Benim İlk Genelev Maceram Hüsranla Bitmedi! (09. Bölüm)

Benim İlk Genelev Maceram Hüsranla Bitmedi! (9) (Mesut 26 Y., Aydın / Türkiye)

Arabayı aldığımı Ülker’e söylediğimde pek de olumlu karşılamadı. “Birine takılır kalırsan, diğerlerinden kazanacağın paralardan olursun. Ayrıca bu dünyada aşka yer yoktur!” dedi. “Kimseye takılıp kalmıyorum ve aşık falan da değilim!” dedim. Ülker o Çarşamba gelmedi. Aradığımda, rahatsız olduğunu ve gelmeyeceğini söyledi. Neşesi yerinde değildi. Israr etmeme rağmen birşey söylemedi.

Ülker’in tanıştırdığı kadınların yanı sıra tanıştığım bir sürü kadın da vardı. Haftanın üç, bazen dört günü gelenim oluyordu. Aylık kazancım 15 bin liraya yaklaşıyordu. Kadınlardan aldığım paralardan çok azını harcıyordum. Bir gün bu değirmenin suyu kesilecekti; hem de bıçakla keser gibi; biliyordum. O nedenle aklımsıra hazırlık yapıyordum.

Suna ile düzenli birlikteliğimiz devam ediyordu. Yaklaşık her cumartesi buluşuyorduk. Çoğu zaman Kenan da bizimle birlikte oluyordu. Üç samimi arkadaş olmuştuk. Onlarla birlikte olduğum zamanlarda kendimi daha huzurlu hissediyordum. Bu, Suna’nın çok hoşuna gidiyor ve beni daha çok sevdiğini söylüyordu.

Ve o gün gelip çattı. Ülker Çarşamba günü gelmişti. Gelir gelmez yatağa attık kendimizi ve deliler gibi sevişmeye başladık. “Özlemişim bu yarağı! Sik. Hepsini sok. Hadi daha hızlı sik beni. Doyur yarağa. Sok köküne kadar. Folluğa çevir amımı!” diyordu. Durmadan konuşuyor, deli gibi orgazmdan orgazma taşıyordu kendini. Onu izlemekten, konuşmalarını dinlemekten boşalamamıştım. Anlam çıkartmaya çalışıyordum söylediklerinden. Tanıdığım Ülker değildi yatakta konuşan. Bir saate yakın her türlü pozisyonda seviştik. Sonra kendini attı Ülker. Gözlerini tavana dikti ve sustu. Ardından ağlamaya başladı. Üzerine gitmemem için de beni uyardı, hatta tehdit etti. Sonra koşarak banyoya gitti ve uzun zaman çıkmadı.

Banyodan çıktığında biraz olsun kendine gelmişti, “Hadi, dışarıya çıkalım! Birşeyler atıştırırız!” dedi. Gittik bir yere oturduk ve gerçekten de birşeyler atıştırdık. Kısa zaman sonra kalktık. Ülker Aydın’a dönmek zorunda olduğunu söyledi. Konuşmama izin vermedi ve çekip gitti. Gece yarısına doğru aradı; söylediği anlaşılmayacak kadar sarhoştu. Beni sevdiğini söylüyordu durmadan. “Sana da doyamadım orospu çocuğu! Çık git dünyamdan. Beni rahat bırak. Seni istemiyorum!” diyordu. Ağlıyor, ağlamalarının arasından yine beni sevdiğini söylüyor, yine dünyasından çıkmamı söylüyordu.

Sabah telefonun sesiyle uyandım. Arayan Ülker’di. Akşam söyledikleri için özür diliyordu. “Söylediğim hiçbir şeyi ciddiye alma, seni sevdiğim dışında!” dedi gülerek. Bir an ikimiz de durduk. Sessizliği bozan o oldu, “Hey, Çocuk: Benim adım Ebru!” dedi kahkaha atarak. “Sen iyi misin Ülker?” dedim. “Hayır, iyi değilim Mesut! O nedenle bu işi burada bitirmemiz gerekiyor. Ayıkken seni düşünüyorum. İçiyorum, sarhoş olduğumda yine seni düşünüyorum. Böyle devam edemeyeceğim. Seni kafamdan silmem gerekiyor. Değilse olacak olanları tahmin bile edemiyorum!” dedi. “Ne yapacağız?” dedim. “Ayrılacağız!” dedi yeniden, “Kendime ve sana zarar vermek istemiyorum. Kıskançlığım yüzünden beni deli gibi seven bir erkeği dünyamdan kan revan içinde çıkarttım; sana da aynı şeyleri yapmak istemiyorum!” dedi. “Çıkartıyorsun ama!” dedim. “Onun kafasında kola şişesi kırmıştım!” dedi gülerek, “Hem de yüzlerce kişinin ortasında. Sana da aynı şeyi yapmak istemiyorum. Gerçekten de şu an sakin, aklı başında ve sağlıklı düşünüyorum; ayrılmamız lazım!” dedi.

“Nasıl olacak bu?” dedim. “Zamana bırak! Taşlar yerine oturduğunda birbirimizden uzaklaştığımızı göreceksin!” dedi Ülker. “Ev?” dedim. “Senin olsun!” dedi, ardından, “Şimdilik!” diyerek bir kahkaha attı. Durdu sonra, bir süre konuşmadı. Sonra uzaktan gelen sesiyle yeniden konuşmaya başladı. “Aslında o evi sana hediye etmek isterdim. Sen o evden daha fazlasını hak ediyorsun, ama bunu yapamıyorum. Çünkü o evin adresini biliyorum. Çat kapı gelirim ve seni huzursuz ederim, huyumu biliyorum. Bunu yapmak istemiyorum. Git Mesut… Gittiğin yeri bilmeyeyim. Sen herzaman bir yerlerde ol, ama bana göre çalacağım bir kapın, bir adresin olmasın. Belki birgün Sana olan özlemimin önüne geçemem, kendimi tutamam ve ‘GEL!’ derim; bilemiyorum.” dedi.

“Bunu ne zaman yapmamı istiyorsun?” dedim. “Şimdilik değil. Konuşuruz bunu. Şimdi kapatmam lazım, sonra görüşürüz.” dedi ve cevap vermemi beklemeden telefonu kapattı. Resmen OTURUP KALMIŞTIM. Kısa bir süre sonra aradım, telefonu kapalıydı. O telefon bir daha çalmadı; hiç çalmadı.

O konuşmadan sonraki günlerde benimle görüşmek isteyen birçok kadına misafirim olduğunu söyleyip reddettim. Suna aradığında ona da, önümüzdeki hafta görüşebileceğimizi ikna ettim. Üzülmüştü kadıncağız, ama yapacak bir şey yoktu. Cinselliği düşünemiyordum; siktiğim hiçbir kadın, girdiğim hiçbir am ya da göt aklımın ucuna bile gelmiyordu. Ülker’e bağlılığım vardı; bunun adı aşk falan değildi. Adını koyamıyordum. Yıllar sonra geriye dönüp baktığımda kendi kendime şöyle söyleyecektim: “Sevgi verdiğim, sevdiğini sandığım hiçbir kadın Ülker kadar içten, samimi ve yalansız olamadı.” Bir genelev kadını bana adını koyamadığım bir şey aşılamıştı ve o unutulacak gibi değildi. Beni yeni bir yaşamın içine sokmuştu ve çekilmişti kenara. Uçsuz bucaksız bir denizin orta yerinde yapayalnız kalmış gibi hissediyordum kendimi. Çaresizliğimi kimseyle paylaşamıyordum.

O Cumartesi Fatma Ana’ya evi temizlemeye gelmemesini söyledim. Günlerce salak gibi dolaştım koca İzmir’in sokaklarında. Günlerin nasıl geçtiğini bilemiyordum. Akşam kaçta yatıyorum, sabah kaçta kalkıyorum belli değildi. Gecemle gündüzüm birbirine karışmıştı.

Ertesi Cumartesi sabahı Fatma Ana aradı, “Yarım saate kadar evdeyiz!” dedi. Kızı Ayşe ile gelmişti. “Ev iki haftadır temizlenmedi!” diyordu etrafı toplamaya başladığında. “Yine her şeyi ortalık yere atmışsın!” diyordu. Annesinin çıkışları yüzünden Ayşe’nin neşesi yerinde değildi; hatta öfkeli görünüyordu. Onları evde bırakıp çıkmaya karar verdim. Kapıdan çıkarken, Ayşe arkamdan seslendi, “Hey; Annemin söylediklerini ciddiye alma! Evde bize de böyle davranır!” dedi. “Annen çok tatlı bir insan! Bir kelimesine bile alınmıyorum. Sevimli ve sahiplenme içgüdüsüyle yaklaşıyor. Böylesi daha iyi, emin ol. Hadi git ve Ona yardım et!” dedim. O an yüzü güldü. Gülünce yanaklarında oluşan gamze dikkatimi çekti, “Karşımda bir daha suratını asma, olur mu? Gülünce daha güzel oluyorsun!” dedim, vevap vermesine izin vermeden yürüdüm.

Başka bir yere taşınmalıydım. Nereye, nasıl taşınacaktım bilmiyordum, ama yapmalıydım. Doğru dürüst düşünemiyordum, nereden başlayacağımı bile bilemiyordum.

Akşamüzerine doğru Suna aradı; müsait olup olmadığımı sordu. Buluşabileceğimizi söyledim; Kenan’la birlikte geldiler. Geç saatlere kadar seviştik. Suna ikimizi çok güzel idare ediyordu. Gitmelerine yakın konuyu açtım. Kısa sürede çözümü bulmuştu Kenan, “İnciraltı Çatalkaya’da dubleks evler var, birine taşın!” dedi.

Ertesi günü buluştuk ve evleri gezdik. Kenan’ın da ortağı olduğu bir inşaat firması yapmıştı evleri. Satın almak istediğimi söyledim. Evler gerçekten de pahalıydı. Taksitle ödeyebilirdim; birikmiş param da vardı bir miktar. Kenan, “Bu ev için istenen fiyat yaklaşık 150 bin lira. Konuşayım ortaklarımla.” dedi. O kadar param vardı; peşin ödeyebilirdim. İki gün sonra beklenen haber geldi. Evin maliyet fiyatı 108 bin liraydı ve ilk etapta benden istenen para 65 bin liraydı. Kenan’ın hissesini daha sonra ödeyecektim. Satış işlemleri bir günde bitmişti.

Evin genel temizliği için Fatma Ana’ya telefon ettim. Yanına bir kadın alıp gelmişti, evi tepeden tırnağa temizlediler. İki üç gün içinde evin eşyalarını almış, yerleştirmiştim. Taşınacağım günün akşamı haber vermek için Ülker’i aradım, ama telefon kullanılmıyordu. Evde giysilerimden başka eşyam olmadığı için taşınmam kolay oldu. Müşterilerimi yeni evimde kabul etmeye başlamıştım. Ülker’le görüşemiyorduk; telefonu ara sıra arıyordum, ama kullanılmadığı anons ediliyordu. Gerçekten de dediğini yapmıştı kadın; aylar olmuştu, görüşmüyorduk.

Bir gün Çiçek adında bir kadın aradı. Telefonumu Aylin’den almıştı. Aylin’i aradım, doğruladı, “42’sinde sanırım; biraz tombuldur, idare et! Sempatik ve konuşmayı seven biridir.” dedi. Dışarıda buluştuk. Gerçekten de şişman bir kadındı. O güne kadar böylesi vücudu olan bir kadınla birlikte olmamıştım: İri göğüsleri sarkmıştı. Göbeği en az iki boğum görünüyordu. Çökmüş vücudunu en iyi tarif eden kalçalarıydı; sarkık görünüyordu. 1.500 lira istediğimi söyledim. “Vücudum sana itici geldi biliyorum. Genç, yakışıklı çocuksun. İstemiyorsan birlikte olmayabiliriz, ama seninle yatmak istiyorum. Para önemli değil. Çok uzun zamandır ilk kez senin gibi bir gençle birlikte olacağım; lütfen bu şansı bana ver!” dedi.

Bazı müşterilerimi eve kabul etmiyordum; otelde ya da onun belirlediği bir evde buluşuyorduk. Çiçek birlikte olabileceğimiz bir evi olduğunu söyledi. Onu takip ettim; Çatalkaya’da bir villanın önünde durduk. Aldığım evin ikizi bir evdi; komşuyduk kadınla. Ev gerçekten de lüks döşenmişti. Daha önce gördüğüm evlerden daha düzenli ve pahalı görünüyordu.

Zaman geçirmeden yatak odasına geçtik. Çiçek sempatik tavrıyla beni kısa zamanda havaya sokmuştu. Külotla yatağa girdim; o da üzerinde kırmızı dantelli sutyen ve külotla yanıma gelip uzanmıştı. Elini öylece duran yarağıma attı ve avuçladı. Yüzüme bakıp gülümsedi. “Yarağın biraz sonra bayram edecek, bunu bilse şimdiye kadar çoktan kazık gibi olurdu!” diyerek külotumu aşağıya çekti. Yarağımın ölgün haliyle gövdesinden tutup avuçladı. Eğilip kafasını ağzına aldı ve somurmaya başladı. Yarağımı köküne kadar ağzına alıyor, somuruyor, çıkartıyordu. Sıcak ağzı ve etli dudakları ile kısa sürede yarağımı uyandırmıştı. “Havaya giriyor ufaklık!” dedi gülerek. Düz, uzun ve gür saçlarını okşamaktan başka bir şey yapmıyordum. Çiçek yarağımın kafasını yalayıp emmeye devam ediyordu. Tükürükleriyle her yanını ıslatmıştı.

Sonra doğruldu ve külotunu çıkartıp yatağa sırt üstü yattı. Bacaklarını açtığında amı kabak gibi ortaya çıkmıştı. Etli dudakları arasında am deliği küçük görünüyordu. Yarağımın gövdesinden tutup, kafasını am dudakları arasına sürtmeye, klitorisini badana yapmaya başladım. Çiçek bacaklarını daha da açmış, gözlerini kapatmıştı. “Hadi sok!” dedi derinden gelen sesiyle. Yarağımı amının ağzına getirdim ve yavaşça yüklendim. Kadının amına bir santim bile girmiyordu yarağım. Biraz yüklendim ama kadının deliği yok gibiydi sanki.

“Krem kullanalım!” dedi aynı ölgün sesiyle. Yerinden kalktı ve çekmeceden krem kutusunu çıkartıp yarağımı iyice kremledi; sonra amına sürdüğü kremi parmaklarıyla içine doğru yedirmeye başladı. Üçüncü parmağını da zor da olsa sokabiliyordu amına. Sonra elinde kalan kremi yarağıma sürdü ve yeniden bacaklarını açtı. Yerimi alıp yarağımı amının ağzına getirdim ve yüklendim. Kremin etkisiyle kafası yavaşça kaydı, ama zorlanıyordu. Çiçek o an, “Ayyyy!” diye bir çığlık attı; durdum. Gözlerini kapatmış, dudaklarını ısırıyordu. Geriye çekilip yeniden yüklendim. Yarağım yarıya kadar girmişti, ama Çiçek yine çığlığı basmıştı. “Dur!” diye bağırdı, “Bekle biraz!” dedi.

Bacaklarını alabildiğine yanlara açarak kalçalarını düzeltti ve kendini altta oynatmaya başladı. Yarağımı her geçen saniye biraz daha alıyordu. Acı duyduğu gözlerinden belliydi; kapalı göz kapaklarının kenarlarından yaşlar süzülmeye başlamıştı. 42 yaşında, böylesi kilolu bir kadının bu kadar dar bir amının olabileceği söylense gülerdim, ama önümdeydi. Çiçek yavaş hareketlerle kendini geriye çekiyor, yeniden yükleniyordu. Bir süre sonra yarağım köküne kadar içindeydi. Am dudakları çember gibi sarmıştı yarağımı. Öylece durdu; gözlerini açıp yüzüme baktı. Acıyla gülümsemeye çalıştı. “Ne kadar kalın yarağın var aşkım!” dedi yorgun bir ses tonuyla, “Amımın dudaklarını yırtıyor; patlayacak neredeyse!” dedi. İki elinin arasına aldığı başımı kendine doğru çekti ve dudaklarımdan ilk kez öptü. Etli dudakları pamuk kadar yumuşaktı. “Hadi sik beni erkeğim!” dedi mırıldanırcasına.

Yarağımı çekip yüklendim. Gözleri kayıyordu kadının. Yarağımın girip çıkmasından gerçekten de büyük keyif alıyordu. “Sok. Hepsini sok aşkım. Sik beni. Doyur yarağa. Ufff. Çok kalın yarağın var. Ahhhh. Duvarlarımı ayırıyor. Ayyyy!” diyor, omuzlarımdan tutup kendine çekiyor, bacaklarını her yüklenişimde daha da açmaya çalışıyordu. İri göğüsleri koltuk altlarına doğru sarkmıştı. İki elimle tutup göğsünde birleştirdim ve önüme gelen uçlarını yalamaya başladım. Saçlarımı okşuyor, inliyordu. “Em kocacığım; ısır uçlarını. Ohhh. Sok. Sik beni. Ahhhh. Yarağın harika. Offff. Her yerime sürtünüyor. Harika. Sik. Evet böyle. Evet!” diyordu.

Kafamı göğüslerime doğru bastırırken, alttan yarağıma doğru kalçalarını ittirmeye başladı Çiçek. “Aşkım. Kocam. Ahhh. Aaahhhh. Aaahhhh. Aşkım. Sik. Sik. Sok hepsini amıma. Geliyorum. Sok. Soook. Evet böyle. Soook. Aaahhhh!” çığlıkları evi inletiyordu. Kasılmaya başladı ardından. Bacaklarıyla kasıklarımı kendine çekerken, iki eliyle kalçalarımdan tutup tamamen içine girmemi sağladı. Bırakmıyordu beni. Yarağım köküne kadar içindeydi. Am kasları deli gibi kasılıyor, yarağımı kökünden koparacakmış gibi sıkıyor, bırakıyordu; o güne kadar hiçbir am yarağımı bu kadar güzel emmemişti. Kendimi bırakabilirdim ama yapmadım.

Sonra duruldu Çiçek ve kendini bıraktı. Bacakları yere düşerken kolları gücünü kaybetti; çözülmüştü vücudu. Hırıltıları inlemeye dönüştü sonra. Ardından titremeleri kesildi ve yarağımı yavaştan bıraktı kadının sıkı am dudakları. Kasılmalarla amından sanki su fışkırıyordu. Yarağımı bir mengenenin ağzından çeker gibi çıkarttım amından. Kendimi yatağa attım. “Harika amın var bebeğim!” dedim. “Çocuk doğurmazsan, ayda bir sikilirsen böyle olur!” dedi kahkaha atarak, “Yarağının da maşallahı var. Tam benim kızın ağzına göre mübarek. Her santimine sürtündü girip çıkarken!” dedi. Sempatik tavırlarıyla yatağa neşe saçıyordu kadın. Yataktan kalkıp içki getirdi ve yatağa oturdu.

“Kocamla yalnızca 6 yıl evli kaldık. Bir kızımız oldu; sezeryanla!” diyerek kahkaha attı sonra. “Kızımız 6 yaşındayken eşimi bir trafik kazasında kaybettim. Kızımla uğraşmaktan, onu büyütmeye çalışmaktan yeniden evliliği düşünmedim. Maşallah şimdi 22 yaşında ve üniversitede okuyor. Bu ara benim cinsellik de yerlerde süründü. Kilo almalar, kızım yüzünden erkeklerden uzak durmalar falan, bu güne geldik. Ara sıra, canım çektiğinde, kendime hakim olamadığım zamanlarda yaşıyorum, o kadar!” dedi. Sikilmediği için olduğunu hiç sanmıyordum; anatomik bir durumdu bu. Amı gerçekten de siktiğim bütün kadınların amından daha dardı; Suna’nın götüne girerken bile bu kadar zorlanmamıştım.

“Bu ev…” dedim. “Bu sitenin ortaklarından biriyim. Biraz varlıklı sayılırım!” diyerek yeniden bir kahkaha attı. Çiçek, Kenan’ın iki ortağından biriydi ve tesadüf eseri karşılaşmıştık. Bunu bilmesi gerekmiyordu. “Pek kalmıyorum burada. Kızımla haftasonları geliriz ara sıra. Karşıyaka’da kalıyorum aslında. Yalnız olunca böyle bir evde sıkılıyor insan. Benim evin olduğu yer kalabalık; burası gibi değil. O nedenle burayı pek kullanmıyorum. Senin çok güvenli biri olduğunu biliyorum Mesut. Aylin Senden söz ederken sonuna kadar güvenebileceğimi söyledi. Yoksa buraya gelmezdik, getirmezdim Seni!” dedi.

İçkilerimizi içerken zaman geçiyordu. Çiçek gerçekten de sohbeti dinlenecek bir kadındı. Bir saat kadar sonra yeniden yarağımı okşamaya başladı. Yarağım yeniden kısa sürede kazık gibi olmuştu. “Harika!” dedi gülerek, “İşini biliyor çocuk. Her zaman çalışmaya hazır duruyor!” dedi. Bacağını atıp üzerime çıktı ve yarağımın kafasından tutup am dudakları arasına yerleştirdi. Sonra kendini yavaşça bıraktı; yarağım ıslak amının dudakları arasından kayarak gitmişti. Çiçek kendini bıraktığında yarağım köküne kadar girmişti. Göbeği göbeğime doğru yayıldığında umursamadan üzerimde inip kalkmaya başladı. İki kalçasını ellerimle ayırdım ve amına alttan vurmaya başladım.

Göğüsleri ağzıma giriyordu. Birini alıp ağzıma dayadı. Uçlarını emip yalarken birden ısırmaya başladım. “Ayyyy!” diye çığlığı bastı bir anda. İki elimle göğüslerini tutup ağzıma yaklaştırdım ve uçlarını emip ısırmaya başladım. Çiçek elleriyle kalçalarını ayırmış, yarağımı alttan vuruşuma katılıyor, daha derine girmemi sağlıyordu. Beş dakika bile geçmemişti ki, yine bağırmaya, çığlıklar atmaya başladı. “Vur kocacığım. Ahhhh. Sok. Döv amımı yarağınla. Ahhhh. Vur aşkım. Sik beni. Evet böyle. Ölürüm yarağına Mesut. Ohhh. Sik erkeğim. Evet böyle. Hep sik beni erkeğim. Sok. Ufff. Harika sikiyorsun. Her zaman sik beni böyle. Ohhh!” diyordu.

Çiçek yeniden titremeye başladığında gözleri irileşti ve ağlamaklı sesler çıkartmaya başladı. Sonra külçe gibi üzerime yığılıp kaldı. Amı yine somuruyordu yarağımı. Gerçekten de harika bir şeydi bu. Kimse o güne kadar ağzıyla bile bu kadar güzel emmemişti yarağımı. Çiçek için bulunmaz bir artıydı bu; farkında olduğunu da sanmıyordum.

Titreyen vücuduyla üzerimde öylece kaldı bir süre. Sonra kendini yeniden yatağa attı. Yarağımı gövdesinden tutup sıktı, “Ufff. Tanrım ne kadar çabuk geliyorum ya! Şu canavarın içimde dans edişini adam gibi yaşayamadım ya! Ay, deli olacağım. Kendimi tutamıyorum!” dedi. “Benim suçum yok!” dedim. “Tabi canım, senin suçun yok. Yarağı marketten mi aldın? Senin değil mi bu kazık?” dedi. “Baksana Ablası, ne kadar masum duruyor!” dedim. “Uf yavrum masuma bak! Amımı dağıttı hıyar. Kolumu soksam girecek. Ağzı bardak ağzı gibi açıldı. Yalama olacak neredeyse!” deyip, doğruldu, yeniden kafasına bir öpücük kondurdu ve yataktan kalktı, “İzin verirsen duş alacağım.” diyerek banyoya yürüdü.

Evin planını bildiğim için mutfağa girdim ve kendime bir bardak su doldurdum. Gelip yatağa uzanmamdan kısa süre sonra geldi, kendini yanıma attı, “Amım acıyor!” dedi dudağıma öpücük kondurarak, “İç dudakları kıpkırmızı olmuş. Hiç bu kadar acımamıştı. Sürtünürken yanıyor sanki!” dedi.

Paramı alıp evden çıktığımda saat gece yarısına geliyordu. Siteden hızla çıktım ve kendimi bir bara attım.

[Mesut]

18+ YASAL UYARI:
Ah Bu Töreler Seks Hikayesi sitesi 18 yaşından büyükler içindir! 18 yaşından küçük iseniz
ve bulunduğunuz ülkede Seks Hikayesi okumak kanunen yasak ise, bu siteyi derhal terkediniz!