Köyümüzün Amcıkları, İzmirin Amcıkları… (57) (Harun 22 Y., İzmir)
Yine de Elçin’in bu teklifine, “Yok, kalsın, istemiyorum!” dedim. Gülşen hanımı sikmeyi çok arzulamama rağmen kendime hakim olmalıydım…
İmzalar atıldı, işlemler bitti, tapuyu ve sair evrakı aldım. Tapu dairesinden üçümüz birlikte çıktık ve otoparka yürüdük. Gülşen hanım yine koluma girdi. Otoparkta Elçin bizimle vedalaşırken giderayak avucuma tükenmez kalemle şifresini yazıp, “Fikrini değiştirirsen teklifim halen geçerli!” diyerek göz kırptı ve arabasına bindi, gitti.
Biz de benim arabama binip otele doğru hareket ettiğimizde, Gülşen hanım merakını daha fazla gizleyemedi ve “Avucuna ne yazdı? Ne teklifi?” diye sordu. “Önemli birşey değil!” diyerek geçiştirmek istedim. Ama Gülşen hanım, “Eğer Elçin hanımla özel bir işin, ne bileyim, randevun falan varsa sana mani olmayım, ben taksiyle de dönebilirim otele!” dedi.
Elçin’in lüzumsüzlüğü beni sıkıntılı bir duruma sokmuştu. Ne diyeceğimi düşünürken, Gülşen hanım, “Mevzu anlaşıldı! Beni taksi durağında indir lütfen! Sana da Elçin hanımla iyi eğlenceler diliyorum!” dedi. Ses tonunda büyük bir hayal kırıklığı, kıskançlık ve sitem vardı.
Gülşen hanımın bu stresli hali ‘Tercih Edilmeme’ korkusundan kaynaklanıyordu. Bu psikolojideki kadınları elde etmek için pek bir çaba harcamaya gerek yoktu. Ben bir adım yaklaşsam, Gülşen hanımın bana iki değil on adım birden yaklaşacağından ve kendiliğinden altıma yatacağından adım gibi emindim. Ama mantığımı dinleyip, suya sabuna dokunmadan bu sıkıntılı durumdan kurtulmalıydım.
Avucumu açıp (Şifreyi) gösterdim ve “Elçin hanımın Villasının giriş şifresi! Elçin hanım sizi potansiyel bir müşteri olarak görmüş. Kendisinin tüm gün İlçede işi olduğundan, size Villasını göstermemi ve sizi satın almaya ikna edersem de bana yüklü bir komisyon vermeyi teklif etti. Fiyatı aşırı yüksek söyleyip sizi kazıklayacak. Ben tabii kabul etmedim. Olay bundan ibaret!” dedim.
Gülşen hanım rahatlamıştı, yanağıma bir öpücük kondurup, “Benim menfaatimi düşündüğün için teşekkür ederim canım! İnan bana, bu dünyada senin gibi dürüst, saf ve romantik erkek pek kalmadı! Zaten şu anda Villa falan alacak modda değilim, önce şu başımdaki boşanma meselesini halletmem gerek!” dedi.
Ben tam tehlikeli sulardan çıktım diye sevinirken, “Ama yine de merak ettim, Villası güzel mi? Gidip bakabilir miyiz?” dedi. Kadın sanki inadına üstüme üstüme geliyordu. “Tabii ki!” deyip, U-Dönüşü yaptım ve Villaların olduğu köye sürdüm arabayı…
10 dakika sonra Elçin’in Villasının önündeydik. Arabadan inmeden, “İşte burası!” diye gösterdim. Gülşen hanım, “Dıştan harika görünüyor, hadi içerisine de bakalım!” deyince arabadan indik, girdik içeri…
“Elçin hanım burasını hem evi olarak kullanıyor, hem de müşterilere Örnek Villa olarak gösteriyor!” diyerek alt katı gezdirdim. Gülşen hanım herşeyi çok beğendi, “Üst katta ne var?” diye sordu. “Önemli birşey yok, sadece yatakodaları var…” dediğimde, “Olsun, görmek istiyorum, özellikle de Elçin hanımın yatakodasını çok merak ediyorum!” dedi. Ve merdivenin basamaklarını çıkmaya başladı…
Beyaz gömleği ve diz üstü ekose eteği ile Gülşen hanımın kıyafeti Kolejli kızların üniformasını andırıyordu. Merdivenleri birkaç basamak önümden çıktığı için, attığı her adımda Frikik veriyordu. Gözümü Gülşen hanımın götünden ayıramıyordum…
Üst kata çıkınca önce misafir yatakodalarını gösterdim. En son Elçin’in yatakodasının kapısını açtım. Ben kapının ağzında beklerken Gülşen hanım içeri girdi, odayı alıcı bir gözle inceledi. Dolapların kapaklarını, şifonyerin ve komodinlerin çekmecelerini açıp kapadı. Yatağın sertliğini eliyle kontrol ettikten sonra, “Çok zevkli bir kadınmış! Şu yatağın güzelliğine baksana!” diyerek yatağın üstüne oturdu ve “Elçin hanım bu yatakta kimbilir kimlerle ne romantik geceler yaşamıştır!” dedi.
Gülşen hanım başından beri Elçin’le ilişkim olduğundan şüpheleniyor ve şimdi de bana laf sokuşturuyordu. Ben oralı olmayınca ağzındaki baklayı çıkardı ve “Nedense Elçin hanımla aranızda özel birşeyler olduğunu düşünüyorum! Yanılıyor muyum?” dedi.
Yavaş yavaş niyetimi bozmak üzereydim. “Ne tesadüf, Elçin hanım da sizinle benim aramda özel birşeyler olduğunu düşünmüş!” dediğimde, Gülşen hanımın gözleri parladı ve “Demek ki bizi birbirimize yakıştırmış! Sen ne düşünüyorsun, sence de yakışmıyor muyuz?” dedi.
“Yakışıyoruz tabii ki!” dediğimde, “Orda dikilip durma öyle, gel şöyle yanıma otur, konuşalım biraz!” dedi. Aslında Gülşen hanımın üstüne vahşi bir hayvan gibi atlayıp, onu parçalarcasına sikmek istiyordum. Ama yine de sakince gidip yanına oturdum.
Gülşen hanım gözlerimin içine derin derin bakarak, “Biliyor musun, bu dünyada her insanın bir ‘Ruh Eşi’ varmış. İnsanlar Ruh Eşleriyle en olmadık zamanda ve en olmadık şartlarda karşılaşırlarmış. Sabahtan beri düşünüyordum, sonunda senin de benim Ruh Eşim olduğuna kanaat getirdim! İnanır mısın böyle şeylere?” dedi.
İnanmasam da, ‘Ruh Eşi’ hikayesi, benim okuduğum Üniversitedeki ‘Entel’ kızları sikebilmek için kullandığım favori stratejilerimden biriydi. Böyle şeyleri duyan bir hatun hemen yelkenleri suya indiriyordu. Şimdi ise (benim herhangi bir gayret sarf etmeme gerek kalmadan) Gülşen hanım kendi kendine yelkenleri suya indirmişti. Adeta kendisi pişirip, kendisi yiyordu.
Artık niyetimi tamamen bozmuştum, “Hmmm, hiç duymamıştım, ama çok ilginç. Demek ki size karşı hissettiğim şeylerin açıklaması buymuş!” dedim. Gülşen hanım heyecanlanmıştı. “Neler hissediyorsun, anlat hadi!” deyince, “Henüz bu sabah tanışmamıza rağmen, sizi sanki 20 yıldır tanıyormuşum gibi hissediyorum…” diye başladım. Yarım saate yakın edebiyat parçaladım ve sözlerimi, “Size dokunursam bu büyü bozulacak diye korkuyorum!” cümlesiyle sonladım.
Pür dikkat beni dinleyen Gülşen hanımın gözleri buğulanmıştı. “Korkma canım, büyü bozulmayacak!” deyip dudaklarımdan öpmeye başladı. Ben de yumuldum dudaklarına, önce ateşli bir şekilde öpüştük, sonra da deli gibi yiyişmeye başladık. Gülşen hanım kollarımda inleyip kıvranırken, benim de yarağım kazık gibi olmuş, pantolonumu zorluyordu…
Yatağın kenarında oturarak yiyişmekten sıkılmıştım. Gülşen hanımı sırtüstü yatağa yatırdığımda hemen tekrar doğrulunca, “Ne oldu aşkım? Sevişmek istemiyor musun yoksa?” diye sordum. “İstemez miyim aşkım, istiyorum tabii ki! Ama önce şu kıyafetlerimizi çıkaralım da kırışmasınlar!” deyip yataktan indi ve gömleğinin düğmelerini çözmeye başladı…
Ben durur muyum, çabucak tişörtümle pantolonumu çıkardım ve Boxerle yatağa uzandım. Gülşen hanım eteğini çıkarırken gülümseyerek önümde kurulmuş çadıra bakıyordu. Sütyen külotla kalınca arkasını dönüp sütyenini öyle çıkardı. Göğüslerini bir eliyle kapatıp, külotunu çıkarmadan yanıma uzandı. Her nekadar kapatsa da göğüslerinin küçük olduğu belli oluyordu. Şaheste’nin göğüsleri de küçüktü, demek ki annesinden aldığı Genetik bir özellikti bu.
Kamufle etmeye çalıştığı göğüslerine baktığımı farkeden Gülşen hanım, “Biliyor musun aşkım, yıllarca hep bu anın hayali ile yaşadım. Bu zamana kadar Ruh Eşimle hayalimde binlerce kez seviştim, birbirinden çılgın fantaziler kurdum. Ama şimdi, sanki Basiretim bağlanmış gibi, beynim ve vücudum tutukluk yapıyor…” dedi.
Gülşen hanımda ‘Küçük Göğüs’ kompleksi olduğunu anlamak için Psikolog olmak gerekmiyordu. Göğüslerinin üzerindeki elini nazikçe tutup yana çektim ve (tüm küçük göğüslü hatunlara söylediğim gibi) göğüslerinin tam hoşlandığım büyüklükte olduğunu söyledim. Sonra da göğüslerine iltifatlar ederek göğüsuçlarını öpüp, yalamaya ve emmeye başladım… Rahat bir 15 dakika göğüsleriyle ilgilendim, zevkten inletene kadar o küçük göğüslerini emdim, öptüm, yaladım, yoğurdum, acıtmadan ısırdım…
Gülşen hanım iyice gevşemiş ve kendine güveni artmıştı. Biraz öpüştükten sonra, “Senin de Ruh Eşinle seviştiğin çılgın fantazilerin oldu mu aşkım?” diye sordu. Bu soru aynı zamanda sikiş aşamasına geçmemiz için bir sinyaldi. Ama Ruh Eşi hikayesine inanmadığımdan dolayı bununla ilgili fantazim falan da yoktu. Oynadığım tiyatroya devam etmek için, “Oldu tabii ki!” dediğimde, “Hadi, bir tanesini yapalım!” dedi…
Çevremdeki kadınların çoğuyla ilgili fantazilerim vardı. Ama o fantazilerin hiçbirini Gülşen hanımla gerçekleştiremezdim, hepsi sapıkça fantazilerdi.
O anda aklıma nedense İzmir’deki komşumuz Cumali’nin çarşaflı karısı geldi. Bunlar apartmana birkaç ay önce taşındılar. Nerden geldiler, nereliler, neciler kimse bilmiyor. Tarikat mensubu olduklarına dair yaygın bir söylenti var apartmanda. Kapıcı haricinde kimseyle konuşmazlar, kimseye selam vermezler, kimsenin selamını almazlar. Adamın isminin Cumali olduğunu da tesadüfen kapıcıyla konuşurlarken duydum, ama karısının ismini bilmiyorum. Cumali 40’li yaşlarda olmalı, karısının yaşını ise kestiremek zor, siyah çarşafından sadece gözleri görünüyor…
Ama tuhaftır ki, kadını nezaman görsem, o gece yatağımda onu düşünerek mutlaka enaz bir posta 31 çekerim. Tabii 31 çekerken de sapıkça fantaziler kurarım. Hatta bir keresinde rüyama bile girdi…
(Rüyamda, bir gece bunların evine hırsızlık yapmaya gidiyorum. Yatakodalarına dalıyorum. İkisi de uyuyor. Cumali atlet külotla, kadın ise herzaman giydiği siyah çarşafıyla yatmış…
Ben komodinin üzerinde duran altın yüzükle pırlanta küpeleri çalarken kadın uyanıyor ve gözgöze geliyoruz. Ben korkudan ne yapacağımı bilmezken, kadın bana gülümseyip, “Şifonyerin çekmecesinde de var, onları da al!” diyor. Telaşla Cumali’ye bakıyorum. Kadın yine gülümseyerek, “Merak etme uyanmaz, her akşam yemeğine uyku ilacı katıyorum!” diyor…
Şifonyerin çekmecesini açıyorum. Çekmece kadının iççamaşırlarıyla dolu. İççamaşırları karıştırırken farkediyorum ki, sütyenlerin ve külotların içine çatal iğneyle tutturulmuş altın bilezikler ve pırlanta takılar var. Çatal iğneleri açmakla vakit kaybetmemek için çekmecenin içeriğini olduğu gibi torbaya aktarıp, “Başka var mı?” diye soruyorum…
Kadın, “Burada da var!” deyip, siyah çarşafını beline kadar çekiyor ve elini külodunun üstüne koyuyor. Yanına gidip külodunu çıkarıyorum. Külodu inceliyorum ve “Hani, burda birşey yok?” diyorum. Kadın gülümseyerek amını sıvazlıyor ve “İşte burada! Haznem pırlanta dolu, ama oradan senin çıkarman lazım! Bugüne kadar çok deneyen oldu, ama kimse beceremedi!” diyor…
Parmağımı amına sokup yokluyorum, hakikaten de parmağım pırlantalara değiyor. Ama parmağımla çıkarmaya çalıştıkça pırlantalar amının derinliklerine kaçıyor. Biraz uğraştıktan sonra kadına, “Olmuyor! Söylesene nasıl çıkaracağım?” diyorum. Kadın gülerek, “Bilmem! Belki ağzınla denersen olur!” deyip bacaklarını ayırıyor…
Kadının bacakları arasına kafamı sokup, amına yumuluyorum. Amını emiyorum, yalıyorum, dilliyorum, vakumluyorum, ama pırlantaları çıkaramıyorum. Ayağa kalkıp, “Ağzımla da olmuyor! Nasıl yapmam lazım, Tüyo versene!” diyorum. Kadın gülerek, “Kestane ağacı sırıkla çırpılır!” deyip pantolonumun üstünden yarağımı avuçluyor ve “Aha bu sırıkla çırpacaksın!” diyor…
Hemen pantolonumu ve Boxerimi indiriyorum. Kadın yarağımı elleyip, “Senin sırık daha tam sertleşmemiş!” diyor ve çarşafının peçesini biraz aralayıp yarağımı ağzına alıyor. Bir süre emip yaladıktan sonra, “Tamam, kıvama geldi, hadi göster marifetini!” diyerek dört ayak üzerine domalıyor ve siyah çarşafını beline topluyor. Arkasına geçip yarağımı amına sokunca, kadın, “Hmmm, demek Şeftaliye doymadın!” diyor. “Ne demek istiyorsun?” diye soruyorum. Kadın gülerek, “Yok birşey, sen işine devam et!” diyor…
Uzunca bir süre yarağımla amından pırlanta çıkarmaya çalışıyorum. Sonunda sinirleniyorum ve “Sırıkla da olmuyor!” deyip kadının arkasından çekiliyorum. Kadın ise gülerek, “Olmaz tabii! Ben sana Kestane dedim, sen Şeftaliye daldın!” diyor ve eliyle ağzından aldığı tükürüğü götünün deliğine yedirip, “Bak burayı çırpacaksın, yanaş hadi!” diyor…
Daha da sinirleniyorum ve “Sen benimle dalga mı geçiyorsun orospu? Amındaki pırlantaları götünden nasıl çıkaracağım?” diyorum. Kadın, “Yemin ederim, bak bu sefer çıkacak! Bu yöntem sadece bizim Tarikatın kadınlarına mahsus bir özellik. Hadi gel!” diyor…
Yanaşıyorum kadının arkasına, yarağımın başını götünün deliğine dayayıp yükleniyorum. Kadının, “Oğhhh!” diye böğürtüsü eşliğinde yarağım taşaklarıma kadar giriyor götüne. Kadın, “Mmmhhh, işte bu!” diyor. Sonra da götünü yavaşça ileri geri oynatarak, “Hadi aslanım, hadi yiğidim, kuvvetlice çırp bakalım!” diyor…
Götüne birkaç kez sertçe pompalıyorum ve “Böyle iyi mi?” diyorum. Kadın, “Oğhhh, mmmhhh, biraz daha hızlı, biraz daha sert çırp!” diyor. Gittikçe hızlanan tempoyla pompalamaya devam ediyorum. Kadının inlemeleri ve osurmaları da buna paralel olarak artıyor…
Yaklaşık bir 15-20 dakika pompaladıktan sonra yarağım karıncalanıyor, “Ben boşalacağım galiba!” diyorum. Kadın, “Sakın boşalma daha! Ha gayret, az kaldı, devam et, bir elinle de Şeftalimi okşa!” diyor. Götüne pompalamaya devam ederken bir elimi de önüne atıp, amını ve klitorisini sıvazlıyorum…
Sonunda kadının böğürerek kendini öne atmasıyla birlikte ben de boşalıyorum. Döllerim kadının beline toplanmış siyah çarşafına fışkırıyor. Boşalmam bitince farkediyorum ki yatak göl gibi ıslanmış. Kadına, “Bu ne be, işedin mi?” diye soruyorum. Kadın, “Yok be, ne işemesi, boşaldım! Bizim Tarikatın kadınları böyle boşalır!” diyor…
Şaşkınlığım geçince, “Hani, pırlantalar nerde? Götünden osuruktan başka birşey çıkmadı!” diyorum. Kadın gülerek, “İki avucunu birden Şeftalimin altına tut!” diyor. Dediğini yapıyorum. Kadının ıkınmasıyla amından pırlantalar avuçlarıma dökülmeye başlıyor…
Amından çıkan pırlantaları da torbaya koyuyorum. Gitmek için toparlandığımda, kadın, “Gitmeden önce birşey daha yapmalısın, ya değilse Cumali uyanınca beni öldürür!” diyor. “Ne yapmalıyım?” diye soruyorum. “Mutfakta, lavabonun altındaki çekmecede sicim var. Elimi, ayağımı bağlayacaksın! Hırsızlık ve tecavüz gibi görünmesi lazım. Sana gönüllü verdiğimi anlarsa gebertir beni!” diyor…
Ben mutfakta sicim ararken yatakodasından cam kırılması gibi bir ses geliyor. Sicimi bulup yatakodasına geldiğimde şaşkınlıktan donup kalıyorum. Kadın Cumali’nin kafasında vazo kırmış. Bana gülerek, “Merak etme, öldürmedim!” diyor. Sonra da üzerindeki siyah çarşafı çıkarıyor, birkaç yerinden yırtıp yere atıyor. Yüzünün ve vücudunun güzelliği karşısında adeta dilim tutuluyor. Ayrıca kadın çok genç, taş çatlasa 25 yaşında anca var…
Ben hayranlıkla kadının çıplak vücudunu süzerken, kadın dolaptan bir Bond çanta çıkarıp veriyor ve “Al bunu da götür, şifresini bilmiyorum ama!” diyor. Dolaptan bir de Polaroid fotoğraf makinesi çıkarıyor ve “Beni bağladıktan sonra bununla resimlerimi çekip, resimleri komodinin üzerine bırakacaksın! Birkaç resim de sende kalsın!” diyor…
Kadın yatağa uzanıyor. Ellerini ve ayaklarını karyolaya bağlayıp, değişik açı ve mesafelerden bol bol resim çekiyorum. Gitmeden önce kadını dudaklarından öpüp vedalaşıyorum. Kadın, “Ağzıma da bir bez tıka!” deyince, kadının külodunu ağzına tıkayıp gidiyorum. Eve varınca ilk işim çektiğim resimlere bakmak oluyor. Sonra Bond çantayı açmaya çalışıyorum. Fakat çantayı açamadan gördüğüm rüya bitiyor!)
O rüyadan esinlenerek Gülşen hanıma fantazi doğaçlaması yapacaktım. “Ama benim fantazilerim seninkiler kadar çılgın olmayabilir!” dedim. Gülşen hanım heyecanla, “Olsun, yapalım!” dedi…
[Harun]
Köyümüzün Amcıkları, İzmirin Amcıkları… Seks Hikayesi Tüm Bölümleri
18+ YASAL UYARI:
Ah Bu Töreler Seks Hikayesi sitesi 18 yaşından büyükler içindir! 18 yaşından küçük iseniz
ve bulunduğunuz ülkede Seks Hikayesi okumak kanunen yasak ise, bu siteyi derhal terkediniz!