Beyaz Hatun! – (6. Bölüm)

Beyaz Hatun! (6) (Omar 34 Y., İstanbul)

Günler böyle geçip gidiyordu. Temmuz ayına girmiştik ve havalar iyice ısınmıştı. İşime olan odağımı da kaybetmiştim ve Gülriz ablanın beni sürekli kayırmasından dolayı çalışasım yoktu. Ancak bu kadar fazla yatmam, izne çıkmam, yatakta kalmam diğer işçilerin gözüne batıyordu. Gülriz abla elbette eli kolu uzun bir kadındı, ama onun da yapabileceği şeyler sınırlıydı. Eğer bu durum, üst kademeden birisinin kulağına bir şekilde giderse ve soruşturma başlatırlarsa başımız cidden ağrıyabilirdi. O yüzden de dikkatli davranmakta fayda vardı.

Yine bir akşamüstü işi sonlandırmış, duşlara doğru giderken Gülriz abla beni çağırdı. Yanına gittim, terliydim, elimi yavaşça kalçasına atıp sıktım. Gülümsedi ama sadece 10 dakikamız vardı. Birazdan duşunu alan işçiler yemekhaneye ve kafeteryaya doluşacaktı, dolayısıyla da buralar insan dolacaktı. “Hadi bakalım yine iyisin, sana bir fırsat buldum!” dedi. Yüzüne bakarak, “Nedir fırsat?” diye sordum. “Şantiyenin hissedarlarından birisinin Çeşme’deki yazlığına yeni bir müştemilat binası yapılacakmış. O yüzden de şantiyedeki birkaç işçi, çalışmak üzere oraya gönderilecek. Ben de senin adını bir şekilde listeye sokacağım, ama bu iş için para yediriyorum birilerine. Bana bak, oraya gidip de orada takılacak, söğüşleyecek, yanında kalacak bir kadın bulamayıp da buraya dönersen seni mahvederim, tamam mı? Bir ay kadar süren var, ne yap et orada kalmaya çalış. Bu arada da 500 Dolar borçlusun bana şimdiden!” dedi ve gülümsedi.

Yapacak bir şey yoktu, bir de orada şansımı deneyecektim. Burada Gülriz ablanın ayarladığı kadınlardan ayda 200-300 Dolar para kazanıyordum, ama maalesef bu kazanç, benim hayallerimi gerçekleştirmek için yeterli miktarda değildi. Daha fazlası lazımdı, dahası lazımdı…

4-5 gün içerisinde gerekli izinler, duyurular yapıldı ve oraya gidecek 10 işçi açıklandı. İçlerinde ben de vardım. Bir gün izin verildi, valizlerimizi topladık ve yola koyulmak üzere beklemeye başladık. Ne de olsa en azından 1 ay boyunca Gülriz ablayı göremeyecektim, ki planladığımız gibi orada bir kadın bulursam bu süre uzayabilecekti. O yüzden gitmeden önce sevişmek istemiştim, ama patronun gönderdiği adamlarla birlikte sürekli şantiyede oraya buraya gitmemiz gerekmişti gerekli izin ve evrak işleri için. Maalesef sadece çıkmadan 20-25 dakika önce vedalaşmak için verilen sürede gidip sarılmış, biraz da kalçasını okşayabilmiştim. “Merak etme, ne olursa olsun canını yakmak için yanına geleceğim yine!” diye fısıldadım kulağına. O da çaktırmadan pantolonun üstünden sikimi sıkarak, “Hele bir gelme! Mesajlaşırız yine!” dedi ve gülümsedi.

Patronun gönderdiği bir otobüse doluştuk. 45 kişilik otobüste sadece 10 kişi olduğumuz için herkes rahat rahat yayılabildi. Akşam yola çıktığımız için, tüm gece boyunca rahatça uykumu alabildim ve sabah saat 6:30 gibi Çeşme’ye gelmiştik. Türkiye’de İstanbul dışında bir yeri ilk kez gördüğüm için, ortalığa şaşkın şaşkın bakıyordum. İnşaattan ve İstanbul’un genel yaşamından çıktıktan sonra burası aşırı rahat gelmişti. Sokakta kadınlar bikinileriyle rahat rahat dolaşıyor, çok daha rahat hareket ediyordu. Gayet özgür ve modern bir yerdi.

Geldiğimiz malikane ise çok büyük ve güzel bir yerdi. Hatta o kadar büyüktü ki, bu müştemilat sırf orada yazın çalışan hizmetlilerin kalması için ekstradan yapılıyordu. Müştemilat yapılana kadar bize evin içindeki bir oda ayrılmıştı. İçeriye koyulan 5 tane ranzanın olduğu genişçe bir odada yatacaktık. Tabii evin içinde olmak demek, evdekilere daha da yakın olabilmek demekti. Bu şansı iyi değerlendirmem gerekiyordu.

O gün, gün boyunca çalıştık. Zaten kaba bir şekilde temeli atıldığı için yapacağımız iş daha azdı. Ben evin içindeki kızlardan birisine yanaşırım diye düşünürken, piyango yan villadan çıkmıştı. Biz biraz rahat davranıyorduk çok fazla işimiz olmamasına ve çok süremiz olmasına rağmen. Zaten patron da çok fazla başımızda durmayıp, tatilin ve diğer işlerinin başına dönmüştü.

Oraya gelmemizin üstünden 3 gün geçmişti. Yine bir öğlen, güneş tepeye çıktığında üstümdeki tişörtü çıkarttım ve sadece şortla, oradaki ağaçların dibine oturdum. Bir yandan dinlenip, bir yandan etrafı keserken yan villanın havuzunun başındaki şezlongda yatan bir hatun gördüm. Daha sonra öğrendiğime göre 41 yaşında olan bu hatun en fazla 30 gösteriyordu. Yaklaşık 1.70 boyunda, zayıf, esmer bedeni, dik ve yusyuvarlak büyük memeleri, dolgun ve çıkık kalçası olan, her halinden bakımlı, spor yapan ve zengin bir kadın olduğu belli olan birisiydi.

Kadını kesmeye başladım, gözünde güneş gözlüğü vardı, ama benim ona baktığımın farkında olduğunu anlamıştım. Hafif bir gülümseme vardı dudağının kenarında. O da benimle oynamak istiyor gibiydi. Bir süre sonra kalktı, yüzüstü döndü. Bikinisini düzeltmek için bikininin alt kısmından parmaklarını sokarak ileri geri yaptı. Kalçasını daha fazla görme imkanım olmuştu bu sefer. Zaten üstünde boyundan bağlamalı ve ufak siyah bir bikini üstü ve kalçasının yarısını zor kapatan bir siyah bikini altı vardı. Yüzüstü dönerek yattı, kalçalarını hafifçe sallayarak uzanmaya başladı. Ben de öyle o güzel, düzgün, büyük kalçalarına bakıyordum.

Aklıma bir plan gelmişti. Villanın bahçesinde dolaşırken yanlışlıkla onun bahçesine geçer gibi yan kapıdan bahçeye girdim. Bahçede boş boş dolaşıyormuş, kaybolmuş gibi yaparak da bir anda önüne çıktım. Beni görünce doğruldu. Yüzünde hem şüpheci, hem de muzır bir tavır vardı. “Buyurun?” dedi. Gülümseyerek, “Özür dilerim, yan villadaki müştemilatın inşaatında çalışıyorum. Burada daha yeni geldim ve etrafı gezmek isterken sanırım yanlış kapıdan girdim. Kayboldum da diyebiliriz.” dedim. Gülümsedi, “Evet, kaybolmuşsunuz.” dedi. Ayağa kalktı, kadının her davranışında kendine güvenen ve asil bir davranış vardı.

“Nasıl özür dileyebilirim?” dedim. “Aman, ne özürü? Yanlışlık olmuş işte!” dedi. Yanıma geldiğinde o güzel ve büyük memelerinin ne kadar hoş olduğunu görebildim. 40’lı yaşlarını geçmesine rağmen (biraz da estetik cerrahi harikası ile) gram sarkmamış memelere sahipti. Elini tutup, görebildiğim filmlerden apardığım birkaç numarayla kibar olabilmek için elini zarifçe öptüm. “Omar, ben.” dedim. Gülümsedi ve “Sedef, ben.” dedi. Bu kadar rahat olmamın sebebi, günlerin yavaş yavaş bitiyor oluşu ve benim her halükarda kaybediyor oluşumdu. Eğer burada bir kadın bulamaz da inşaata dönersem, hem durduk yere 500 Dolar ödemem gerekecekti, hem de Gülriz ablanın ayrıcalıklı davranışından mahrum kalacaktım. Burada ise şikayet edilirsem, yine işsiz kalacaktım. Yani her iki durumda da işsiz kalacaktım.

Bir süre baktı, ikimiz de bu oyunu devam ettirmek istiyorduk. “İnşaat işçisisin demek? İç dekorasyondan ve yapıdan da anlar mısın?” dedi. Gülümsedim, “Evet, estetik zevkim fena değildir.” dedim. Güldü ve “İçeride bir problem var, ama burada her zaman bunları çözecek kişileri bulamıyoruz. Bakmanı rica edebilir miyim?” dedi. Ben de, “Tabii ki, şu an yalnızca görebilirim, ama mesaim bitince gelip çalışabilirim.” dedim. Güldü ve önüme geçerek içeriye girdi. Her adımda biraz sallanan kalçalarını izleye izleye onun peşinden ben de girdim.

Bodruma doğru indik ve içerideki rutubet kapmış duvarları, yıkılmış döşemeleri ve çürümüş dolapları gösterdi. “Geçen sene çok fırtına oldu, aptal hizmetçilerden birisi de havalandırma camlarını açık unutmuş. Neredeyse 1 seneye yakın sular altında kaldı burası.” dedi. İçerisi gerçekten harap gözüküyordu. “Yapabilir misin?” dedi. Ben de, “Elbette, biraz zor olur ama yaparım.” dedim. Tabii bu kadın zengin, akıllı, bilgili birisiydi, öyle direkt kucağıma atlayacak bir şey yoktu. Belki de sadece ufak bir oyun oynamak istemişti. “Yalnız buranın işi öyle çabuk bitmez. Yani mesaiden arttırdığım vakitlerle buraya gelsem, en az 2 ayı bulur yine de.” dedim. “Ben Mert ile konuşurum.” dedi. Mert dediği kişi, bizi buraya müştemilat için getiren hissedardı. İsmiyle hitap edebildiğine göre aralarının çok iyi olması muhtemeldi.

Bodrumdan çıktık, “Biliyor musun, ben de mimarım.” dedi. Açıkçası ön yargılı davranmıştım, onun koca parası yiyen bir kadın olduğunu düşünüyordum ki, o da aklımı okuyormuş gibi, “Sanırım sen beni para yiyen, zengin kocası olan kadınlardan sandın?” dedi ve sonra cevap vermemi beklemeden kahkahayı patlatarak, “Hahahahah! Üzülme, çoğu kişi böyle sanıyor, artık alıştım. Ancak bu doğru değil. Bu gördüğün villa da dahil buradaki birçok yerin projesini ben çizdim.” dedi.

Hayran olmuştum. Hem zeki, hem güzel, hem çekici, hem de tuttuğunu kopartan bir kadındı. 20 dakika kadar onun evinde sohbet ettikten sonra dışarıya çıktık ve ben işimin başına döndüm. Sanırım garip duygular hissediyordum bu kadına karşı. Önceleri, sadece becereceğim ve parasını alacağım bir hatun olarak görmüştüm, ancak sonraları yavaş yavaş beni etkisi altına almaya başlamıştı.

Akşam saat 18:00 gibi paydosu yaptıktan sonra herkes kendi haline çekildi. Buranın iyi tarafı da buydu. Şantiye gibi kısıtlı imkanlar yoktu. Kimisi sahile gidiyordu, kimisi odaya çekiliyordu, kimisi bara diskoya gidiyordu, kimisi çarşıya gidiyordu, dolayısıyla gözden uzun saatler kaybolman pek sorun olmuyordu. Ben önce hemen duşa girdim, iyice temizlendim, sonrasında da temiz kıyafetlerimi giyip parfüm sıktım. Bu kadar hazırlanmamın sebebini ben de çözememiştim. Garip bir şekilde, bir içgüdü gibi yapıyordum bunları.

Çıktım evden, yine yan bahçe kapısından onun evine geçtim ve camlı sürgülü kapıyı tıklattım. Üstünde bol bir tişört, altında da kısacık bir şortla kapıyı açtı. Gülümseyerek beni içeriye aldı, ama dediğim gibi ayrıntılara dikkat eden, insanın açıklarını çok iyi yakalayan bir kadındı, neticede mimardı, ayrıntı onun her şeyiydi. Hemen daha ilk cümlemizde 2 farklı açık buldu. “Sana da iyi akşamlar, ama alet çantan nerede ve onarım için biraz fazla özenli giyinmemiş misin?” dedi.

Önce kıvırmaya çalışmak için birkaç bahane bulmaya çalıştım, ama hem Türkçemin yetersizliğinden hem de yalan bulamamaktan dolayı durup kaldım. O sırada beni daha fazla şaşırtan bir şekilde Fransızca olarak, “Söyleyecek bir şey mi bulamadın?” dedi. Nereli olduğumu konuşma içerisinde söylemiştim ve ülkemin resmi dillerinden birisi olan Fransızcayı sular seller gibi konuşuyordu. Fransızcaya geçince daha da rahat konuşmaya başladık. “Açıkçası müsait olup olmadığınızı sormaya gelmiştim. Belki ilk günden çalışmamı istemezsiniz diye.” dedim. Gülerek, “Benim için bir mahzuru yok. Hemen başlayabilirsin.” dedi.

Mecburen geri döndüm, takım çantamı aldım ve geriye geldiğimde beni yine aynı yerde karşıladı. “Ha bu arada…” diyerek arkasına dönüp komodine eğilerek cüzdanını aldı. Tabii bu sırada dar siyah kot şortu iyice yukarıya çekildi ve kalçalarının alt kısımları meydana çıktı. Bir miktar para çıkartarak, “Şu anlık bu kadar var yanımda, çarşıya çıkınca biraz daha çeker tüm paranı öderim. İşçiye parasını önceden vermek gerekiyor.” dedi. Gülümsedim, “Para istememiştim sizden!” dedim. “Aaa öyle şey olmaz! Seni bedavaya mı çalıştıracağım? Elbette hakkını alacaksın!” dedi. Gülümseyip, teşekkür ederek bodruma indim.

Tabii hayallerimdeki gibi değildi, neticede bir porno filmi değildi bu. Aşağıya gelecek, ben çalışırken yanlışlıkla olmuş gibi sikime elini atacak ve aramızda yakınlaşma olacak değildi. Ben aşağıda çalışırken, o da üst katlarda kendi işiyle uğraşıyordu. Sadece yarım saatte bir gelip bir ihtiyacım olup olmadığını soruyordu. Yaklaşık 1.5 saat kadar çalıştıktan sonra toparlandım. Evin içinde birazcık gezecektim. O bana yaklaşmamıştı, ama ben biraz işin içine heyecan katacaktım. Eğer yakalanırsam da tuvaleti aradığım bahanesiyle işin içinden çıkacaktım.

Evi 2 katlı sanıyordum, ama ara tavan katı basık olsa bile aslında 3 katlı triplex bir evdi burası. Koridorlarda bir sürü tablo, her koridor köşesinde ise mutlaka bir heykel ya da büst vardı. Gerçekten zevkli, rafine ve kültürlü bir kadındı doğrusu. Koridorlarda ışık yoktu veya çok az vardı. Üst kata çıktığımda ise bir odadan içeriye ışık sızdığını gördüm. Aralıktan yavaşça içeriye göz attım. Karanlık koridor içerisinde beni görmesi imkansızdı. Zaten arkası dönük bir şekilde, çalışma masasında laptop ile bir şeylerle uğraşıyordu.

Onu orada 5 dakika kadar izledim ve sonra tekrardan bodruma indim. Zaten Sedef de 10 dakika sonra nasıl olduğumu sormaya geldi. 2 saat civarı çalışmıştım, günün de yorgunluğu vardı ve yine de hızlıca epey bir yeri halletmiştim. Kollarımı okşayarak, “Yoruldum epey ama iyi ilerledim.” dedim. Etrafa hayranca göz atarak, “Evet, ben de bu kadarını beklemiyordum. Hadi gel, birer şarap içmeyi hak ettik!” dedi. Bu sefer o sessizce dolaştığım koridorlarda rahatça dolaşıyordum. Yine o havuza açılan büyükçe salon ve salona bağlı olan mutfağa geçtik.

Şarap çıkarttı, kadehlere koydu ve yanma geldi. Terli olmamdan ve biraz da üstümün pis olmasından dolayı koltuklara oturamıyordum. Beni ayakta görünce, “Otursana.” dedi. “Terliyim, üstüm de pis biraz. Duş alıp gelsem iyi olacak.” dedim. Gülerek, “Saçmalama, öyle şeylere takan veya öyle şeylerden rahatsız olan birisi değilim.” diyerek beni adeta iterek oturttu. Biraz sohbet etmeye başladık, mimari üzerine konu açılınca hemen üst kata çıktı ve küçük bir kız çocuğu sevinciyle laptopunu alıp getirerek, “Bak, bunlar yeni projem için tasarladığım binaların ilk taslakları.” diyerek gösterdi.

Bana doğru eğilip konuştukça o kadar müthiş bir koku geliyordu ki, ne dediğine bile odaklanamıyordum. Birkaç dakika sonra, “Dinlemiyor musun sen beni?” dedi. Şarabın da vermiş olduğu rahatlıkla, “Dinlemek istiyorum ama kokun beni cezbediyor.” dedim. Gülümsedi ve “Parfümden anlıyorsun demek.” diyerek bana doğru iyice yaklaşıp geri çekildi. Çıldırtacaktı bu kadın beni. Üstüne çullanıp, altıma almamak için kendimi zor tutuyordum. Ona bakarak, “Hiç mi korkmuyorsun benden? Hiç mi çekinmiyorsun?” dedim. Gülerek, “Yoo, niye çekineyim ki? Bana zarar verecek olsan 2 saattir evimdesin, çoktan yapardın değil mi? Öyle bir adama benzemiyorsun.” diyerek bacağıma hafifçe dokundu.

Şarap doldurdukça konu daha farklı yerlere gidiyordu. Konu yavaştan ikili ilişkilere gelince, “Zengin olduğumu görünce bunun bana ait olamayacağını düşündün. Para yiyen bir kadın olarak, sana da para yedireceğimi düşündün, değil mi?” dedi. O kadar rahatlamıştım ki, resmen yalan söyleyemiyordum. Ona aslında Nijer’den buraya gelme maceramı tane tane anlattım. O anın cesareti ve rahatlığıyla yaptığım bu işi muhtemelen ayık kafayla asla yapamazdım. Anlatırken beni sanki bir psikologmuş gibi ciddiye alarak, hiç yargılamayarak dinledi.

“İşte böyle… Ülkemdeki fakirlikten çok sıkılmıştım, kendimi kurtarmak istiyordum ve böyle bir yol izledim. Amacım da burada para biriktirip Avrupa’ya gitmek ve hayatımı kurtarmaktı. Bu sebeple de zengin bir kadın olarak senin paranı birazcık alabileceğimi düşündüm.” dedim. Güldü ve “Aslında bu anlattığın tarzda yaşayan insanları tanıyorum. Zengin çevrelerinde azımsanmayacak kadar vardır, ama benim pek tarzım değil, yani o şekilde bir ilişki yaşamak için erkek tutup para ödemek!” dedi.

Parmaklarına baktım o an, ama yine benden önce davranarak, “Evli miyim, diye mi kontrol ediyorsun? Eğer öyleyse, değilim!” dedi. Tabii ona direkt olarak, (Evli değilsin, buna da karşısın, o halde nasıl ilişkilerden hoşlanıyorsun?) diye soracak kadar da rahat değildim. Onun yerine, “Pekala… Zaten benim aklımdan geçen her şeyi okuyorsun, konuşmama gerek yok.” dedim. Gülüştük.

Ona, “Bak, ben senin kadar okumuş, kültürlü, görgülü, eğitimli bir insan değilim. Ancak sana karşı da diğer kadınlara baktığım gibi baktığım için çok utanıyorum. Sen gerçekten hayatımda tanıdığım en güzel, naif, sempatik insanlardan birisisin!” dedim. Gülümsedi ve teşekkür etti. Yavaşça ona doğru eğildim ve “Keşke seninle…” diyebildim, ama devamını getiremedim…

[Omar]

18+ YASAL UYARI:
Ah Bu Töreler Seks Hikayesi sitesi 18 yaşından büyükler içindir! 18 yaşından küçük iseniz
ve bulunduğunuz ülkede Seks Hikayesi okumak kanunen yasak ise, bu siteyi derhal terkediniz!