Köyümüzün Amcıkları, İzmirin Amcıkları… (8) (Harun 22 Y., İzmir)
Uykumun en tatlı yerinde, bodrumun kapısı tıkladı, birkaç kere. Saat kaç idi ve gelen kimdi bilmiyordum. Uyandım, ama kapıyı açmadım, yorganı çektim kafama ve tekrar uyumak istiyordum. Fakat birkaç dakika sonra kapı tekrar tıkladı, her kimse açmam için ısrar ediyordu. Sinirle kalktım saate baktım, saat 03:10’u gösteriyordu. Kapıyı açtım. Zeynep ve Fidan pijamaları ve hırkalarıyla dikiliyordu karşımda. Suratları asıktı. Zeynep, “Fidan seninle konuşacakmış!” dedi. Zeynep kapının ağzında gözcü kaldı, Fidan içeri girdi.
Fidan’la geçtik yatağıma oturduk. Ben daha birşey demeden, Fidan, “Akşam düğün evinde Nurcan’ın havasından geçilmiyordu. Ana kız, herkese sizin evleneceğinizi anlatıyorlardı! O orospuyla evlenecek misin? Doğru mu bu?” dedi. Nurcan’a orospu demesi canımı sıkmıştı, “Gecenin bu saatinde bunu sormak için mi geldin?” dedim sinirle. “Yok, sizin öğlen işiniz varmış, biz de öğlen dönüyoruz, seni birdaha göremem diye vedalaşmaya geldim…” dedi. Gözlerime arzulu bir şekilde bakıyordu. Fidan istediğini söylesin, aslında benimle sevişmeye gelmişti, bu okunuyordu gözlerinden.
Hemen dudaklarına yumuldum. Ateşlice öpüşmeye başladık. Öpüşürken de soyunuyorduk. Çabucak çırılçıplak olduk ikimiz de. Yatırıp göğüslerini okşadım, öptüm, yaladım, morartırcasına emdim, uçlarını ısırdım. Amına geçtim, amının dudaklarını, klitorisini öptüm, yaladım, emdim. Dilimi amına sokup, dilimle siktim. Fidan inliyor ve kıvranıyordu, amı vıcık vıcık olmuştu. Beni omuzlarımdan tutup yukarı çekiyor, “Hadi içime gir, sik beni!” diye fısıldıyordu. Yavaşça yukarı kayıp Fidan’ın üzerine uzandım, yarağımın başı amının ıslak dudakları arasında geziniyordu. Bazen amının girişine dayanıyordu, ama sokmuyordum. Fırçalıyordum sadece. Fidan kulağıma sürekli, “Gir içime, hadi sok, sik beni!” diye fısıldıyordu.
Aslında bunu ben de çok istiyordum, Fidan’ın bakire amını sikmeyi ve kızlığını bozmayı, ama şimdi giderayak olacak iş değildi bu. Daha uygun yer ve zaman olsaydı yapardım kesin, sonucu ne olursa olsun. Şimdi onu sadece götünden sikecektim, “Dön arkanı!” dedim. Fidan ise dönmemekte ısrar ediyor, “Amımdan siksene!” diye yalvarıyordu. “Başka zaman, şimdi dön arkanı!” dedim ve zorla yüzüstü dönderdim. Yastığı verdim ağzına, “Isır!” dedim. Yarağımı götünün yanakları arasına koyup, “Kaldır götünü!” dedim. Götünü yükseltince, göt deliğine bolca tükürüp, yarağımın başını dayadım. Ve yüklendim. Fidan böğürür gibi sesler çıkarırken kökledim yarağımı götüne. Ve gidip gelmeye başladım. Fidan ağzında yastık, kesik kesik ıhılıyordu ben götüne pompalarken.
Elimi alttan amına attım. Amını, klitorisini okşayarak pompalıyordum götüne, hızlı hızlı. Sanki Nurcan’a orospu demesinin hırsını çıkarıyordum. Fidan orgazm olup, amının suları elime gelince, ben de götüne boşaldım. Üzerine uzandım, biraz kaldım öyle yarağım götündeyken. Omuzbaşlarını, boynunu, ensesini öptüm bir süre. Geçenki getirdiğim peçetelerden kalmıştı biraz, uzanıp bir iki tanesini Fidan’a verdim. Bir iki tane de kendime alıp, götünden çıktım. Peçetelerle dölleri silip, kullanılmış peçetelerin olduğu poşete attık. Sonra hemen giyindik.
Fidan’la biraz daha öpüştük. Zeynep dudaklarını ısırarak kapıda bekliyordu. Yanına gittik. Biliyordum ki Zeynebin canı da şimdi yarak istiyordu. Ama onu şimdi sikemeyecektim. Zeynebin dudaklarını öpüp, götünü avuçladım ve “Seninle sonra görüşürüz, hadi gidin şimdi!” dedim. Birlikte sessizce gittiler. Ben de kapıyı kilitleyip, tekrar yattım uyudum.
Sabah saat 9 gibi Meryem’le Zahide beni kahvaltıya çağırmaya geldiler. Kalktım, kapıyı açtım, onları içeri alıp, ikisini de dudaklarından öptüm ve giyinmeye başladım. Ben giyinirken Meryem de aynı şeyi sordu, “Nurcan’la evleniyormuşsun, doğru mu bu?” diye. “Evlenmeyim mi peki?” dedim. “Birbirinizi seviyorsanız evlenin tabii… Hem Nurcan çok güzel bir kız, aynı Prensesler gibi! Erkek olsam, ben de onunla evlenmek isterdim!” dedi. En son gömleğimin düğmelerini ilikleyip, “Ama siz de çok güzelsiniz!” dedim, götlerini avuçlayarak. Bu dediğime sevindiler. Sonra bunları önüme katıp, yukarı çıktık, kahvaltıya.
Kahvaltı masasında annemle babamın düşünceli olduklarını gördüm. Pek fazla da konuşmuyorlardı. Ben de fazla konuşmadım, sessiz sakin kahvaltımızı yaptık. Kahvaltımız bitmek üzereyken, Fidan geldi masaya, elinde bir iki broşür ve kitap vardı. “Harun abi, bu sene ben Üniversite sınavına gireceğim… İstediğim Fakültelere bir bakabilir misin?” dedi. Fidan tepemde ayakta dikilirken uzattıklarına göz attım. “İyi, güzel! Umarım istediğin bölümü kazanırsın!” dedim. İzmir’de, benim okuduğum Fakülteye girmek istiyordu. Babam, “Kızım sen hele bir sınavı kazan, Harun abin sana yardımcı olur!” dedi. Annem de, “Hem İzmir’i kazanırsan kalacak yer sorunun olmaz, bizde kalırsın!” dedi. Fakat Fidan’ın derdi başkaydı, “Yok, kazanırsam, ilk sene yurtta kalmayı düşünüyorum… Belki ikinci sene de okuldan kızlarla eve çıkarız!” dedi. Annem de, “Sen bilirsin kızım, bizde teklif var, ısrar yok!” dedi.
Kızlar elbirliğiyle sofraları kaldırdılar, bulaşıkları yıkadılar. Ben de babamla verandada keyif çayı içiyordum. Ozaman babam açtı Nurcan meselesini. Ramazan çavuşun karısı da akşam düğünevinde kadınların yanında anneme söylemiş, (Nurcan’la Harun’u evlendirelim!) diye. Babam, “Ne diyeceğiz şimdi bu Ramazan çavuş Dürzüsüne? Kızla evlenmek istiyor musun?” diye sordu. Ben de, “Baba, Nurcan iyi kız, hoş kız, evlenmek isterim, ama bunun için birbirimizi tanımamız lazım, topu topu bir iki saat anca konuştuk!” dedim. Babam, “Annenle de aramızda konuştuk, Nurcan değil, Padişahın kızı dahi olsa, zaten okulun bitmeden asla evlendirmeyiz seni! Ama eğer kızı gerçekten istiyorsan, böyle de olmaz! Milletin ağzı torba değil ki büzesin, köylü şimdiden dedikodu yapmaya başladı. Kendi aramızda adını koyarız, söz gibi birşey yaparız, ondan sonra rahat rahat gezer dolaşır, konuşur, birbirinizi tanırsınız! Tamam mı?” dedi. “Tamam baba!” dedim.
Çayım bittikten sonra ben duş aldım, üzerimi değiştirdim, hazırlandım. Babamla annem de hazırdılar. Saat 12:00’ye 5 kala Ramazan çavuşun arabası kapıdaydı. Biz arabaya doğru giderken, evdeki kızlar da verandaya çıkmışlar, merakla arkamızdan bakıyorlardı. Ramazan çavuş indi ve sağ ön kapıyı açtı, babam öne otursun diye. Nurcan da arkadan indi, annem binsin diye kapıyı tuttu. Annesi inmemişti, arkada ortada oturuyordu. Annem de annesinin yanına oturdu. Ben de kapıyı tutup Nurcan’ın binmesini sağladım. Amacım en son binip Nurcan’ın yanına oturmaktı. Nurcan çok sexy görünüyordu, beyaz gömlek ve diz üstü etek giymişti. “Biraz yanaşırsanız ben de buraya oturabilirim!” dedim. Ama annesi oyunbozanlık etti, “Oğlum yakışık almaz, millet bakıyor, sen gel bu tarafa yanıma otur!” dedi. Mecburen Nurcan’ın kapısını kapayıp öbür tarafa geçtim, annesinin yanına oturdum. Ve hareket ettik.
Arkada dördümüz biraz sıkışmıştık. Benim sağ tarafım kapıya dayanmıştı. Sol tarafımda ise annesinin kolu koluma, bacağı bacağıma yapışmıştı. Kadının vücudundan yayılan sıcaklık, kolundan ve bacağından elektrik akımı gibi bana geçiyordu. Kadın gülerek, “Koca arabaya da zor sığdık valla!” dedi ve anneme doğru yan döndü, annemle sohbet etmeye başladı. Biraz sonra, “Amaan, böyle de rahat edemedim!” diyerek kımıldamaya başladı, sanki kendine uygun oturma pozisyonu yaratmaya çalışıyordu. Fakat kıpraştıkça da o koca götü bacağımın üst kısmına sürtünüp duruyordu. Yarağım kalkmaya başlamıştı, belli olmasın diye iki elimi önümde birleştirmek zorunda kaldım. Acaba kadın bunu bilerek mi yapıyor diye takıldı kafama. Bunu öğrenmek için götüne değen bacağımı hafif hafif yukarı aşağı oynatmaya başladım. Bacağımla götünü okşuyordum. Ve kadın da sanki cevap verir gibi götünü oynatıyor, bacağıma bastırıyordu. Bu kadında anlayamadığım birşeyler vardı. Ama şimdi bu durum böyle biraz daha devam ederse küloduma boşalıp rezil olacaktım.
Bacağımı oynatmayı bırakıp, dikkatimi öndekilere verdim. Ben hareketsiz durunca, kadın da götünü oynatmayı ve bastırmayı bırakmıştı. Ramazan çavuş babama arabasının özelliklerini anlata anlata basıyordu gaza. Babamla konuşurken, dikiz aynasından da bana bakarak, “Bu arabayı damadıma düğün hediyesi vereceğim!” diyordu yine. Otoyola çıkmıştık, geçen Nurcan’la gittiğimiz otele gidiyorduk. Ama busefer sadece öğle yemeği yiyecek ve konuşacaktık. Otele vardığımızda, Lobiden direkt restoran kısmına geçtik. İçerde hazır masalar varken, Ramazan çavuş şef garsonun eline para sıkıştırıp, bahçeye masa kurmalarını istedi. Şef garson da garsonları çağırıp, birkaç dakika içerisinde bahçeye masa çıkarttırıp, hazırlattırdı.
Geçtik oturduk, yemek ve içecek siparişlerimizi verdik. Siparişlerimiz gelene kadar havadan sudan konuştuk. Yemeklerimiz geldi, yemeye başladık. Garsonlar başımızdan çekilince Ramazan çavuş da konuyu açtı, “Azizim, dün de dediğim gibi, Nurcan’la Harun’u evlendirelim!” dedi. Babam da, “İyi güzel söylüyorsun Ramazan çavuş, evlilikte keramet vardır, bereket vardır. Ana baba olarak gençlere önayak olmak bize düşer. Lakin, evlenmeye çocukların kendileri karar vermesi gerekir! Onlar evlenmeyi isterse, bize sadece gerekeni yapmak, yuvalarını kurmak düşer! İkisi de burada, kendilerine soralım, evlenmeyi istiyorlar mı?” dedi.
Nurcan ordan hemen, “Ben çok istiyorum!” dedi. Bunun üzerine bakışlar bana yöneldi. Ortamda bir gerginlik vardı, istemiyorum desem gerginlik daha da büyüyecekti. “Ben de istiyorum, ama…” der demez, Ramazan çavuş, “Tamam, işte bukadar, gerisi teferruat!” diyerek lafımı kesti. Ağzı kulaklarına varmıştı, kendini zafer kazanmış gibi hissediyordu, nerdeyse kalkıp göbek atacaktı. Ben lafıma devam ettim, “Ama, okulum bitmeden evlenemem! Hem Nurcan’la birbirimizi daha doğru dürüst tanımıyoruz, topu topu bir iki saat konuştuk, hepsi bu! Böyle şeyler zaman gerektirir!” dedim. Ramazan çavuş sinirlenmişti, “Evladım tamam, gerisi teferruat dedik ya! Sanki babanla anan evlendiklerinde birbirilerini tanıyorlar mıydı? Onlar da bizim gibi görücü usulüyle evlendiler! Bak sen kızımla gezip dolaşıp konuşabiliyorsun, daha ne istiyorsun? Sen evlenmeye karar verdiysen gerisini bize bırak, ne gerekiyorsa biz hallederiz! Hadi yemeğinizi bitirin ve gidin gezin dolaşın konuşun gelin, biz de teferruatları konuşalım!” dedi.
Nurcan’la yemeklerimizi bitirmeden kalktık masadan. Otelin bahçesinde yürümeye başladık. Masadan epey uzaklaşınca Nurcan elimi tuttu ve “Seni çok özledim aşkım!” dedi. “Ben de seni çok özledim aşkım! Seni hemen şuracıkta yatırıp sikmek istiyorum!” dedim. O anda Nurcan’ı sikmek için içimde müthiş bir istek vardı. Etrafa şöyle bir baktım, otelin bahçesinin bitiminde hemen ormanlık başlıyordu. Ama ormana ulaşabilmek için otelin dışından gitmek gerekiyordu. Nurcan’a ormanı gösterip, oraya gitmek istediğimi söyledim. “Haa, anladım! Tamam gidelim aşkım, ama önce lavaboya uğramam lazım!” dedi. Otelin Lobisine gittik, ben beklerken, Nurcan WC’ye girdi. Çıktığında bir eli arkasında yanıma gelip, pantolonumun cebine birşey soktu. “Nedir bu?” dediğimde, kulağıma, “Külodum! Külodumu çıkardım, ama çantamı almadım yanıma!” dedi. Bunu söylemesi bile yarağımın hareketlenmesine yetmişti.
Otelin ana girişinden çıkıp, el ele ormana yürüdük. Tamamen gözlerden uzaklaşınca durduk ve öpüşmeye başladık. Öpüşürken elimi eteğinin altına attım. Amını, klitorisini okşuyor, am Piercingi ile oynuyordum. Amı çoktan sulanmıştı. Parmağımı amına sokup, amının suyuna buladım ve parmağımı emmesi için ağzına verdim. Parmağımı emip, gülerek, “Mmmhhh, amımın tadı çok güzelmiş!” dedi. Bu arada yarağım pantolonumu zorluyordu, fermuarımı açıp çıkardım yarağımı. Nurcan eğilip biraz yaladı yarağımı. Fazla vakit kaybetmek istemiyordum, “Dön arkanı, ağaca tutunup domal!” dedim. Dediğimi yapınca, eteğinin arkasını hafif kaldırıp yanaştım arkasına. Benim yarak kendiliğinden bulmuştu amının deliğini.
Biryandan da gelen giden var mı diye etrafa bakınarak, Nurcan’ın amında tutturduğum tempoyla gidip geliyordum. Tempoyu hiç aksatmadan, Nurcan orgazm olup boşalana kadar siktim. Orgazm sonrası kızın bacakları titriyordu, ama ben daha boşalmamıştım. Amına boşalsam olmazdı, götünü sikip götüne boşalsam diye düşündüm, ama yanımızda kağıt mendil dahi yoktu. Her tarafa döl bulaşacaktı. Onun için biraz daha siktim amını ve boşalmama yakın, amından çıkıp, Nurcan’ı dönderdim, önümde çömeltip ağzına verdim. Ve biraz emdirip, ağzına patladım. Döllerimi yuttuktan sonra, yarağımı yalayarak temziledi. En temiz çözüm bu olmuştu. Külodunu cebimden çıkarıp giymesi için verdim. Bana tutunarak giydi külodunu ve toparlanıp tekrar otele doğru yürüdük. Kısa sürmüş de olsa, yine de çok iyi gelmişti bu sikiş.
Lobide Nurcan yine lavaboya girdi, ağzını yıkamaya ve kendine çeki düzen vermeye. Ben de erkeklerin WC’sine girdim, önce işedim, sonra aynada saçıma başıma çeki düzen verdim. Masaya döndüğümüzde, hararetli hararetli tartışıyorlardı. Sanki hayvan pazarında Kurbanlık İnek pazarlığı yapar gibiydiler. Ramazan çavuş, “Almanya’ya dönmeden Nişanı da Düğünü de yapalım bitsin bu iş!” diye tuttururken, bizimkiler, “Şimdilik söz keselim, birbirilerini iyice tanısınlar, konuşup anlaşsınlar, Nişanı Düğünü oğlanın okulu bitince yaparız!” diye diretiyordu. Nurcan’ın annesi ise bambaşka birşey attı ortaya, “Tamam söz kesmeye razıyım, ama imam nikahı da yapalım en azından! Ateşle barut yan yana durmaz! Neme lazım, şeytana falan uyarlar, bir halt karıştırırlar! Bunun günahı da çok büyük olur, sonra hepimiz Töhmet altında kalırız!” dedi. Bu lafın üzerine bir sessizlik çöktü masaya.
Nurcan’ın anası tam bir orospuydu, kızının bir Almanla evlenip boşandığını söylemiyor, bunu gizliyordu herkesten. Ama benim Nurcan’la gezip dolaşmam için imam nikahı istiyordu. Belki de ilerde kızını benim bozduğumu iddia etmek için istiyordu bunu. Çünkü imam nikahlı karım olursa, Nurcan’ı istediğim zaman sikebilecektim. Orospu anası belki de imam nikahından sonra kızına, adetliyken benimle yatağa girmesini öğütleyecekti, kızının bakire olmadığını anlamayım diye. Bu kadından herşey beklenirdi.
İşin ilginç tarafı, onun bu söylediğine bizimkiler hak verdiler ve söz kesmenin yanısıra imam nikahını da kabul ettiler. Ramazan çavuş tabi yine vakit kaybetmemek için, çıkardı cüzdanını, Nurcan’a bir tomar Euro verdi, bana da arabanın anahtarını verdi, “Hadi gidin kasabaya, söz yüzüklerinizi alın! Fazla oyalanmayın, alıp hemen geri gelin! Akşama da söz kesip imam nikahını yapalım!” dedi.
Nurcan sevinçten havaya uçacaktı, “Danke Papa!” diyerek babasını yanaktan öptü. Atladık arabaya, kasabada ilk gördüğümüz kuyumcuya girdik, Nurcan’ın seçtiği yüzükleri aldık, döndük otele. Ramazan çavuş da bu arada otelin restoranına, yanımızda götürmek için, 20 kişilik Ordövr tabakları hazırlatmış, Naylon Folyoya sardırmış, 10 şişe büyük meşrubatla, 2 şişe de büyük Rakı sipariş vermiş. Otelin önüne parkettiğimizde garsonlar hepsini bagaja yerleştirdiler. Fazla durmadık, Ramazan çavuş hesabı ödedi ve döndük köye. Dönüşte anası Nurcan’ın yanıma oturmasına izin verdi. Nurcan çocuk gibi seviniyordu, yol boyunca elimi tutup, bana iyice sokulup, başını omzuma yasladı.
Direkt bizim eve gittik. Yiyecek ve içecekleri taşıdık içeriye. Evde kızlardan sadece siktiklerim vardı, Zeynep, Meryem, Zahide ve Rabia. Onlar da meraklarından beklemişlerdi. Fidan’lar zaten memleketlerine dönmüşlerdi. Nurcan sevinçle kızlara söz yüzüklerimizi gösterip, akşama söz kesileceğini ve imam nikahı yapılacağını müjdeledi. Kızlar Nurcan’ı öpüp tebrik ettiler. Ama bunu zoraki yaptıklarını, yüzlerinde gülümseme olsa bile, Nurcan’ı kıskandıklarını sezebiliyordum. Kızlar salondaki masayı yiyecek içeceklerle donatırken, Ramazan çavuşla babam, akşam için imamı ayarlamaya ve akrabalardan söz kesiminde bulunacakları davet etmeye gittiler. Ben de sigara içmeye bodruma indim.
Akşam saat 8 gibi, davetliler eşliğinde söz kesildi, yüzükleri taktık, ardından imam nikahı kıyıldı. Nurcan artık (imam nikahlı da olsa) benim karımdı…
[Harun]
Köyümüzün Amcıkları, İzmirin Amcıkları… Seks Hikayesi Tüm Bölümleri
18+ YASAL UYARI:
Ah Bu Töreler Seks Hikayesi sitesi 18 yaşından büyükler içindir! 18 yaşından küçük iseniz
ve bulunduğunuz ülkede Seks Hikayesi okumak kanunen yasak ise, bu siteyi derhal terkediniz!