Benim İlk Genelev Maceram Hüsranla Bitmedi! (15. Bölüm)

Benim İlk Genelev Maceram Hüsranla Bitmedi! (15) (Mesut 26 Y., Aydın / Türkiye)

Ceyda’nın telefonundan konuştuk Gülay’la. Kısa ve netti konuşmamız. “Karşılıklı oturalım, konuşalım.” dedi Gülay. Akşamüzeri buluşmaya karar verdik. Ceyda ile birlikte buluşma yerine gittiğimizde, gerçekten de harika bir kadın bizi bekliyordu. Gülay, sokakta görsem yüzüme bakamayacak, burnu bir karış havada kadın tiplerindendi. İlk anda pahalı ve lüks olduğunu belli ediyordu. Saçlarından ayak tırnaklarına kadar, karikatürlerdeki kadınları andırıyordu. Her şeyi fazlaydı kadının. Dudakları, göğüsleri, kalçaları ve bacaklarıyla, bir ressamın fırçasından çıkmış gibi dikiliyordu masanın yanında.

Ceyda ile öpüştüler ve elini bana uzattı. Sıcak elini avucuma aldığımda ürpermiştim. “Yakışıklı Çocuk!” dedi elimi bırakmadan gülümseyerek, “Vücudunun ısısı parmaklarına vuruyor. Fazla mı heyecanlısınız Mesut Bey?” dedi. O anda aklıma Ülker’in sözleri geldi: (Hiçbir kadının havasına, alımına bakıp aldanma, en havalısının havası yatakta yarağı yiyene kadardır. Ondan sonrası senin kontrolündedir. Ürkek yaklaşırsan edilgen şekle girmiş olursun!) demişti.

Garson geldiğinde Gülay viski ısmarladı. Ben, “Bir duble rakı istiyorum!” dedim. İki kadın da yüzüme baktı bir an. “Viskiyi sevmiyorum. İzin verirseniz rakı içeceğim.” dedim. Gülay garsona rakı da söylerken, Ceyda başını önüne eğip gülümsemekten kendini alamamıştı. Gülay, “Kaç yaşındasınız Mesut Bey?” diye sordu. “Üç ay kadar sonra askere gideceğim.” dedim. “Çok gençsiniz.” dedi. “Bunun bir sakıncası olacağını sanmıyorum!” dedim gülümseyerek. “Kendinize çok güveniyorsunuz!” dedi. “Malıma güveniyorum!” dedim. “Vavvv. Güzel cevaptı. Bu işi ne zamandan beri yapıyorsunuz?” dedi. “Karşı cinsi tanıyacak kadar uzun zamandır bu işi yapıyorum.” dedim. Gülümsemesi bile seks kokuyordu kadının.

“Anladım! Güvendiğiniz malınızla birlikte sizi bir geceliğine kiralamak isterim. Sizce bir sakıncası yoksa?” dedi. “Bu geceyi size severek ayırabilirim! Gördüğüm kadarıyla keşfedilecek çok yeriniz var. Keyifle bu çabayı harcayacağım!” dedim. Gerçekten de kadını sikmek için can atıyor gibiydim. “Bakışlarınızla bunu yapıyorsunuz zaten!” dedi gülerek. “Emin olun, daha fazlasını da yapacağım ve bunu çok seveceksiniz!” dedim. “Harika!” diyerek bir kahkaha attı.

Ceyda’yı işyerine bıraktık. Arabayı parka kilitledim ve Gülay’ın arabasına binip yola koyulduk. Çeşme’ye, otele gidiyorduk. Yol boyunca birkaç telefon konuşması yaptı ve telefonunu kapattı. Beni, parasını verip satın aldığı, biraz sonra kullanıp atacağı bir eşya gibi görüyor olmalıydı. Koltukta yan döndüm ve yüzüne baktım. “Anlat?” dedi kayıtsızca. “Anlatacak olan sensin Gülay! Bana, gece boyu bedenimi ve beynimi paylaşacağım kadını anlat da yabancı kalmayayım!” dedim. “İzmirli, sıradan bir ailenin kızıyım…” diyerek başlamıştı ki, sözünü kestim, “Askerliği nerede yaptın?” dedim. Öyle bir kahkaha attı ki, arabanın içi çınlamıştı.

“Çok güzel bir kadınsın. Çevrende yaşayan, kültürüne ve sosyal yapına uygun birini bulmak için hiçbir eksiğin yokken, şu an neden benimle birlikte olduğunu merak ediyorum?” dedim. “Aramaktan bıktım da ondan! Çevremdeki erkeklerin birçoğunu sınamadım mı sanıyorsun? Kimisinin aklı ödenecek çekte, senette. Kimisininki yarın yapılacak olan ihalede falan. Aklı yarağında olan o kadar az ki, gerçekten aramaktan bıktım!” dedi. “Haksızlık ediyor olmalısın!” dedim. “Yapma Mesut; siktiğin karıların tamamına yakınının iş adamlarının karısı olduğunu biliyorum. Neden kocaları yerine seni tercih ediyorlar dersin?” dedi.

Otele vardığımızda sorun yaşamadan odamıza çekilmiştik. Duş almak için banyoya girdim. Suyu ayarlamaya çalışırken arkamdan geldi. Çıplaktı; gerçekten de hiçbir eksiği yoktu kadının, “Harika görünüyorsun!” dedim. Cevap vermeden vücudunu vücuduma dayayıp, dudaklarıma öpücük kondurdu. Geniş ağzını kaplayan etli dudakları sıcaktı. İki elimle göğüslerini avuçlayıp sıktım. Bir genç kızın el değmemiş göğüsleri kadar diriydiler. Kalçalarımdan tutup kasıklarımı kendine çekerken gülümsedi. Sonra çenemi, boğazımı yalayarak aşağıya doğru indi ve önümde diz çöktü. Yeni uyanmaya başlayan yarağımı gövdesinden kavrayıp kafasına doğru sıvazladı ve zaman geçirmeden ağzına aldı. Taşaklarımı okşarken yarağımı yalıyor, ağzında yok edercesine somurup emiyordu. Kısa sürede kazık gibi olmuştum. Kökünden kavrayıp baktı, “Güzel!” dedi gülümseyerek.

Yarağımı ağzından çıkarttım ve eğilip amını avuçladım. Ayağa kalkıp sırtını bana dönerek banyo duvarına yaslandı. Kalçalarını dikmiş, bacaklarını açmıştı. Elini tükürükleyerek am dudaklarını ıslatırken yarağımı elime alıp yaklaştım. Islak am dudakları arasına yerleştirdim yarağımı ve yavaşça yüklendim. Kafası girmişti ki tiz bir çığlık attı, “Dur!” dedi önümden kaçarak. Setin üstünde duran vücut kreminden eline alıp yarağımı sıvazlayarak her yerine sürdü. Sonra amına sürüp yeniden duvara yaslandı ve kalçalarını geriye verdi. Yeniden amına dayayıp yüklendim.

“Ayyyy. Yavaş. Amımı yırtıyorsun!” dedi. Belinden tutup yarağımı kafasına kadar soktum amına. “Yavaş!” diye bağırdı yeniden. Köküne kadar sokup durdum. Ellerimi uzatıp diri göğüslerini kavradım ve omzuna öpücük kondurdum, “Amın harika bebek!” dedim. “Yırtacaksın, yavaş soksana!” dedi. Yarağımı çıkarıp yeniden yüklendim. Yine aynı çığlığı atmıştı. Kremlenmiş yarağım kayarak girip çıkıyordu, ama Gülay yine tepki gösteriyordu. Umursamaz şekilde yarağımı kafasına kadar çıkartıp sokmaya başladım. “Yavaş. Dur biraz. Gerdin amımın dudaklarını. Ayyyy. Nazik ol biraz!” dedi.

İki elimle belinden kavramış girip çıkıyordum. Gülay bacaklarını iyice açmış, belini çukurlaştırarak amını tabak gibi ortaya çıkartmıştı. Belini bırakmadan kasıklarımla kalçalarını döverek sokup çıkartıyordum. “Ayyyy. Yırttın amımı. Ahhhh. Yavaş sok, acıdı!” diyordu. Kalçalarına her yüklendiğimde çıkan ses banyoda yankılanıyordu. Vurarak sokup çıkartmaya devam ediyordum. Gülay elinin biriyle kalçasını ayırmaya çalışıyor, kendini geriye veriyordu, ama sızlanmaya devam ediyordu. “Yavaş sok. Ayyyy. Dur biraz. Ufff. Canımı yakıyorsun. Ahhhh. Yavaş!” diyordu.

Eğilip yeniden göğüslerine yapıştım ve köküne kadar sokmaya devam ettim. Gülay durmadan sızlanıyor, uyarmaya devam ediyordu, ama umursamıyordum. Siktiğim en güzel amlardan biriydi. Alev gibi yanıyordu kadının amı; makine gibi sokup çıkartıyordum yarağımı. İçinden çıkıp, havluyu yere serdim ve sırt üstü uzandım. Gülay zaman geçirmeden üzerime apışıp, yarağımı am dudakları arasına yerleştirdi ve birden içinde yok etti yarağımı. Kasıklarımız buluştuğunda durdu ve yüzüme baktı. Hiç de acı duyan bir yüz değildi gördüğüm. “Ayı gibisin! Biraz yavaş soksana; zaten yarağın odun gibi!” dedi.

Uzanıp kalçalarını avuçladım ve alttan yüklenerek sokup çıkartmaya başladım. Omuzlarımdan tutunmuş, kasıklarını biraz yukarıya çekmişti. Aramızdaki mesafe yarağımı kafasına kadar çıkartıp sokmama yetiyordu. Alttan vurdukça inliyor, mızıldanmaya devam ediyordu. Elimin biriyle göğüslerini avuçlayıp kendime çektim. Ucunu ağzıma alıp yalayıp emmeye, ısırmaya başladım. “Ayyyy. Yavaş em. Isırdın ucunu. Dur!” diyordu ve bu uyarıları beni tahrik ediyordu. O yapmamamı söyledikçe, ben daha da ağzıma çekiyor, emiyor, ısırıyordum meme ucunu. Birini bırakıp diğerini alıyordum ağzıma. Meme uçları kızarmaya başlamıştı. Alttan vurdukça bacaklarını daha da açıyordu Gülay. Yarağım gerçekten de harika girip çıkıyordu. Vermesini biliyordu orospu.

Üzerimden kaldırdım ve havluyu küvetin kenarına koyup sırtüstü yatırdım. Gülay bacaklarını alabildiğine açmıştı. Bacak arasına girip yarağımı amına kökledim. Yine çığlığı basmıştı. “Ayyyy. Acıyor. Yavaş sok!” diyordu ve ben tahrik oluyordum o söylendikçe. Bacağının birini omzuma alıp yarağımı kazık gibi sokup çıkartmaya başladım. Altımda kıvranıyor, inliyor, uyarı sözcükleri sıralıyordu durmadan. Sonra klitorisini oynamaya başladı. Ben sokup çıkarttıkça gerilen am dudaklarını yarağımın kenarından okşamaya, klitorisini parmaklamaya başladı.

Eğilip dudaklarını emmeye başladım. Elimin biriyle göğüslerini yoğuruyor, koparırcasına sıkıyordum. Parmağını klitorisinden ayırmadan altımda kıvranmaya başlamıştı. “Sok. Daha hızlı sik, hadi. Kökle amıma yarağını. Hadi. Evet böyle. Durma, devam et. Sik beni. Doyur yarağa. Hadi, evet böyle!” diyordu. Resmen kasıklarımla dövmeye başlamıştım bacak arasını. Deli gibi girip çıkıyordum amına. “Vur dibime. Hadi erkeğim. Ahhh. Sik beni. Hadi. Ohhh. Evet böyle. Kökle yarağının hepsini. Sok. Sook. Soook!” diyordu. Elini omzuma atıp beni kendine çekerken kasıklarını yapıştırmıştı. Çığlıkları bütün otelden duyuluyordu belkide. Deli gibi titreyerek, kasılarak geliyordu. Bitsin istiyordum, ama uzun zaman çığlıklarını tutamadı, kasılmaları devam etti. İki eliyle kollarımdan tutmuş, alttan kasıklarını bana itiyordu durmadan.

Sonra bıraktı kollarımı; küvetin kenarında olduğunun farkında bile değildi. İki eliyle boynuma sarıldı ve kendine çekti. Dudaklarına öpücük kondurdum ve çekildim. Hızla çekti kafamı ve yapıştı dudaklarıma. Deli gibi emiyordu dudaklarımı. Dilimi ağzına alıp emiyor, ağzımda dilini dolaştırıyordu. Belinden yakalayıp ayağa kaldırdım. Bir süre daha öpüştükten sonra gevşemiş, bırakmıştı dudaklarımı. Geriye çekilip gülümseyerek yüzüme baktı. Halen kazık gibi duran yarağımı gövdesinden kavrayıp sıktı. Ona, “Duş almaya girmiştim…” dedim. “Ben de!” diyerek baştan beri akan suyun altına elini sürdü ve kolumdan tutup küvetin içine soktu beni.

Yemek için aşağıya indiğimizde akşam ilerlemişti. Ben herzamanki gibi rakı söyledim; Gülay şarap söylemişti. O ara çantasından telefonunun çıkarttı, “Arayanlara bakalım…” dedi. Yemek süresince birkaç telefon görüşmesi yaptı; işle ilgiliydi hepsi. Anladığım kadarıyla erkek kardeşiyle birlikte bir iş yapıyorlardı. Ne iş yaptığını öğrenememiştim, ama merak da etmedim. Kapatmadan önce Ceyda’yı aradı. Ona, bizi tanıştırdığı için teşekkür etti.

Yemekten sonra otelin terasına çıktık ve yeni bir masa kurdurduk. Ben bir bardak daha rakı söyledim. “Hadi bana kendinden söz et!” dedi. “Aydınlıyım.” dedim. Devam etmemi bekler gibi durdu, ama ben sözümü bitirmiştim. Şaşırdığını görünce, “Ne bekliyorsun Gülay? Daha 20 yaşındayım ve bu şehri yeni keşfetmeye çalışıyorum. Bacak aramdakinden başka sermayem yok. Ne anlatayım istiyorsun?” dedim. Kahkahayla güldü; uzanıp elimi okşadı, “Sevimli ve sempatik birisin!” dedi gözlerime bakarak, “Olduğun gibi görünmen diğer bir artın.” dedi. Suya sabuna dokunmadan sohbetimizi sürdürdük. Rakı bittiğinde kalktık. Saat neredeyse iki olmuştu.

Odaya vardığımızda üzerimdekileri özenle çıkartıp ayakta sevişmeye başladık. Yatağa bile girmemiştik. Orta yerde duran sehpanın üzerine yatırıp, yarağımı soktuğumda, amı banyodakinden daha da genişti, ama Gülay yine sızlanmaya devam ediyordu. Ayağa kaldırıp arkadan soktum yine. Bir eliyle masaya tutunmaya çalışırken, diğer elinin parmaklarını klitorisine atmıştı. Uzun zaman ayakta siktim; titreyerek ve çığlık atarak boşaldığında, dizlerinin bağı çözülmüş ve kendini bırakmıştı. Halının üzerine oturup yerde sere serpe yatışını izledim. Uzanıp saçlarımı okşadı; dudaklarına öpücük kondurdum.

Duştan döndüğümde yatakta uzanıyordu. O ara kapı çaldı. Belimdeki havluyla kapıyı açtım. Garson servis arabasıyla içeriye süzüldü. Masanın üzerine birkaç tabak yiyecek ve iki bardak içki bıraktı, çıkıp gitti. Bana rakı, kendisine de yine viski söylemişti. Garsonun gitmesiyle yattığı yerden kalkıp masaya geldi. Rakıya su koyup, buz ilave etti ve çalkalayıp bana uzattı. Bir yudum alıp bardağı masaya koydum. Çatalla ağzıma yiyecek uzatırken gülümsüyordu. İlk tanıştığımızdaki mesafeli tavırlarından eser kalmamıştı. Sıcak ve yakın durmaya çalışıyordu. Oturmamıştım; o da ayaktaydı. Viskisinden bir yudum aldı ve odada dolanmaya başladı. Gerçekten de tay gibi karıydı Gülay. Uzun ve gür saçları beline kadar geliyordu. Arkadan kalçaları sikilmek için yaratıldığını anlatıyor gibiydi. Durmadan sikebilirdim bu kadını.

Pencereye doğru gidip durdu. Arkasından yaklaşıp beline sarıldım. Kalçalarını ölü yarağıma doğru bastırırken, başını omzuma dayamıştı. Uzaktan geçen gemilerin ışıklarıyla parlıyordu deniz. Titreyen yüzeyde oluşan yakamozlar milyonların dans edişini sergiler gibiydi. “Burayı seviyorum!” dedi. “Ben ilk kez geliyorum.” dedim. “Her şey seçkindir burada. Çeşme’de her şeyin en güzelini bulabilirsin.” dedi. Beline sıkıca sarıldım, “Kadın için geçerli. En güzel kadınla buradayım ve keyfim yerinde!” dedim. “Canımsın!” diyerek saçlarımı okşadı. Sonra kollarımın arasından sıyrılıp masaya gitti. Arkasından gittim. Rakı bardağını uzattı yine. İçtikten sona yine ağzıma bir parça yiyecek koydu. İzin isteyip banyoya yürüdü.

Pencereye gittim yeniden. Çeşme’nin çanağının sol tarafını kaplayan marinalardaki yatların her birinin ayrı renk ışığını izledim. İki yıl kadar önce hayalini bile kuramadığım bu güzelliğin içinde, yine iki yıl önce sokakta gördüğümde yalnızca iç geçireceğim ve asla ulaşamayacağım kadar güzellikteki bir kadınla birlikte olduğumu düşündüm. Birden Ülker geldi aklıma. Beni bu dünyanın içine çeken, bu dünyanın insanlarıyla nasıl yaşayacağımı tüm ayrıntısıyla anlatıp öğreten kadını düşündüm. Neredeydi acaba?

Dönüp rakı bardağını aldım ve içtim. O ara Gülay banyodan çıkıyordu. Vücuduyla Ülker’e bin basardı belki, ama kişiliğiyle kaç para ederdi bu kadın, bilemiyordum. Gülümsemesi dudaklarında yayılarak yanıma geldi ve sarılıp dudağıma öpücük kondurdu, “Biraz uyuyalım mı hayatım? Saat neredeyse 4 olacak!” dedi.

Sabah uyandığımda Gülay’ı pencerede dışarıyı seyrederken gördüm. Kalkıp hemen duşa girdim. Çıktığımda masada kahvaltı vardı ve Gülay çoktan oturmuştu. Meyve suyunu içtim ve kendime bir bardak çay doldurdum. Neşeli görünüyordu, “İyi uyudun mu?” diye sordu. “Ölü gibi uyudum!” dedim. “Ben de kendimi bilmez şekilde uyumuşum. Akşam üzerimden sanki bir buldozer geçmiş gibi de yorgunum!” diyerek kahkahayı patlattı.

Kahvaltıdan sonra yola çıktık. Öğle olmak üzereydi. “Bir programın var mı?” diye sordu. “Beni eve bırak. Sana kahve ısmarlamak istiyorum!” dedim. Nedenini sormadan kabul etti. Park yerinden arabamı aldım; beni takip etti.

Eve vardığımızda mutfağa girdim ve kahveleri hazırlayıp geldim. Gereksiz sohbet ederek kahvelerimizi içmiştik. Gitmek için ayağa kalktığında yerimden kımıldamadım. Yanıma gelip eğildi ve dudağıma öpücük kondurdu. Kolundan tutup yere çökerttim. Elini pantolonumun üzerine getirip bıraktım. Uyanmaya başlayan yarağımı sıkarak yüzüme baktı ve “İstiyor musun?” diye sordu. “Evet!” dedim kafasını yarağıma bastırarak. “Amımın dudakları kıpkırmızı olmuş; gece boyu acısını hissettim. Sabah söyleyecektim ama vazgeçtim!” dedi pantolonun üstünden yarağımı okşarken, “Ama gerçekten de istiyorsan yapalım.” dedi. “Görevimi yerine getirdiğimden emin olmak istedim!” dedim. “Harika bir gece geçirdim. Fazlasıyla yerine getirdin!” dedi ve kalktı. 2000 Lira vermişti. Arabasına kadar eşlik ettim. Arabasına binerken yine uzanıp dudağıma öpücük kondurdu ve sessizce gitti.

Eve girdiğimde telefon çalıyordu; tanımadığım bir numaraydı. Kesin yeni bir müşteriydi ve hiç de taşıyacak durumda değildim. Ne yalan uyduracağımı düşünerek açtım telefonu. Arayan Ülker’di. Sesini duyduğumda iliklerime kadar titremiştim. Neden olduğunu bilmediğim bir ürperti kaplamıştı tüm vücudumu. Neler yaptığımı sordu. “Hiç, ortalık yerde dolaşıyorum…” dedim. “Bugün bir planın var mı?” diye sordu. Günleri karıştırmıştım, “Bugün Çarşamba mı Ülker?” dedim. “Evet!” dedi kahkaha atarak. Neşesinin yerinde olduğunu hissettiğimde nedense rahatlamıştım. “Buluşalım mı?” dedi. “Ne demek buluşalım mı ya? Neredesin Sen?” dedim. “Bana rakı ısmarlayacak mısın?” dedi. “Sana rakı değil, tüm İzmir’i ısmarlarım!” dedim. Bir an sustu; derinden soluduğunu duyuyordum. “Hadi bana gel!” dedi.

Eski evimin kapısına geldiğimde akşam olmak üzereydi. Beni kapıda karşılamıştı; hala güzel, dimdik ayaktaydı Ülker. Birbirimize deli gibi sarıldık. Dakikalarca öylece kaldık. Sonra kendini çekti ve yüzüme baktı. İki elinin arasına aldığı yüzümü okşadı ve dudağıma öpücük kondurdu, “Canım, iyi misin?” diye sordu. “Evet, iyiyim…” dedim. Biraz sonra Ülker’in arabasıyla yola koyulmuştuk. “Neler yapıyorsun, anlat bakalım!” dedi. “Neden aramadın Ülker?” diye sordum. “Aradım ve birlikteyiz! Şimdi bunu boş ver ve kendinden söz et!” dedi. Kısaca anlattım. Ev aldığımı söylemedim; kazancımla ilgili kısa cümleler kurdum. Bankada param olup olmadığını sordu. Az miktarda olduğunu söyledim. “Kadınlarla aran nasıl?” dedi. “Hepsi de birbirinin aynısı! Dudaklar, göğüsler, am, bacaklar; hepsi bundan ibaret. Fazlalığı olanı görmedim!” dedim. “Profesyonel bir cevap!” dedi gülerek.

Tanımadığımız bir lokantaya gittik. İkimiz için de yabancı bir yerdi. Siparişleri verdikten sonra gözlerimiz birbirini buldu. Elimi uzatıp elini tuttum, “Sen neler yapıyorsun?” dedim. “Her zaman yaptıklarımı; hiçbir şey değişmedi. Bu akşam hiç konuşmayalım Mesut, olur mu? Konuşup büyüyü bozmayalım!” dedi. “Tamam!” dedim elini okşayarak.

Ülker’le neşe içinde yemeğimizi yiyip, içkimizi içtik ve kalktık. Arabaya binip eve geldiğimizde, ikimiz de içkinin tesiriyle yalpalıyorduk; sarhoş olmuştuk. Yol boyunca birkaç kez kaza tehlikesi atlatmıştık, ama umursamadık. Ülker içeriye girer girmez kendini yatağa attı ve sızıp kaldı. Üzerindekileri çıkartmaya çalıştım, ama beceremedim. Hayatımda ilkkez içki beni bu kadar rahatsız ediyordu. Ben de aynı şekilde yanına uzandım; uyuyup kalmışım.

Sabah uyandığımda yatakta yalnızdım. Başım çatlayacak gibi ağrıyordu. Soda ve ayran içmeliydim, ama evde olduğundan emin değildim. Mutfağa girdiğimde, masanın üzerinde not gördüm: “Günaydın Çocuk. Çıkarken seni uyandırmak istemedim. Geçmişteki gibi yine çok sevimli uyuyordun. Sarılıp yatmak en güzeliydi seninle. Kendine iyi bak Çocuk. Şu an başın ağrıyor, biliyorum: Dolapta soda ve ayran var; onları iç. Hoşça kal!” diyordu.

Soda ile ayranı karıştırdım ve oturdum. Telefonu açtım. Birkaç arayan vardı; Ayşe aramıştı iki kez. Ayşe’yi aradım, ama telefonu kapalıydı.

[Mesut]

18+ YASAL UYARI:
Ah Bu Töreler Seks Hikayesi sitesi 18 yaşından büyükler içindir! 18 yaşından küçük iseniz
ve bulunduğunuz ülkede Seks Hikayesi okumak kanunen yasak ise, bu siteyi derhal terkediniz!