıları dilimi, dudaklarımı iyice ıslatmıştı. Amından şelale misali zevk sıvıları akar olmuştu. Amının kendine has kokusunu içime çekiyor, yapışkan ve kaygan sıvısına aldırmadan amını dillemeye devam ediyordum.

İkimiz de bundan büyük zevk alıyorduk. Keriman zaman zaman nefesi kesilecekmiş gibi oluyor, yarağımı emmeyi bırakıp derin derin nefes alıp veriyor, sonra kaldığı yerden devam ediyordu. Koca göt yanakları avuçlarımın arasındaydı, hamur gibi sıkıp yoğuruyordum.

Müthiş bir zevk dalgası her yanımı sarmaya başlamıştı. Daha fazla devam edemeyeceğimi anlayınca Keriman’ın göt yanaklarına tokatlar atmıştım. Göt yanaklarından çıkan şiddetli sesler, küçük odanın içini çınlatırken mesajımı alan Keriman yarağımı emmeyi bırakmıştı. (Ne oldu?) diye sorunca (Tamam artık, bırak, yeter…) dedim, ancak Keriman ise (Çok güzel, devam edeyim…) demişti yanıt olarak.

(Olmaz, ağzına attıracam yoksa…) dediğimde beni şaşırtan bir cevap vermişti. (Attırırsan attır!) demişti Keriman. Ciddi olup olmadığını anlamamıştım, ama (Tamam, hadi kalk artık!) demiştim tepkiyle. Keriman kendini yarağımı emmeye iyice vermişti, ama itiraz etmemişti. Yavaşça doğrulurken amından akan yapışkan zevk sıvıları çenemi, göğsümü, boğazımı iyice ıslatmıştı. O doğrulurken göğsüm ile amı arasında yapışkan sıvının bir örümcek ağı gibi uzandığını hayretle görmüştüm. Keriman’ı daha önce hiç böyle ateşli görmemiştim.

Yarağım patlayacak gibiydi, o nedenle doğrulup bir süre hiçbir şey yapmadan beklemiştim. Keriman ise sabırsızdı. Saksosu yarım kaldığı için bir an önce amına girmem için söyleniyordu. 1-2 dakikanın sonrasında (Şöyle gel!) diyerek ona yatağın üzerinde dört ayak üzerine domalmasını söylemiştim.

Elinin tersi ile dudaklarını silerken yatağın üzerinde domaldı. Yüzü duvara dönüktü, başını eğdi. Arkasında yerimi alıp bacaklarını ayırmasını söyledim. Keriman bacaklarını açarken öne doğru kaydım. Zaten yarağım kazık gibiydi. Yarağımı kafasından tutarak Keriman’ın ayrık duran ıslak ve kaygan amına sokmaya başladım.

Yaklaşık iki aylık bir ayrılıktan sonra yarağım yeniden amı ile buluşmuştu. Kendimi ileri doğru dizlerimin üzerinde kaydırdıkça yarağım da amının derinlerine giriyordu. Az sonra amı yarağımı nerdeyse dibine kadar içine almıştı. Bir süre içinde bekledikten sonra sikmeye başlamıştım. Yavaş, ağır hareketlerle amına sokup çıkarıyordum yarağımı. Acelem yokmuş gibi davranıyordum. Keriman’ın amından çeşme misali zevk sıvıları akıyordu. Yarağımın üzerini koyu kıvamlı bu sıvı kaplamıştı.

Keriman ara ara başını kaldırıp geriye atıyor, ufak iniltiler çıkartıyor, götünü sağa sola oynatarak kendine daha rahat bir pozisyon yaratıyordu. Ellerim kalçalarında, göt yanaklarında geziniyordu bu sırada. Başparmaklarımla göt deliğini yeniden ayırmıştım, deliğin ağzına parmaklarımla masaj yapıyordum aynı zamanda. Keriman da ben de büyük zevk alıyorduk.

Ancak daha hızlı sikmem gerektiğinin farkındaydım. Hızlanmaya başladıkça Keriman’ın iniltileri çoğalmaya başlamıştı. (Uğhh, ağhh, ığmm, çok güzel, ayy, çok güzel…) derken artık amına şiddetle pompalar olmuştum. Bacaklarını biraz daha ayırmasını söylemiştim. Keriman dediğimi yapınca daha bir istekle sikmeye başlamıştım. Göt yanaklarına bastırıyordum iyice. Keriman başını yastığa gömmüş artık ince ve derinden gelen seslerle inliyordu.

Altımızdaki yatak oldukça eski bir hazır yataktı. Hazır yatağın altında ise karyola niyetine eski inşaat kerestelerinden yapılma bir şey vardı. Kim bilir Hatça ana bunu nerden bulmuştu? Ama üzerinde dönen onca sikişe rağmen ahşap karyola oldukça sağlamdı. Ama hazır yataktan gacır gucur sesler geliyor ve deli gibi yaylanıyorduk.

Keriman’ın iniltileri artık çığlıklara dönüşmüştü adeta. Kasıklarım, taşaklarım göt yanaklarına çarptıkça şiddetli ‘Şlop, şlop, şlop!’ sesleri karışıyordu iniltilerine. Aynı zamanda geniş amından osuruk benzeri sesler de geliyordu. İçinde gidip gelen yarağımla birlikte amına hava da girip çıkıyordu ve ortaya osuruk benzeri bu sesler çıkıyordu. Göt yanakları löpür löpür sallanıyordu siktikçe.

Yatağın deli gibi yaylanması zaman zaman dengemi, sinirimi bozsa da sikmeye devam etmiştim Keriman’ı. Sonunda zirveye adım adım yaklaştım. Kendimi ne kadar kassam da olmuyordu. Büyük bir zevk ve hışımla Keriman’ın tatlı amcığına boşalırken gözlerim kararmıştı. Başımı geriye atmış, pompalamaya devam etmiştim. İliklerime kadar boşalmıştım. Keriman’ın amından yatağın üzerine serdiğim beze akıyordu döllerim.

Böyle bir zevki ikimiz de beklemiyorduk belki de. Amından çıkardığım yarağımı iyice sıvazladım. Yarağımın üzerinde kalan dölleri götünün yarığına, göt yanaklarına sürttüm. Yatağa bir külçe gibi yığılırken Keriman da yanıma uzandı. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Birkaç sefer şiddetle öksürdü. Sıkıca sarıldık birbirimize. Elektrik sobasından yayılan sıcaklık içeriyi iyice ısıtmıştı. Hayvan gibi terlemiştik üstelik. Üzerimizde yorgan olmasa da üşümüyorduk.

Keriman başını göğsüme koyarken ben de saçlarını okşamıştım uzun uzun. Saçlarının teri elime geçmişti. Keriman (Çok güzeldi!) derken, ben de (Aynen öyle!) demiştim. Bir süre sessizce gözlerimizi kapatıp uykuya dalmıştık. Sonrasında Keriman kalkıp tuvalete geçmişti. Tuvaletten dönmesi ise 10 dakikayı bulmuştu. Yüzünde kaygılı bir ifade vardı.

(Ne oldu?) diye sorduğumda (Kan geldi gene…) demişti. (Ne kanı?) diye sormuştum, konunun ne olduğunu unutmuştum çünkü sikişin verdiği zevkle. (Tuvaletimi yaparken azıcık kan geldi gene…) dediğinde jeton düşmüştü. Keriman çantasını açıp içinden alüminyum folyo gibi parlak bir kâğıda sarılı küçük bir şey almıştı. (O ne?) diye sorunca da (Fitil. Ya senden rica etsem şunu koysana arkama…) demişti fitili bana uzatıp.

Ben (Tamam!) diyerek yataktan kalkarken, o da ellerini yatağa dayayarak iyice domalmıştı. Nasıl yapacağımı bilmiyordum. Keriman (Kâğıdını yırt, ucundan tutup bastırıp sokacaksın içeri…) demişti. Dediği gibi yapınca başparmağım kadar gelen fitil de çıkmıştı ortaya. Göt yanakları buz gibiydi. Az önce tuvaletteki buz gibi suyla yıkamıştı götünü, o nedenle böylesine soğuktu.

Keriman’ın göt deliğine fitili yavaşça sokmaya başlamıştım. Fitil ilk anda sanki bir engelle karşılaşmış da gidemiyormuş gibi dışarı çıkacak gibi olmuştu. Ama sonra yavaş yavaş göt deliğine girerek gözden kaybolmuştu. Keriman’ın göt deliğinin içinde fitil eriyecek ve çatlayan damarların üzerini harç gibi sıvayıp kapatacaktı.

Keriman doğrulup (Çok sağ ol!) derken, ben (Ne demek, ne zaman yapacaksan çağır beni!) demiştim gülerek. Aynı şekilde gülerken sarıldık birbirimize sıkı sıkı. Hatça ana ve kızı gelmeden onu bir posta daha sikmek istiyordum. Oysa Keriman yaptığımız sikişi yeterli bulmuş olacak ki bakışlarım arasında üzerini giyinmeye başlamıştı.

(Ne oldu?) diye sorduğumda (Ee, ne olacak, giyiniyorum!) demişti. (Niye, Hatça ananın gelmesine daha var!) dediğimde de (Tuğba gelmeden evde olmam gerek. Benden dolma istedi, onu yapacağım daha…) demişti. Yani Tuğba’nın istediği dolma uğruna o gün için bir posta ile yetinecektim. Ama gene de güzel bir sikiş yaşamıştım. İliklerime kadar boşalmış ve rahatlamıştım.

Keriman giyinmiş hazırlanmıştı az sonra. Etli dudaklarından uzun uzun öpmüştüm onu. Halen çırılçıplaktım. Keriman (Sen sonra mı çıkacaksın?) deyince (Evet, şunlar gelsin, öyle giderim.) demiştim. Az sonra Keriman çıkıp gitmiş, evin içinde yalnız kalmıştım. Yapacak bir şeyim olmadığından yatağa girip Hatça ana gelene kadar yatacaktım.

Yarım saat kadar sonra vurulan kapının sesi ile uyanmıştım. Aceleyle pantolonumu geçirmiştim ayağıma. Külotumu, üzerimi bile giyememiştim o telaşla. Birisi kapıya şiddetle vuruyordu. Çekili olan perdenin kenarından baktığımda kapıya vuranın Hatça ana olduğunu görünce rahatlamıştım. Kapının arkasında kalarak açmıştım. Hatça ana (Nerdesin deli oğlan, dondum soğukta!) demişti. Beni o şekilde üstü çıplak gördüğünde ise (Ne o lan, iş üstünde miydin yoksa?) demişti sırıtarak.

Yanında Nadire yoktu. Salona geçince (Karı içerde mi?) diye sormuştu fısıldayarak. (Yok, gitti!) dediğimde (İyi siktin mi bari avradı, na şöyle iyice pompalasaydın amcuğuna!) demişti kahkahalarla. Onun Keriman hakkında böyle konuşması sinirimi bozsa da ses etmemiştim. (Nadire nerde?) diye sorduğumda ise (Haaa, şimdi anladım, onun için böyle cıbıl haldesin sen halen. Yoksa Nadire’mi mi özledin? Onu mu sikeceksin şimdi de?) diye garip bir yanıt vermişti.

(Ya sabır!) diyerek başımı sallamış ve bir sigara yakmıştım. Hatça ana (Bana da versene!) diyerek bir sigaramı almıştı. Sigarasını içerken (Nadire komşuda kaldı. Kadın bırakmadı, çok seviyor onu. Bana bak, özledin mi yoksa Nadire’yi. Getireyim mi?) demişti gülerek.

(Gerek yok!) demiştim kestirip atarak. Ben sobanın yanında ayakta dururken Hatça ana da çekyatta oturuyordu. Kumaş pantolonumun altında külotumun olmadığı belliydi. Yarağımın sivriliği ortadaydı. Hatça ananın gözlerinin ara ara oraya kaydığını fark ediyordum. Bana (Şöyle gel otur, ayakta durma!) deyince yanına oturmuştum.

Hatça anaya (Kızını siktiriyorsun ama yatak leş gibi. Herifler kullandığı kondomu öyle yatağın içinde, tuvalette bırakıp gitmişler!) dediğimde (Ben ne bilirim, hem sabahın köründe gelince temizlemeye de fırsat olmadı!) demişti tepki verir gibi. (Bak kadın gördü, nerdeyse gidecekti, paçavranın birini çarşaf niyetine örttüm, parasını alıyorsun, temizliğini de yap bari!) demiştim altta kalmamak için.

Para lafı geçince Hatça ana (Haaa, iyi hatırlattın, şu bizim mangırı bir uzatsan iyi olur!) demişti bir elini bacağımın üzerine koyarak. (Tamam, para cüzdanda, patlama!) demiştim elini iterek, böyle sırnaşır gibi yapmasına bozulmuştum.

Hatça ana ise (Nasıl, karı iyi miydi bari? Nerden buldun bunu? Yaşlı ama iyi mal var karıda. Soktun mu iyice? Kökleseydin, bağırttın mı yoksa karıyı?) diye diye gene elini bacağıma atmıştı. Söyledikleri canımı sıksa da yaşlılığına veriyordum, akli dengesi yerinde olmayan kızıyla kala kala onun da aklının gidip geldiğini düşünüyordum.

Hatça ana bu kez (Ben karıya dedim, bak dedim bu çocuk temiz çocuk, bundan zarar gelmez, belli ki seni seviyor, onun için çağırmış seni buraya. Benim evim sevenlerin kavuşma yeridir dedim. Buralarda böyle şeylere ulu orta izin vermezler, yoksa çocuk seni buraya niye çağırsın ki dedim karıya, anlıyor musun? Sonra dedim, bak gül gibi kadınsın, çocuk genç, yakışıklı, seni de seviyor. Daha ne istiyorsun dedim, anladın mı? Böyle dedim ağlayacağına kalkıp göbek atman gerek böyle çocuğu bulduğun için dedim ona. Sonra dedim ben dedim bulsam böyle genci, yakışıklıyı, anladın mı, dedim kalkar göbek atarım güle oynaya!) demişti. Keriman’ı nasıl yumuşattığını anlatıyordu. Keriman’ın gerçekten böyle laflarla yumuşadığına pek inanamamıştım, ama kadınların işine akıl sır ermezdi.

Hatça ana bunları söylerken eliyle de bacağımı okşuyordu. Ona (Hayırdır ana, ne iş?) demiştim bacağımda gezinen elini tutarak. Hatça ana (Yok bir şey yavrum, konuşuyoruz, bak hele, böyle yaptım diye mi bozuldun yoksa?) demişti. Yanından kalkıp (Ne kadar istiyorsun?) diye sorduğumda (100 lira versen yeter!) demesi ise büsbütün tepemi attırmıştı. (Ne 100 lirası be, parayı sokaktan mı topluyoruz, bilseydim otele giderdim!) demiştim sinirle. Cüzdanımda 50 liram kalmıştı çünkü.

Hatça ana benim sinirlenmemi beklemiyormuş gibiydi. (Tamam yavrum, tamam oğlum, sen ne istersen onu ver, hatta istersen heç verme, tamam yavrum, sen yeter ki böyle kızma, gel hele yanıma böyle, gel böyle…) diyerek yeniden yanına oturmamı istemişti. Onun bu alttan alır tavrından dolayı sinirim yatışmıştı.

Yeniden yanına oturduğumda Hatça ana da gene elini bacağıma atarak (Tamam yavrum, tamam kızma, sen ne istersen ver onu, kızma böyle, aslanım, yiğidim, kızma sen…) demeye başlamıştı. Çekyatın arkasına yaslandığımda Hatça ana gene aynı şeyleri söylemeye devam ediyordu fısıldar gibi sessizce.

Onun bu halinde bir numara olduğu belliydi. Kızını erkeklere siktirirken kendini de mi siktirmeye başlamıştı yoksa? Hatça ana işi daha fazla uzatmadan niyetini belli etmişti az sonra. (Nadire yok amma eğer istersen ben varım aslanım. He yavrum.. Hatça anan var.. Bakıyorum gözlerin gene ateş saçıyor, o karı yangınını söndürememiş belli ki.. İster misin Hatça anan biraz da su tutsun o ateşine.. He aslanım?) derken diğer eliyle de çıplak göğsümü okşamaya başlamıştı.

Kadın yaşlı başlıydı ama ne hikmetse ateşliydi. Göğsümde dolaşan nasırlı elini yakalamış ve (Hayırdır ana, sende mi başladın artık?) diye sormuştum. Hatça ana (He ya ben de başladım. Ben de istiyom, ben de kadınım yavrum, hee, Hatça anan da kadındır yavrum, onun da vardır ihtiyaçları, hee…) demişti ciddi bir yüzle. Hatça ana sikilmek istiyordu.

O yaşında ve o halinde güzellik niyetine bir şey yoktu elbette. Orta boylu hafif kilolu bir kadındı. Üzerinde çoğu zaman eski püskü, bazı yerleri yamalarla kaplı şalvar olurdu. O gün de öyleydi. Kuru, kırışık yüzüne bakan biri onun çok yaşlı olduğunu zannederdi ama Hatça ana gerçekte 52 veya 53 yaşındaydı. Daha öncesinde kendisi söylemişti bunu. Başında gene her zaman bağladığı eskimiş ve yer yer delinmiş omuzlarını da örten başörtüsü vardı.

Keriman’ı tek sefer sikebilmiştim. Doğrusu çok güzel ve zevk verici bir sikiş olmuştu ama bir ikincisinin olmaması da canımı sıkmıştı. Hele ki onu tatlı götünden sikememek içime oturmuştu. Hatça anaya (Ne zamandan beri sen de başladın?) diye sorduğumda elini havada sallayıp (Ben çok eskiden beri yapıyorum yavrum bu işi…) demişti gülerek. Sonra da (Amma öyle herkesler istemiyor beni, anca ağzının tadını bilenler…) demişti sırıtarak. Gülerken ağzını kocaman açıyordu. Epey bir eksik dişi vardı ağzında. Normal zamanlarda bu görüntü bir erkeğin isteğini, arzusunu kaçırabilirdi, ama cinsel açlık başa vurduğunda bunun bir önemi kalmıyordu. Onca zaman kızını sikmek için gelip gittiğim halde onun da bu işleri yaptığını bilmiyordum. Hatça ana kendini gizlemesini iyi biliyordu anlaşılan.

Hatça ananın bu istekliliği beni şaşırtsa da, o an için hoşuma gitmişti. Bir eli halen bacaklarımda geziniyordu. Bu konuşmaları, bacağımı, göğsümü okşaması yarağımı ufak ufak harekete geçirmeye başlamıştı. Sağ elimi memelerine atmıştım giysilerinin üzerinden. Kalın ve eskimiş, yer yer delinmiş kahverengi bir kazakla mor renkli örgü bir yelek giymişti. O da Keriman gibi sutyensizdi. Memelerini kolayca hissedebilmiştim üzerindeki kalın kazağına rağmen. Sonrasında elimi kazağının altından sokup memelerini avuçlamıştım.

Hatça ana (Hığhh, karı sana yetmedi mi yavrum, hee, karı sana yetmedi mi? Yetmez, yetmez.. Böyle delikanlıya karı mı yeter, hee..) diye kendi kendine söyleniyordu bu sırada. Kazağını yukarı sıyırıp memelerini ortaya çıkarmıştım ardından. Karnı ve memeleri beyazdı kar gibi. Memeleri oldukça iri ve sarkıktı göbeğine doğru. Meme başları çay tabağının altı kadar büyük ve kahverengi iken meme uçları siyah bir üzüm tanesi gibiydi.

Meme uçlarını parmak uçlarımla sıkmıştım uzun uzun. Ardından da bir bebek gibi eğilerek her iki memesini de emmeye başlamıştım. Hatça ana bu sırada saçlarımı okşuyordu. Kucağına yatırmıştı beni, ben de onun bebeğiydim ve memelerini deli gibi emiyordum. Sarkmış ve yumuşak memelerini avuçlayıp duruyor, dişlerimin arasına aldığım meme uçlarını minik minik ısırıyordum. Yarağım külotun içine hapsolmadığından sertleşmesi de daha kolay olmuştu. Pantolonun önünde çadırı dikmiştim. Ben memelerini emerken Hatça ana da fermuarımı açıp yarağımı okşamaya başlamıştı nasırlı eliyle.

İlk anda irkilsem de sonrasında alışmıştım buna. Sokaklarda ara sıra çer çöp, öteberi toplayan biriydi Hatça ana ve bu yüzden de yarağımı sert hareketlerle okşuyor, sıkıyordu. Ama hoşuma gitmişti bu. Ancak bir süre sonra daha fazla böyle gidemeyeceğimi anladığımda memelerini emmeyi bırakmış ve (Tamam, hadi, domal şöyle.!) demiştim emreder gibi.

Hatça ana sanki benim bunu dememi bekliyormuş gibi yerinden kalkarak küçük masadan tutunup domalmıştı çabucak. (Burası sıcak yavrum, burda yapalım, burda yap…) demişti gülerek. Masanın üzerine iyice abanmıştı, küçük masa altında kaybolmuştu sanki. Ayağa kalkıp bir solukta çıkartmıştım pantolonumu.

Yarağım kazık gibiydi. Hatça ananın sert ve haşin okşamaları sonucunda patlayacak gibi olmuştu. Hatça ananın beli lastikli şalvarını tutup sıyırmıştım bir çırpıda ayaklarına kadar. Şalvarla birlikte altına giydiği çiçekli pijaması ve uzun beyaz külotu da inmişti aşağı. Elleri ve yüzü ne kadar esmerleşmişse kalçaları ve götü de o derece beyazdı. Güneş görmeyen tarafları pamuk gibi beyazdı Hatça ananın.

Göt yanakları beyaz olsa da siyah ve yoğun tüylerle kaplıydı. Göt yarığında ise uzun ve siyah kıllar vardı. Göt yarığından sağlam bir osuruk kokusu geliyordu. Ama o anda bunu dikkate alacak durumda değildim. (Hatça ana az ayır hele bacaklarını!) dediğimde (Hee yavrum…) demişti başını geriye atarak.

Bacaklarını ayırdığında hayret verici şekilde sulanmış amı da çıkmıştı ortaya. O yaşına ve haline rağmen amının öyle sulanıyor olması çok ilginçti. Yarağımı tutup bir süre sıvazladıktan sonra ayrık duran amına sokmuştum. Hatça ananın amı tahminimdeki gibi kıllı değildi. Onun bu görüntüsüne bakıp amının orman gibi olacağını düşünmüştüm çünkü. Ama şansıma beklediğim gibi çıkmamıştı.

Hatça ana (Hee, yavrum, hee, sok hele, sok ananın amına, Hatça anan gurban olsun sana, yavrum, sik hele, sik, iyicene sik..) diye diye konuşmaya başlamıştı. Koca, yumuşak göt yanaklarından tutup sikerken Hatça ananın böyle konuşuyor olması garipti. Amı oldukça geniş ve kaygan olduğundan rahatça sokup çıkartabiliyordum yarağımı. Hatça gene aynı şeyleri tekrar ediyor, başını sağa sola sallıyor, oynatıyordu bu arada.

Gittikçe daha şiddetli sikmeye başlamıştım. Kasıklarım göt yanaklarına çarptıkça şiddetli ses patlamaları yükseliyordu yaşlı kadının göt yanaklarından, kasıklarından. Hatça ananın üzerine abandığı küçük masa ise titremeye başlamıştı. Hatça ana sikilmekten aldığı zevkle kendi ağırlığını olduğu gibi masaya veriyordu.

Keriman’ın amından olduğu gibi Hatça ananın amından da osuruk benzeri sesler gelmeye başlamıştı bu arada. Ancak sesler daha yoğundu. Sikişin şiddeti arttıkça Hatça anadan çıkan sesler de değişmeye başlamıştı. (Yavrumm, ağhh, yandımm, anamm, ağhhh, yanıyomm, ayy, ağhh..) diye diye deli gibi böğürüyordu. Canının yanıyor olması ilginçti. Oysa amına belki de kolum bile girerdi Hatça ananın. Ama onun böyle can havliyle bağırıyor olması beni daha da gaza getirmişti.

Son bir gayretle pompalarken hışımla boşalmıştım amına. Hatça ananın abandığı masa ileri geri şiddetli seslerle gıcırdarken ondan gene (Yandımm, ağhh, anam anam..) sesleri yükseliyordu. Amına Keriman’dan arta kalan bütün döllerimi akıtmıştım. Yarağımı çıkardığımda üzerinin koyu kıvamlı, sarımtırak bir sıvı ile kaplandığını görmüştüm. Hatça ananın amının zevk sıvıları idi bunlar. Hatça ana da boşalmıştı belki de öyle deli gibi böğürmelerinin ortasında.

Kendimi çekyata bırakırken Hatça ana da yavaşça doğrulmuş ve yanıma oturmuştu. Şalvarı ayaklarına inik vaziyetteydi halen. Derin derin nefes alıp veriyordu. Yüzü terden sırılsıklam olmuştu. Çenesinin altından bağladığı başörtüsünü açıp yüzünün terini silmişti iyice. Saçları uzun zamandır taranmamıştı sanki, yarı yarıya beyazlamış omuzlarına dökülen saçları vardı.

Hatça ana (Hee, yavrum o nasıl sikmedir öyle, deli gibi bağırttın Hatça ananı!) demişti gülerek. Ardından yanağıma aynı şimdi kayınvalideminki gibi ıslak bir öpücük kondurmuştu. Bana (Yavrum, şohben var tuvalette, onu açayım da yıkanalım beraber, cenabet cenabet gezmeyelim, çok günah!) diyerek kalkmış ve içeri geçip şofbeni açmıştı.

Beş dakika kadar sonra Hatça ana ile beraber tuvalette yıkanır haldeydim. Tuvaletin içi buz gibiydi. Hatça ana tuvalet taşının üzerine koyduğu bir plastik taburede otururken ben onun sırtını, vücudunu sabunlamıştım. Ardından aynısını o bana yapmıştı. Banyo sonrası kendimizi sobanın yanına zor atmıştık. Sobanın başında ısınıp kendimize gelirken Hatça ana içerden kendine yeni giysiler alıp giymişti. Uzun, çiçekli basma bir etekle gene çiçekli bir gömlek giymiş ve üzerine de aynı mor yeleğini geçirmişti. Başını ise yeni olduğu belli olan parlak ve büyük bir türbanla bağlamıştı. Eski görünümünden uzaklaşmıştı bu giysileri ile.

Bana (Yavrum, gitme hele, kal yemek yapayım, beraber yemek yiyelim, öyle gidersin, Nadire’m kalır orada, dert etme onu. Ben olmadığımda zaten o kadına bırakıyom, hiç sıkıntı olmaz..) demişti. (İyi, sen öyle diyorsan…) demiştim ben de. Pazar günü hele ki o soğukta dışarda bir şey yapamazdım, erkenden de eve gitmek istemiyordum.

Annemle babamın araları pek yoktu o aralar. Evde sürekli bir gerginlik oluyordu. Babam bir düğünde şimdi bizde kalan annemin teyzesinin kızı Şefika ablaya biraz gereğinden fazla yakınlık gösterdi diye annem çıngar çıkartmıştı. Babamsa en sonunda dayanamayıp anneme şiddetli bir tokat atmıştı ve o tokadın sonrasında bir hafta işyerinde yatıp kalkmıştı. Gerçi artık gene evde kalmaya başlamıştı ama salondaki çekyatta yatıp kalkıyordu. O nedenle eve gitsem ikisinin de beş karış suratı ile karşılaşacaktım. Ama onların kavga etmeleri bana yaramıştı. Yoksa bir Pazar sabahı erkenden evden elimi kolumu sallayarak çıkamazdım. Babam değilse bile annem (Nereye gidiyorsun?) diye başımın etini yerdi, ama o sabah olmamıştı öyle bir şey.

Hatça ana mutfağa geçip bir şeyler hazırlarken ben de çekyatta uzanıp Tuğba’yı aramıştım. Otobüste olduğunu, az bir yolunun kaldığını söylemişti. Keriman’ın erkenden gitmesi belki de iyi olmuştu. Hatça ananın yemek dediği menemendi. Ancak epey acıktığımdan silip süpürmüştüm tabağımı.

Hatça anaya (Yaşına göre amın iyi sulanıyor!) dediğimde (Hee yavrum, öyledir, ateşli karıyım ben, sulanır amım da sulanır, her bir yerim sulanır…) demişti gülerek. Yemek beni kendime getirmişti. Çıkmadan önce cebimde kalan son parayı da ona vermiştim. Hatça ana 50 lirayı büyük bir sevinçle almıştı. Eve ondan aldığım bozuk paralarla dönmek zorunda kalmıştım.

Daha sonra Hatça ananın evine ne kendisini ne de Nadire’yi sikmek için gitmedim hiç. Hatça ananın amından hastalık geçmişti bana. Onun amından akan sarımtırak sıvının hastalık belirtisi olduğunu söylemişti utanarak gittiğim doktor. Oysa ben onun amının deli gibi sulandığını sanmıştım. Doktorun dediğine göre o sıvılar hastalıktan kaynaklanıyormuş. Ayrıca Hatça ananın sikişirken acı çekmesinin sebebinin de bu hastalık olduğunu öğrenmiştim. 1 ay kadar ilaç kullanmıştım. Elbette bundan anne ve babamın hiç haberi olmamıştı…

O gün akşamüzeri döndüğümde evde derin bir sessizlik vardı. Annemle babamın yatak odalarının kapısı kapalıydı. Odalarından hiç ses gelmiyordu. Olağan bir durum değildi. Ses çıkartmamaya çalışarak odama geçmiştim. Ne olduğunu anlayacak yaştaydım elbette. Benim evde olmamamı fırsat bilmişler, anlaşılan çatır çatır sikişmişlerdi. Babam o günden sonra çekyatta yatmaz olmuş yeniden yatak odasında yatmaya başlamıştı…

Yağmur ara ara çok hafif yağmaya devam ediyordu. Yan koltuğun üzerindeki Refiye’nin verdiği çantada belki de bir servet vardı. Refiye bunları nerden bulmuştu? Neden kimse görmesin istiyordu hiç bilmiyordum bunu. Evin önüne geldiğim vakit üst katın ışıkları yanıyordu…

[Osman]

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! Tüm Bölümleri

18+ YASAL UYARI:
Ah Bu Töreler Seks Hikayesi sitesi 18 yaşından büyükler içindir! 18 yaşından küçük iseniz
ve bulunduğunuz ülkede Seks Hikayesi okumak kanunen yasak ise, bu siteyi derhal terkediniz!