Benim İlk Genelev Maceram Hüsranla Bitmedi! (05. Bölüm)

Benim İlk Genelev Maceram Hüsranla Bitmedi! (5) (Mesut 26 Y., Aydın / Türkiye)

Ülker’i yalayarak boşalttıktan sonra, yaşadığımız anlık duygusallıktan çıkmamız uzun sürmedi. Ülker aceleyle kendini banyoya attı ve ılık suyun altında bir süre kaldı. Ardından ben de güzel bir duş alıp çıktım. Akşamdan Aydın’a dönüp dönmemeyi konuştuk bir süre. Ben kararı Ülker’e bırakmıştım. Ülker, “Rahatça uyuyalım. Sabah erken kalkar gideriz!” dedi. “Küçük bir bardak daha rakı içmek istiyorum. Nereden çıktı şu viski? Sevmedim!” dedim. Ülker kısa sürede buzlu iki bardak rakı doldurup getirdi. Yanına koyacağı pek birşey yoktu; ev yiyecek açısından fakirdi. Rakımızı içerken koyu bir sohbete başlamıştık. Bir süre sonra merak ettiği şeyi soruverdi, “Neden Aylin’in amını yalamadın ki? Oysa kadın amını neredeyse ağzına sokacaktı!” dedi. “Bunu kimseye yapmak istemiyorum!” dedim. “Benimkini yaladın ama?” dedi. “O senin amın Ülker!” dedim. “Ne alakası var?” dedi.

Kısa süre sonra rakılarımızı içmiş, yatağa girmiştik. Hayatımda ilk kez bu kadar geniş ve rahat bir yatakta yatıyordum. Ülker üzerimdekileri çıkartmaya başladı. Kısa sürede çırılçıplak kalmıştım. Beni soyduktan sonra kendisi de soyunmuştu. Sonra yüzüme bakıp gülümsemişti. “Uzan bakalım Çocuk. Sana borçlu kalmak istemem! Şimdi beni iyi izle. Biraz sonra sana yapacaklarımın hepsini ilerleyen zamanda kadınlara karşı kullanabilirsin; eğer ihtiyaç duyarsan!” dedi. Vücudunu vücudumun üstüne sererek dudaklarımdan öpmeye başladı. Göğüslerini, sımsıcak bacak arasını, bacaklarını sürtüyor, dudaklarımı emiyordu. Sonra çenemden boynuma indi. Yalayarak kayıp kulak memelerime vardı. Kulak memelerimi emiyor, kulağımı yalıyordu. Elleri boş durmuyor; nerem denk gelirse okşuyordu bu ara.

Sonra boynumdan omuzlarıma doğru indi. Yalıyor, öpücüklere boğuyordu geçtiği yerleri. İki eliyle avuçlayıp sıktığı memelerimi yalamaya başladı sonra. Uçlarını diliyle masaj yapıyor, ağzına alıp somuruyor, emiyordu. O an memelerimin emilmesinden ne kadar keyif aldığımı fark etmiştim. Sonra aşağılara doğru indi Ülker. Göbek çukurumda bile bir süre durdu ve yaladı emdi oralarımı. Sonra aşağıya, kasıklarıma indi. İki eliyle bacaklarımı okşarken yarağımın kesilmiş kıllarının üzerinde gezdirdi dilini bir süre. Sonra yarağımın çevresinde dolaştırdı dilini ve indi bacaklarıma. Özellikle bacaklarımın iç kısımlarını yalayarak ayaklarıma kadar indi ve diğerine geçip yine yalayarak çıktı yukarıya doğru. Bir süredir avuçlayıp sıktığı yarağıma gelip durdu. Dibinden kavrayıp okşayarak sıvazlıyordu yarağımı. Durdu ve yarağıma baktı bir süre. “Seni seviyorum!” dedi ve yarağımın kafasına bir öpücük kondurdu. Sonra yüzünü bana döndü ve gülümsedi, “Sana söylemedim, havalara girme!” dedi gülümseyerek. Ona cevap vermedim.

Ülker iyice sertleşmiş yarağımın dibinden kavrayıp başına bir öpücük kondurdu. Sonra yalayarak köküne kadar indi ve taşaklarımı ağzına alıp emmeye başladı. Birini ağzına alıp somuruyor, çıkarıp diğerini ağzına alıyordu. Taşaklarımın altını yalayarak yukarıya çıkıyor, yarağımı kökünden başına kadar yalıyordu. Sonra dudaklarını zorlayarak yarağımın kafasını ağzına aldı. Dibinden kavradığı yarağımın kafasını ağzının içinde diliyle yalamaya başladı. Sıcak ağzının içinde yarağım kalp gibi atıyordu. Ülker somururcasına emiyor, diliyle masaja devam ediyordu. Bu ara yarağımın gövdesini sıvazlayarak 31 çektiriyordu.

Kısa süre sonra boşalacağımı anladım ve yarağımı ağzından çıkartmak için saçlarından çektim. Şiddetle elime bir tokat vurdu ve emmeye devam etti. Yarağımın gövdesinde gidip gelen parmakları ve kafasına masaj yapan dili sayesinde kısa sürede sona ulaştım ve ağzının içine oluk gibi akıtmaya başladım. Hayatımda bu kadar güzel boşalmamıştım; utanmasam çığlık atacaktım; derin inlemelerle boşaldım. Kısa sürede Ülker’in ağzı döl ile dolmuştu. Parmaklarıyla yarağımın dibinden başına doğru sıvazlayarak damarında kalan dölleri de çekiyordu ağzına. Bir süre sonra bir damla bile kalmamıştı; hepsi ağzındaydı. Yarağımı ağzından çıkarıp doğrulduğunda yutkunuyordu. Bir damlası kalmayana kadar hepsini yutmuştu. Gülümseyerek göz attı, “İzninle Çocuk!” diyerek yataktan hızla banyoya yürüdü. Biraz sonra ağzını yıkamış, yatağa geri dönmüştü. Yanıma uzandı ve sıkıca sarıldı. Ülker’e, “Teşekkür ederim. Hayatımın en güzel boşalmasıydı!” dedim. “Herşey karşılıklı Çocuk!” dedi.

Sabah uyandığımızda saat neredeyse 08:00’e geliyordu, Ülker 10:00 gibi genelevde olacaktı. Duşlarımızı aldıktan sonra hazırlanıp çıktık. Jale’nin hediyesi olan giysileri evde bırakmıştık. Yol boyunca fazla şey konuşmadık. Otoban çıkışında beni bırakıp gittiğinde arkasından bakakalmıştım. Cebimde 1.000 lira para vardı, giderken Aylin de 500 lira bırakmıştı. Aydın’da fazla oyalanmadan dolmuşa binip evin yolunu tuttum. Ertesi gün akşam, Salim Ağabeyden aldığım 50 lirayı iade ettim. İşkillenmişti, “Sende garip haller var Mesut. Çözemedim ama fazla uzun sürmez!” dedi. Geçiştirdim, ama Salim ağabeye nasıl ödeyeceğimi bilemediğim bir borcum vardı; onu mutlaka ödeyecektim.

Ülker ile sabahları, ya da gecenin ilerleyen saatlerinde telefonda konuşuyorduk. Sohbetimizin konusu sürekli kadınlar ve seksti. Bana kadınları anlatıyor, onların yatakta beklediklerinden bahsedip duruyordu. “Düşman karşısında başarılı olmanın en kolay yolu onu tanımaktır! Kadınları tanıdığında, onların ne kadar basit yaratıklar olduğunu anlayacaksın. Aslında erkekler zavallıdır ve kadınları çok erişilmez, ulaşılmaz zannederler. Özellikle Türk erkekleri amsalaktır. Biraz cilve, biraz işve; erkeğin her şeyini alırsın. Kadın da farklı değildir. Önemli olan kendini ona kanıtlayabilmendir. Bu piyasada kadınlara kendini kanıtlaman gerekmez. Sabırlı ol; bir süre sonra siktiğin kadınlar seni kendileri pazarlayacaktır. Kendisine benzeyen orospularla konuşurlarken senden söz edecekler ve senin reklamını yapacaklardır!” diyordu.

Bir ara Ülker’e Salim Ağabeyden söz ettim, “Seninle tanışmamı sağlayan O. Ona borcumu nasıl ödeyeceğimi bilemiyorum?” dedim. “Öderiz. Ağzı sıkıysa, kolay; değilse hiç bulaşmayalım!” dedi. “Sıkıdır!” dedim. “O zaman ona bir kıyak yapalım. Yarın akşam çıkıp gelin, ama kalmak için!” dedi. Kısa zamanda planı yapmıştık.

Ertesi gün Ülker’i aradım ve Cumartesi Salim Ağabey ile geleceğimizi söyledim. Ülker, genelevin kapanış saatine yakın gelmemizi söyledi. Salim Ağabey merakla sorular soruyordu, ama ben geçiştiriyordum. Cumartesi günü geç saatlerde gittik. Kapıda Bekçi saatin geçtiğini, elimizi çabuk tutmamız gerektiğini söyledi. Ülker bizi samimi karşıladı ve içeriye aldı. Bizi bekletmeden yemek salonuna aldı. İçeride iki kadın daha vardı; yiyecek birşeyler hazırlıyorlardı. Ülker bizi tanıştırdıktan sonra oturmamızı söyledi ve izin istedi.

Salim Ağabey tedirgin duruyordu; benim de ondan kalır yanım yoktu aslında. Kısa süre sonra Ülker geldi, durumu fark etmişti, “Burası bizim dünyamız…” dedi yanıma oturarak, “Yıl boyu bu odaların içinde gider geliriz; bizim ailemiz bunlar. Canan Ablanın kızı; Papatya. Çingenedir. Değil mi kız?” dedi. Sonra gelip Salim Ağabeyin yanına oturdu ve “Salim Abi, hangisi daha seksi bunların?” diye sordu. Salim Ağabey biraz rahatlamış görünüyordu, “Biz Papatya ile tanışıyoruz!” dedi. Ülker, “Hadi be!” deyince, Papatya da, “Birkaç kez misafirim olmuştu!” dedi. Ülker, “Abi, Canan da sikilecek karıdır, ama onu es geçmekle hata yapıyorsun!” dedi.

Canan ile Papatya birbirinin zıttı iki kadındı. Papatya uzun boylu, sarışın ve vücut hatları görmeye değerdi. Canan daha kısa boylu, iri göğüs ve kalçaları olan, beyaz tenli bir kadındı. Vardığımızdan kısa bir zaman sonra harika bir sofra hazırlanmıştı. Tam Salim Ağabeyin ağzına göreydi sofra; rakı, balık, salata ve meyve. Hep birlikte rakılarımızı yudumladık ve yemeye başladık. Sohbet sürekli olarak seks, genelev ve kadınlar, erkeklerdi. Ülker kesinlikle ilişkimizden, dışarıda buluşmamızdan söz etmiyordu.

Papatya bir ara, “Ebrucuğum, Mesut ile kısa zamanda dost oldunuz… Seni böyle sohbetlerde pek görmeye alışık değiliz. Nereden çıktı bu gece âlemi?” dedi Ülker’e. Ülker de, “Ara sıra biriyle yapacaksam, temiz ve genç olsun istedim; o nedenle Mesut bu gece burada!” dedi. Canan gülerek, “Çok inandırıcı! Bunun altında bir çapan oğlanı vardır; çıkar bir süre sonra!” dedi. Ülker de, “Amını yırtarım senin! Daha altında buzağı aramayın kızım ya. Ne olacak ki? Geçen geldiğinde telefon numaramı verdim, aradı Çocuk. Bu akşam gelmeyecekti, zorla getirttim. Baksana şunun güzelliğine!” dedi ve boynuma sarılıp, yanağımdan öptü ve yüzümü okşadı.

Kadınlar ve Salim Ağabey su gibi rakı içiyorlardı. Ben, bana konulan dubleyi yarıya bile getirmemiştim; Canan bunu alay konusu yapmak istedi. Canan’a, “Evet, yavaş içiyorum. Tedbiri elden bırakmamak için yapıyorum!” dedim. Ülker, “Kızım şu Çocuğu rahat bırak! Toy Çocuk görmüyor musun? Daha sikişmenin ‘S’sinden anlamıyor zaten. Amı görünce suyunu koyuveriyor zavallı. İki dakikalık erkek senin anlayacağın benim Kocam. Rahat bırak şunu!” dedi. Papatya, “Bu her şeyi açıklıyor. Bence Mesut’ta mal kaliteli ve iyi vuruyor!” dedi. Ben araya girdim ve “Kapatalım şu konuyu!” dedim. “Utandırdınız Çocuğu!” dedi Ülker. Canan, “Ya arkadaşlar, buraya içmeye mi geldiniz? Benim dışımda hepiniz önceden tanışıyorsunuz. Hadi şu sofrayı kaldıralım da yatalım. Sabaha çok kalmadı, bilesiniz!” diye çıkıştı.

Biraz sonra kadehler bitmiş, sofra toplanmıştı. Papatya’nın geceyi ilerletmeye gönlü pek yok gibi görünüyordu. Ülker bunu hissetmişti, “İstemiyorsan gidebilirsin Papiciğim!” dedi. Papatya özür dileyip odadan ayrıldı. Ülker, “Olması gereken yaptı. Baştan katılması hataydı zaten!” dedi. Canan, “Ortamı merak etti orospu!” dedi. Ülker, “Deme şu kıza öyle!” diye çıkıştı, sonra da, “Siktiret!” dedi yerinden kalkarak, “İçiyorsanız koyacağım!” dedi. Salim ağabey, “Ben içerim!” dedi. Canan bardakları yeniden doldurdu ve geçip Salim Ağabeyin yanına oturdu. “Ebru bunu ilk kez yapıyor!” dedi Salim Ağabeyin kolunu okşayarak, “Buraya geleli yaklaşık bir yıl oluyor; ilk kez böyle bir gece yaşıyoruz. Geçmişte kaç kez teklif ettik, ama kabul etmemişti. Sence bu Mesut’ta ne var Salim?” dedi.

“Valla ben de bilmiyorum!” dedi Salim Ağabey. Canan, “Lan sen de bir bok anlamıyorsun benim gibi! Anladığım kadarıyla Mesut bizim enişte olmuş görünüyor ya, hayırlısı!” dedi. Ülker yaklaşıp dudaklarıma bir öpücük kondurdu, “Bundan daha gencini, yakışıklısını mı bulacaksınız kızım bana?” dedi gülerek. Canan, “Tanrı muhabbetinizi artırsın, gözümüz yok Ebrucuğum!” dedi. Salim Ağabey, “Senin yok mu Mesut gibi bir yakışıklın Canan?” diye sordu. Ülker, “Onun kapıda Anası var Abi! Şahin gibi gözleri hep üzerinde oyluyor Canan’ın. Bakma sen bugün memlekete gitti de rahatız!” dedi. Salim Ağabey Canan’a, “Güzel kadınsın!” dedi. Canan ondan tarafa döndü ve yüzüne baktı. Elini pantolonunun üzerine koyup yarağını avuçlayıp sıktı. Sonra uzanıp dudaklarına öpücük kondurdu. “Rakılarımız içelim ve gidelim!” dedi yarağını avuçlayarak, “Bu tazeleri de yalnız bırakalım!” diye ekledi.

Kıza bir zaman sonra odalarımıza çekilmiştik. Ülker yatağın çarşaflarını değiştirdi ve gözlerini bana dikti, “Ben bir bardak daha içeceğim, ister misin?” diye sordu. “Hayır.” dedim. Gitti ve bir bardak rakı ile bir muz alıp geri döndü. Ben soyunmuş yatağa uzanmıştım. Oturmadan rakıdan büyükçe bir yudum aldı ve muzdan ısırıp soyunmaya başladı. Kısa süre sonra o da çıplak şekilde yanıma uzanmıştı. Gözlerini tavana dikip durdu bir süre. Elimi uzatıp elinden tuttum. Elimi sıkıca kavradı ve bana döndü, “Sevişmek istiyor musun?” dedi. “Hiç fark etmez. Ben buraya geceyi birlikte geçirmeye geldim. Sevişmek aklımda bile yok!” dedim. Uzanıp dudaklarıma yapıştı. Ürkütmemeye çalışırcasına öpüyordu dudaklarımı. Elleri saçlarımda, okşuyor, öpüşürken gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Dakikalarca öpüştük. Dudaklarımız dans ediyordu. Öpücükler konduruyor, dudağımın birini ağzına alıp emerken diğerini bana veriyordu, ama kesinlikle ölçüyü kaçırmıyordu.

Sonra yerinden kalktı, sehpanın üzerinde duran rakısını alıp bitirdi ve muzdan bir parça daha ısırdı. Ayakta bir süre beni izledi ve “Orospu Çocuğu… Sana aşık olmayacağım.” dedi mırıldanırcasına, gelip yanıma uzandı ve bana doğru döndü. Saçlarımı okşarken gülümsemeye çalışıyordu. Bu gülümsemeyi daha önce görmüştüm; baştan sona acı doluydu. Uzanıp saçlarını okşadım ve kendime çektim. Dudaklarımız yeniden buluşmuştu. Yine uzun uzadıya öpüştük. Ülker birden dudaklarını benden kurtardı; elini yarağıma attı ve okşamaya başladı. Vücudumu öpüp yalayarak aşağıya doğru inmeye başladı. Kısa zaman sonra yarağıma ulaşmıştı. Dibinden tutup sıvazlayarak başına öpücükler kondurmaya, yalamaya başladı. Yarağım kısa sürede kazık gibi olmuştu. Birden yarağımı bırakarak doğruldu ve kendini yatağa attı. Saçlarımdan tutup çekerek Beni üzerine aldı. Gözlerinden hırs ve öfke akıyordu sanki. “Hadi, sik beni!” dedi, dişlerinin arasından hırılarcasına.

Bacaklarının arasına yumuldum ve amını yalamaya başladım. Kısa süre sonra saçlarımdan tutup beni yukarıya çekti, “Sok şu yarağını amıma!” dedi bacaklarını açarak. Bacak arasına girdiğimde yarağımı tutup amının dudakları arasına sürtmeye başladı. Gözlerini gözlerime dikmişti; dudaklarının arasından çıkan hırıltısı odayı kaplıyordu sanki. Yarağımın kafasını am dudaklarının arasına yerleştirip kendini bana doğru itti. Yarağımın kafası ıslak amın dudakları arasından kayarak girmişti. Ülker derin bir, “Ohhhh!” çekerek durdu öylece. “Amımı yırtıyorsun! Yavaşça sok hadi şunu!” dedi mırıldanarak. Yarağımı ıslak amın içine sokup çıkarmaya başladım. Amı yine dar ve alev gibi yanıyordu. “Amın ateş gibi bebeğim!” dedim. Saçlarımdan tutup dudaklarımdan öpmeye başladı.

Yarağımı yavaşça çıkartıp yeniden sokuyordum. Yavaştan derinliklere doğru giriyordum. Yarıya kadar sokmuştum yarağımı. Ülker iki eliyle omuzlarımdan tutup, vücudumu kendine çekerek dudaklarımdan öpmeye devam ediyordu. “Sik beni!” diyordu ara sıra, “Sok odun yarağını amıma. Sok!” diyordu. Bacaklarını iki yana alabildiğine açmıştı. Vücudumu okşuyor, saçlarımı çekiştirerek yüzümü yüzüne sürtüyordu. “Evet böyle! Devam et! Sik beni! Kocam benim! Ohhh! Yarağın içimi dağlıyor! Sik! Hepsini sok içime! Hadi!” diyordu.

Birbirine yapışmış vücudlarımızın arasına elimin birini zorla sokarak memelerini okşamaya başladım. Dudaklarımız halen deli gibi dans ediyordu. Ülker şimdi kasıklarını kasıklarıma doğru ittirmeye başlamıştı. Alttan adeta kasıklarıma vuruyordu. Her yüklenişinde yarağım köküne kadar içinde giriyor, aynı hızla kafasına kadar çıkıyordu. “Sik beni! Sik’ Evet böyle! Kocam! Yarağa doyur beni! Çok güzel! Devam et! Böyle çok güzel erkeğim! Yarağın içim dağlıyor kocam! Doyasıya sik beni! Hadi devam et! Sik!” diyordu. İki eliyle kalçalarıma yapışmış, deli gibi kendine çekiyordu kasıklarımı. Yarağım artık fazla çıkmıyordu amından. Yarıya kadar çıkıyor, köküne kadar içinde kayboluyordu. Kasıklarımız durmadan birbirine vuruyordu şimdi.

“Sok! Sok! Köküne kadar sok erkeğim! Sik beni! Kocam. Yarağın çok güzel Mesut! İçimi dağıtıyor erkeğim! Tanrım! Ohhh! Deli olacağım! Sik!” derken, birden saçlarımdan tutup çekerek gözlerini gözlerime dikti. İrileşmiş, yuvarlağından çıkacak gibiydi gözleri. Gözlerimin içine bakıyor. Hırıltılarla alttan yarağımı dövüyordu. “Ihhh! Ihhh! Kocam! Geliyorum Mesut! Geliyorum Erkeğim! Ohhh! Sok! Kökle erkeğim! Beni bırakma Mesut! Hep böyle sik beni erkeğim! Ahhh! Ahhh!” sözleri dudaklarının arasından hırıltı gibi çıkıyordu. Titremeye, kasılmaya başladı sonra. İki eliyle kalçalarımdan tutup kendine bastırdı ve öylece tutarak amını kasıklarıma yapıştırdı. Alttan kısa vuruşlarına devam ediyordu. Hırıltılarla geliyordu Ülker; kasılmaları nöbet geçiren sara hastası gibiydi. Dudaklarını ısırarak sesini kesmeye çalışıyordu. Titredi, gerildi ve durdu.

Gevşedi sonra; duruldu ve kendini yatağa bıraktı. Serilip kalmıştı yatağa. Gözlerini açtı bir süre sonra; yüzüme baktı. İki eliyle yüzümü okşayıp uzandı ve dudaklarıma öpücük kondurdu, “Özür dilerim!” dedi. Bir süre öylece kaldı. Sonra yataktan kalktı, rakı bardağını alıp mutfağa götürdü. Geriye geldiğinde bakışları değişmiş görünüyordu. Gelip yanıma uzandı. Yarağım çoktan inmişti. Okşarken yüzüme baktı, “Boşalmak istiyor musun?” diye sordu. “Hayır!” dedim. Gelip yanıma uzandı ve sarılıp dudağıma bir öpücük kondurdu, “Uyumak istiyorum!” dedi. “Ben de!” dedim. “İyi geceler Çocuk!” dedi ve başını omzuma koyup sustu.

Sabah zorla uyanmıştık. Neredeyse müşteriler kapıya dayanmıştı. Bir an önce çıkmalıydık. İki kadın da bizi kapıya kadar uğurladı. Ayrılırken Ülker kulağıma yaklaştı ve “Sen her şeyi hak ediyorsun Çocuk!” dedi kulağımdan öperek.

Dışarıya çıktığımızda bir sürü insanın ortalık yerde dolaştığını gördük. İnsanlar sanki sidik tavıyla am sikmeye gelmişlerdi. Salim Ağabey, “Nasıl geçti?” diye sordu. “İyiydi!” dedim. Salim Ağabey, “Biz sabaha kadar sikiştik!” dedi. Ben sesimi çıkarmayınca Salim Ağabey susmanın en doğru yol olacağını düşünmüş olmalıydı ki, kasabaya varana kadar konuyla ilgili konuşmadı.

[Mesut]

18+ YASAL UYARI:
Ah Bu Töreler Seks Hikayesi sitesi 18 yaşından büyükler içindir! 18 yaşından küçük iseniz
ve bulunduğunuz ülkede Seks Hikayesi okumak kanunen yasak ise, bu siteyi derhal terkediniz!