Obez Karım! – (1. Bölüm)

Obez Karım! (1) (Fırat 35 Y., İstanbul)

Merhaba, adım Fırat, 35 yaşındayım. Özel bir bankada çalışıyorum. Evlenmediğim için annemle beraber yaşıyorum. Ümraniye taraflarında babadan kalma eski, iki katlı bir evimiz var, üst katında biz alt katında da kiracılarımız Emine Abla ve kocası Halis Amca oturuyor.

Bir akşam yemekte annem, Emine Ablanın tek çocukları olan Elif’in kocasından ayrılıp geldiğini söyledi. “Niye ayrılmış ki, zaten kaç sene oldu evleneli?” diye sordum. Annem, “Kız çok şişman ya, kocası onun için bırakmış!” deyince, “Ya anne git işine, öyle boşanma nedeni mi olur?” dedim gülerek. Ancak annem çok ciddiydi. Emine Ablanın kendisine böyle söylediğini anlattı.

Emine Abla ve kocası Halis Amca 15 yıllık kiracımızdı. Halis Amca birkaç yıl önce felç geçirip konuşamaz, yürüyemez hale gelmişti. Halis Amca ile Emine Ablanın arasında 25 yaş fark vardı. Halis Amca yetmişini geçmişti, Emine Abla yanında kızı gibi kalıyordu. Elif bildim bileli şişman bir kızdı. 23 yaşındaydı, evleneli 4 sene olmuştu, çocukları olmamıştı. 15 yıldır kiracımız olduklarından çocukluğundan beri tanıyordum Elif’i. Evlendiğinden beriyse sadece birkaç kez anne babasının yanına geldiğinde görmüştüm.

“Evlendiğinde de şişmandı bu kız, o zaman niye evlenmiş pezevenk?” dediğimde, “Sen hele bir de şimdi gör!” dedi annem. Sonra da iki elini yana açıp, “Aha böyle olmuş, şu kapıdan geçmez, 150 kilo olmuş!” dedi. Ardından da, “Bir akşam çağıralım da oturmaya gelsinler, yazık, kızın morali çok bozuk!” deyince, “İyi tamam ama hafta içi çağırma Allah aşkına, işten geliyorum, hiç çekemem. Cumartesi çağırırsın!” dedim yanıt olarak.

Cumartesi günü gündüzden arkadaşlarla buluşup takıldıktan sonra eve döndüm. Annem akşam için hazırlık yapıyordu. Sanki alt kat kiracımız değil de önemli bir misafir gelecekmiş gibi özenmişti. “Onlar gelene kadar ben biraz uzanıyorum, gelince kaldırırsın beni!” diyerek odama geçip yatağa girdim.

Annem uyandırdığında saat yedi olmuştu. “Geldiler, hadi gel içeri!” deyince salona geçtim. İlk gözüme çarpan Elif oldu. Gerçekten görmeyeli daha da şişmanlamıştı. “Nasılsın Elif, hoş geldin!” diyerek elimi uzatınca çekinerek elini uzattı. “Hoş bulduk Fırat Abi, sen nasılsın?” dedi nazikçe. Yaklaşık 1.70 boyundaydı, yani uzun sayılırdı ama kiloları ile birlikte dev gibi olmuştu.

Yanındaki annesi Emine Abla da kızı kadar olmasa bile şişman, yapılı, cüsseli bir kadındı. Kızıyla hemen hemen aynı boyda ama biraz daha zayıftı. Yine de bu zayıflık öyle fazla değildi. Annem ona, ‘Yarmagül’ adını takmıştı bu nedenle. Birkaç ay önce bir akşam oturmasında 120 kilodan fazla geldiğini söylemişti. Kızı dolgun hatlarını annesinden almıştı. Babası Halis Amca ise zayıf, kara kuru, çelimsiz bir adamdı.

Allı pullu uzun, bol ve kapalı bir elbise vardı Elif’in üzerinde. Önemli bir davete ya da düğüne gider gibi şık giyinmişti. Genç kızlığında da kapalı, türbanlıydı. Leopar desenli bir türbanla bağlamıştı başını. Gözlerinin etrafına hafif bir makyaj yapmıştı. Beyaz tenli, beyaz yüzlü güzel bir kızdı Elif ama fazla kiloları güzelliğini gölgeliyordu.

Yemek boyunca Elif çekinerek önündekileri, annemin uzattıklarını yerken, annesi Emine Abla aç bir sırtlan gibi yemeklere saldırmıştı. Sutyensiz, büyük ve sarkık memeleri önündeki tabağa giriyordu nerdeyse. Hareket ettikçe memeleri su dolu balon gibi oynuyordu. İnce, penye feracesi etli meme uçlarını gizleyemiyordu. Gözüm ara sıra Emine Ablanın memelerine kayıyordu.

Yemekten sonra Elif’in yaptığı kahvelerimizi içtik. Havadan sudan konuştuk. Konu ister istemez Elif’in boşanmasına geldi. Emine Abla damadından yani daha doğrusu eski damadından nafaka alıp alamayacağını sorunca, “Alır, niye alamasın, duruşma ne zaman?” diye sordum. Elif, “Daha dava açılmadı. Kendisi dava açmadı nafaka öderim diye, benim açmamı bekliyor. Ben de bir iki arkadaşıma sordum, sen açma, açarsan nafaka alamazsın dediler. Öyle ortada kaldı…” deyince, “Olmaz öyle şey, sen de açabilirsin. Ben bizim bankanın avukatlarıyla konuşup haber veririm sana, gerekirse avukat da ayarlarız, açarsın davayı, donuna kadar alırsın!” dedim.

Ana kız ikisinin de yüzü güldü sözlerim üzerine. Emine Abla, “Allah senden razı olsun yavrum, ne de olsa okumuş adamsın, sen bu kızın elinden tut, bir ağabeylik yap ona. Kurtar bizi bu şerefsizden, tanıdığımız dedik, köylümüz dedik verdik kızı. Günyüzü göstermedi kızıma, şimdi de neymiş çok şişmanmış. Pezevenk, o zaman kızı doktora gönder, spora gönder, kilo versin, sen bu kızın durumunu bilmiyon mu? Yok neymiş ben bir de onlara para mı verecekmişim? Bir de böyle diyor it oğlu it. Kıza etmediği hakaret, küfür kalmamış kilosu yüzünden. Sadece o değil anası, bacıları hepsi hakaret etmişler kızıma!” diye kükredi.

“Tamam, ben hallederim, siz üzülmeyin!” dediğimde, Elif, “Sağ ol abi!” dedi gülümseyerek. Kilolu da olsa çok güzel genç bir kadındı. Yine de büyük ela gözlerinde yaşadığı travmanın, mutsuzluğunun izleri belli oluyordu. Genç kızlığında, okul çağlarında bana karşı platonik ilgisi olduğu sır değildi. Annem de biliyordu bunu…

Pazar sabahı kahvaltı yaparken annem, “Oğlum şu kızı biraz götürüp gezdirsen, bir hava aldırsan, yazık kimsesi yok. Evin içinde hapis gibi, baba desen felçli, ana desen kafadan kontak. Salak saçma konuşuyor. Hele dün akşam sutyen takmadan öyle gelmiş. Yazık kıza, biraz gezdir onu bugün, senin için de iyi olur!” deyince, “Anne nerden çıktı şimdi bu?” dedim.

Ancak annem, “Oğlum kötü bir şey değil bu dediğim, biraz gezip tozup hava alırsınız. Ne var bunda? Sen onun ağabeysi sayılırsın, Elif çok sever seni!” diyerek üsteleyince, “İyi tamam, götürürüm!” dedim istemeye istemeye. “Ama bak bu kız daha kocasından boşanmamış ha, ona göre. Yani bir tanıdığı filan görürse kızın başı yanar!” dedim. Annem, “Görmez görmez korkma sen, kocasının ailesi nerdeee, burası nerdeee… Ben gidip diyeyim bir koşu!” diyerek sevinçle aşağı indi.

15-20 dakika sonra yüzünde güller açmış halde geldi. “Tamam, Elif hazırlanacak, sen de giyin hadi, tıraş ol!” deyince, “Ya anne ne tıraşı, sanki sevgilim mi o kız benim, alt tarafı biraz dolaşıp geliriz!” dedim. “Olsun olsun, ayıp olmasın kıza, güzel giyin sen, hadi!” diyerek her zaman yaptığı gibi pohpohladı beni. Annemin zoruyla tıraş olup banyo yaptım, rahat spor giysilerimi giyindim. Ben daha hazırlanmadan annem Elif’i aramıştı.

Aşağı indiğimde kapının önünde bekliyordu. Uzun, açık sarı bir pardesü giymiş başını da akşamkine benzeyen desenli bir türbanla bağlamıştı. Pardesü kilosuna nazaran dar kaldığından büyük ve yassı memeleri pardesünün altında şişmişti. Göğüs kısmındaki düğmeler ayrılacakmış gibiydi. Uzun siyah eteği pardesünün altından görünüyordu. Alçak dolgu topuklu siyah ayakkabılar vardı çorapsız ayağında. Gözlerinin etrafında akşamkine göre biraz daha fazla makyaj vardı, biraz da ruj sürmüş gibiydi pembe dudaklarına.

Arabama bindik. “Nereye gidelim, ne yapalım, söyle bakalım, bugün senin emrindeyim!” dediğimde güldü. “Bilmem, sen bilirsin!” deyince, “İyi o zaman, hadi bakalım!” dedim. Emniyet kemerini bağlarken zorlanınca yardım etmek istedim. İster istemez elim eline değdi birkaç sefer. Benim için normal bir durumdu bu ama Elif’in yüzü kızardı. İri memelerinin arasından geçen kemeri sonunda bağladı ama rahat edemediği belli oluyordu. “Rahat edemediysen aç!” dediğimde, “Yok, iyiyim böyle, yolda polis görürse ceza yazmasın sana…” dedi çekingen bir tonda.

Yol boyu işlerimden, onun gelecek planlarından bahsettik. Elif’in bıraktığım yerde olmadığını, çoktan büyüyüp olgun bir kadın olduğunu fark ettim bu konuşma sırasında. Ben onu ortaokul, lise çağındaymış gibi sanıyordum oysaki. Elif sadece bedenen değil ruhen de büyümüştü. Ancak hareketlerinde ve konuşmasında bana karşı hissettiklerinin kaybolmadığını da anladım.

Sevgilimden yeni ayrılmıştım. Benzer şekilde o da Elif gibi kocasından boşanmış dul bir kadındı, üstelik bir de çocuğu vardı. Şimdi yeniden dul bir kadına ilgi duymaya başlamıştım. Ancak bu kez Elif benden 12 yaş küçüktü, ayrıldığım sevgilim ise 38 yaşındaydı. Elif’i istersem kendime aşık etmek için çok uğraşmayacağımı biliyordum. Hem annemin bu işin üstüne bu kadar düşmesinin bir sebebinin de bu olduğunu yani bizi sevgili yapmak istediğini anlamıştım.

Taksim tarafında bir otoparka bıraktım arabayı. “Önce biraz dolaşalım, sonra sinemaya gideriz, çıkışta da yemek yeriz…” dediğimde, “Olur, nasıl istersen!” dedi gülümseyerek. Dar kalan pardesünün altında çıkıntı yapmış götünün dolgun hatları açığa çıkmıştı. Adım attıkça göt yanaklarının sallanışları belli oluyordu. İstiklal caddesinde biraz yürüdükten sonra sinemaya geçtik. Ben yabancı bir film izlemek istesem de tercihi Elif’e bıraktım. Yeni vizyona giren yerli bir filmi beğenince biletleri aldım.

Salon kalabalıktı. Yan yana oturduk. Bana hitap etmeyen bir filmdi ama Elif sevmişti. Bir ara eli elime değdi, birkaç saniye boyunca da öyle kaldı. Ekrana dalmıştı, farkında değil gibiydi sanki ama sonra utanmış gibi çekti. Birkaç dakika sonraysa ben sol elimi yavaşça uzatıp elini tutar gibi oldum. Parmaklarımın dokunuşunun onu rahatsız etmediğini anlayınca da biraz daha ileri gidip elinin üstüne koydum elimi. Yan gözle baktığını gördüm karanlık salonda ama bunun onu rahatsız etmek bir yana hoşuna gittiğini dudaklarındaki belli belirsiz gülümsemeden anladım. Film ara verene kadar o şekilde kaldık.

Ara verilip de ışıklar yandığında Elif’in yüzündeki utangaç ifadeyi gördüm. Elimi çektim, gözlerini kaçırıyordu. Bir süre sessiz kaldık. Elindeki eski, ekranı kırılmış telefonu ile oynuyordu. Geriye doğru yaslandım. Tam önümüzde birbirine sarılmış genç bir çift vardı, Elif’in bakışları onlara yöneliyordu zaman zaman. “Sevdin mi filmi?” diye sordu ben telefonuma gelen mesajlara bakarken. “Ha, şey, eh işte, pek bana hitap etmiyor…” dedim. “Çıkalım istersen!” dedi mahcup bir tavırla. “Yok, fark etmez, sen sevdin ya, boş ver, önemli olan o, bugün sen ne dersen o olacak!” dediğimde gözlerinde yaşadığı sevincin parıltıları belirdi.

Daha fazla beklememin kayıtsız kalmamın anlamı yoktu. O nedenle ışıklar söndüğünde elini tuttum. Beyaz, dolgun parmaklı elinin minik kıpırtıları sonrası o da elimi sıkıca kavradı. Sonra da başını omzuma koydu. Parlak desenli türbanı yanağımı okşarken dolgun sağ memesini kolumda hissediyordum. Film başlarken alnından öptüğümde daha da sokuldu. Elif ile sevgili olmamız iki gün içinde gerçekleşmişti…

Film bitip caddeye çıktık. Elini tutmak istediğimde “Şey, burada tutmasan, utanıyorum….” dedi gülümseyerek. “Tamam, sen nasıl istersen!” dedim. Onu caddedeki bir binanın çatı katındaki lüks bir restorana götürdüm. Arkadaşlarla ara sıra geldiğimiz bir yerdi. Elif utangaç davranıyordu. Bu utangaçlığının bir sebebinin de fazla kiloları olduğunu biliyordum. Onun için de yemek tercihini ben yaptım. “Utanıp çekinmene gerek yok, rahat ol, kimsenin sana karıştığı, bir şey dediği yok, hiç öyle utanıp sıkılma, tamam mı?” diyerek elini tuttum. Karşılık verip elimi tuttu, sıcak bir gülümseme eşliğinde, “Tamam!” dedi.

Elif’e kısa zamanda bağlanmamın bir sebebi onu kilosuna rağmen güzel ve çekici bulmamdı. Bir diğer nedeni ise boşanma aşamasında dul bir kadın olarak cinsellik konusunda bana zorluk çıkarmayacağını düşünüyordum. Yani onunla birlikte olmak istediğimi söylediğimde bana itiraz etmeyeceğini varsayıyordum. Bu kadar kilolu bir kadınla daha önce birlikte olmamıştım, bunun nasıl bir deneyim olduğunu merak ediyordum. Kapalı, türbanlı olmasının bunda bir engel olacağını da sanmıyordum.

Kredi müşterim olan türbanlı bir kadınla birlikteliğim olmuştu birkaç sene evvel. Bu konuda deneyimli sayılırdım yani. Onunla günlük kiraladığım evlerde birlikte olmuş, görünüşüyle yataktaki hali arasındaki farka hayret etmiştim. Ancak kadının imam nikahlı bir kocasının olduğunu öğrendiğimde kendisiyle görüşmeyi kesmiştim hemen. Ayrıldığım sevgilimle de iki yıllık ilişkimiz boyunca defalarca ilişkiye girmiş, birlikte tatillere çıkmıştık. 12 yaşında kızı olan bir kadın olarak cinsel yönden tutucu, sınırlayıcı davranmamıştı. Kendisinden genç bir erkeği elinde tutabilmek için cinselliğin de gerekli olduğunu biliyordu. Ancak ilişkimiz kızının şiddetle karşı çıkması neticesi bitmişti. Annem de başından beri muhalefet etmişti ilişkimize. Yine de ara sıra görüşüp konuşuyorduk.

Yemekten sonra kahve içmeyi teklif ettim, ama Elif, “Gerek yok, zaten çok para harcadın benim için, eve gidelim, ben sana yaparım kendi ellerimle!” deyince, “Tamam o zaman!” dedim sevinçle. Bu kez elinden tutmama itiraz etmedi. Otoparka kadar el ele yürüdük.

Arabada konuşmalar boşanmasına ve ilk adımlarını attığımız ilişkimize geldi. Sözlerinin arasında evlilikle ilgili imalarda da bulundu ama ben böyle bir şeyi düşünmüyordum. Ama kalbini kırmamak için bir şey demedim. Oldukça mutlu görünüyordu.

Birlikte yukarı çıkarken gözüm götüne takıldı. O iri, koca götünün tadına bakmak için sabırsızlanıyordum. Etli, kalın baldırları adım attıkça açılan pardesünün ve eteğinin altından görünüyordu. Bu kadar şişman bir kadının bana çekici geleceğini hiç düşünmemiştim ama olmuştu.

Dışarda üstünden çıkartmadığı sarı pardesüsünü evde çıkardı doğal olarak. Üstüne ince beyaz kumaştan bir gömlek giymişti. Gömleğin altında ince askılı bir atlet, onun da altında beyaz sutyeni vardı. Kocaman memeleri karnının üstünde balkon yapmıştı. Siyah pileli eteği kilosundan dolayı götünün hatlarını açığa çıkartmıştı.

Annem Elif’in gelmesinden çok memnun oldu. Kahve yapması ise daha da sevindirdi. Aramızda bir şeyler olduğunu anlayacak kadar akıllı bir kadındı. O nedenle Elif gider gitmez, “Ne yaptınız oğlum?” dedi sevinçle. “Anne sen bu kızla sevgili olmamı istiyorsun herhalde değil mi?” diye sormamdan önce rahatsız olmuş gibi göründü ama sonra, “Evet istiyorum!” dedi. “Helal süt emmiş, aklı başında, güzel kızdır Elif. Çocukluğunu biliyorum onun, ne olduğunu biliyorum. Onun senin gezip tozduğun kızlar gibi götü başı oynamıyor. Hanım hanımcık, bundan daha iyisini mi bulacaksın sen. Daha genç, güzel mi güzel. Hele bir kilo versin de gör sen onu, bakmaya kıyamazsın. Alacaksan Elif gibi bir kız al bana. Kalkıp da öyle dul kadınları bana gelin diye getirme!” dedi.

“Elif de dul anne, o farklı mı?” diye sorunca, “Farklı tabii, kız daha küçük, çocuğu yok. O senin zilli sevgilin gibi değil. Allahtan dualarım kabul oldu da ayrıldınız. Şimdi bu kızı bırakma, boşansın kocasından. En azından imam nikahı yaparız önce, birbirinizi daha iyi tanır edersiniz. Hoş tanımanıza da gerek yok ya zaten. O kız daha küçükken seviyordu seni. Neyse, Allah her şeyin hayırlısını versin!” dedi karşılık olarak.

Annemin imam nikahından konuyu açması düşündürdü beni. “Eğer imam nikahını kabul ediyorsa tamam, ama öbür türlü resmi nikah hele ki çocuk filan kesinlikle kabul etmiyorum!” dediğimde annem atılıp, “Tamam yavrum, sen nasıl istersen, önce imam nikahını yapalım gerisi sonra gelir, Allah’ım dualarım kabul oldu, sana şükürler olsun!” dedi sevinçle. Hemen ardından da, “Ben bu akşam aşağı inip Emine karısıyla konuşayım!” dediğinde, “Acelen ne?” dedim. “Ben artık yaşlandım, ev işlerine yetişemiyorum, gelinimi ne kadar erken alırsam o kadar iyi!” diyerek yanıt verdi.

Annem o akşam Emine Abla ile konuşup anlaştı. Elif ile imam nikahımız kıyılacaktı. Ancak bir engel vardı, Elif halen evliydi ve ne zaman boşanacağı da belli değildi, daha dava bile açılmamıştı. Bunun üstesinden gelmemiz gerekiyordu ama nasıl olacaktı? İlk anda annemin aklına gelmemişti bu durum, ben söylediğimde, “Haklısın, ben düşünemedim bunu…” dedi.

Annem ve Emine Abla hemen ertesi gün sözüne güvendikleri, sohbetine katıldıkları bir hocanın yanına gittiler. Durumu ona anlatıp çare bulmasını istediler. Hocanın cevabı beklentilerini karşılamamıştı. Elif kocasından boşanmadan evliliğimiz mümkün değildi. Annem akşam bunları yüzü düşmüş, üzgün bir şekilde anlattığında, “O zaman biz de nikah olmadan yaşayalım!” dedim. Ancak annem şeytan görmüş gibi baktı bana ve bunun mümkün olmadığını, böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini söyledi. “Sen yine de söyle onlara, belki kabul ederler, ne biliyorsun?” dedim.

Ertesi akşam işten geldiğimde annemin yüzü gülüyordu. Sözlerimi Emine Ablaya söylediğinde kendisinden olumlu tepki aldığını, Elif’in de kabul ettiğini söyledi. Böylece bir engel kalmamıştı. Elif artık karım olacaktı. Annem hemen plan yapmaya başladı. Onun odası artık bizim yatak odamız olacaktı, kendisi de benim odama geçecekti.

Bir hafta içinde uygun fiyatlı yatak odası takımı ve gerekli diğer mobilyaları, eşyaları aldım. Annem de Elif’le çarşıya çıkıp alışveriş yaptı. Ayrıca adettir diyerek Emine Abla ve Elif’e birkaç bilezikle, altın aldık. Evlilik yüzüğü de almak istedim ama Elif’in dolma gibi parmaklarına uyan bir yüzük yoktu, yaptırmak gerekiyordu. Annem, “Acelesi yok oğlum yüzüğün, kız kocasından boşansın ondan sonra alırsınız!” deyince, “Tamam!” dedim.

Elif’in genç kızlığından kalan ve evlenirken götürmediği birkaç parça çeyizini çıkardım eve. Annem benim odama yerleşti. Adına evlilik desek de aslında birlikte yaşama olacaktı bizimkisi. Ayrıldığım sevgilimle yapmak isteyip de yapamadığım şey Elif ile gerçek olacaktı.

Ertesi Cuma günü annemle Emine Abla Elif’i önce hamama sonra da bir güzellik merkezine götürdüler. Hemen o akşam Elif yukarı çıkacak ve benimle yaşamaya başlayacak, karım olacaktı.

İşten izin alıp erken döndüm eve. Annenim yüzü gülüyordu. Saat 20:00 gibi Emine Abla yanında Elif ile geldi. Ela gözlerinin etrafında ve yanaklarında güzel bir makyaj vardı. Dolgun vücudunu saran mor renkli parlak bir elbise giymiş başını da aynı renkte bir türbanla sıkıca bağlamıştı. Annesi de sanki kendisi evleniyormuş gibi koyu mavi bir elbise giymiş, süslenip püslenmişti. Yine sutyen takmamıştı ve şişkin memelerinin uçları elbisesinin altında belirmişti. Kadının sutyenlerle arası iyi değildi anlaşılan.

Annem ve Emine Ablanın birlikte dua etmelerinden sonra alnından öptüm Elif’i. O ise elimi öpüp başına koydu. İmam nikahı bile yapamadığımız için bu şekilde yetinmek zorundaydık. Aldığım pasta ve limonatayı yedikten sonra saat 22:00 gibi annemle Emine Abla aşağı inmek için kalktılar. İlk birkaç gün annem aşağıda kalacak, bizi baş başa bırakacaktı.

Adet yerini bulsun diye annem sırtıma bir yumruk vurdu yavaşça. Emine Abla ise sert bir yumruk atıp, “Hadi yavrum, Allah güç kuvvet versin beline!” diyerek sarıldı. Sutyensiz şişkin memelerini göğsümde hissettim. Kadının sorunları vardı belli ki, annem onun için kafadan kontak derken haklıydı.

Onlar aşağı inerken Elif ile baş başa kalmıştık. Elif’in yüzünde gizleyemediği heyecanı ve tedirginliği belli oluyordu. Bana bakmaya çekiniyordu. Işıkları söndürüp elinden tuttum ve yatak odasına götürdüm. Burası artık onun odasıydı. Elif, “Şey, sen istersen dışarda bekle ben hazırlanayım…” deyince, “Olmaz, seni ben soymak istiyorum!” dedim. Beyaz yüzü pembeleşti bunu duyunca. Fısıltıyı andıran bir sesle, “Tamam!” dedi…

[Fırat]

18+ YASAL UYARI:
Ah Bu Töreler Seks Hikayesi sitesi 18 yaşından büyükler içindir! 18 yaşından küçük iseniz
ve bulunduğunuz ülkede Seks Hikayesi okumak kanunen yasak ise, bu siteyi derhal terkediniz!