Köyümüzün Amcıkları, İzmirin Amcıkları… (4) (Harun 22 Y., İzmir)
Ertesi sabah bodrumun demir kapısının vurulmasıyla uyandım. Yatakta gerinirken kapı tekrar vuruldu ve “Harun abii, harun abii!” diye seslenildi. Bir kız sesiydi, ama kime ait olduğunu çıkaramadım. Hemen fırladım kapıyı açtım kim olduğunu görmek için. Dün gece bizde yatan kızlardan biriydi. “Harun abi yukarı gelecekmişin, kahvaltı… hazır…” dedi. Kızın bakışları eşofmanımın önüne kaymıştı. Baktığı yere ben de baktım. Her sabah uyandığımda olduğu gibi yarağım yine çadırı kurmuştu. Kızın yüzü birden kıpkırmızı olmuş, heyecanlanmıştı. Güzelce bir kızdı. Boyu diğer kızlara nazaran biraz daha kısaydı. Beline kadar uzun siyah saçları atkuyruğu örülmüştü. Giydiği şalvara rağmen arkaya çıkık götü çok seksi duruyordu. Beyaz bluzundan da içine taktığı sutyeninin hatları belli oluyordu. Sutyenin boyutlarına bakılırsa göğüsleri de fazla büyük değildi.
Elimi eşofmanımın cebine sokup yarağımı tutup yan yatırdım ve “Kusura bakma uyku sersemiyim, senin adın neydi hatırlamayamadım?” dedim. O sırada bakışlarını gözlerime kaldırıp, heyecanlı bir şekilde, “Meryem!” dedi. Bizim sülalede okadar çok Meryem, Hatice, Ayşe, Fadime vs. vardı ki. Sadece bizim sülalede değil, bizim köyün her hanesinde ikişer üçer vardı bu isimlerden. “Sen Mevlüt amcamın kızı Meryem misin?” dedim. “Yok, ben İsmail’in kızıyım!” dedi. İsmail, Mustafa, Hacıali, Durmuş, Ahmet, Mehmet vs. isimlerden de zibil gibi vardı köyde. “Kusura bakma tanıyamadım, hangi İsmail?” dedim. “Topal İsmail’in kızıyım… Selim abimi hatırlarsın, ortaokulu beraber okumuşsunuz!” dedi. “Haa, tamam, şimdi tanıdım! Kız sen ne kadar da büyümüşsün böyle, hemde güzelleşmişsin! Nerdeyse gelinlik kız olmuşsun! Köyün bütün delikanlıları peşinde dolanıyordur!” deyip yanağından makas aldım.
Öyle deyince utandı, “Ben çıkayım yukarıya…” dedi. “Dur bekle, üzerimi değişeyim, beraber çıkarız!” dedim. “Tamam!” dedi. Üzerimi değiştirirken bana (daha doğrusu çadır kurmuş yarağıma) baksın diye, “Ee, Selim napıyor? İyi mi?” diye sordum. Eşofmanlarımı çıkarıp, çadırı kurmuş boxerla pantolumu gömleğimi alırken, Meryem gözlerini boxerimin önünden ayırmadan soruma cevap vermeye çalıştı. Özellikle önce gömleğimi giydim, düğmeleri iliklerken ağırdan aldım. Meryem’in heycanı daha da artmıştı, basit bir soru sorduğum halde yutkunarak ve kekeleyerek cevap vermişti. Eğer daha uygun bir zaman ve ortamda olsaydık, Meyem’i sikmek benim için çocuk oyuncağıydı. Ama şimdi sikmek için herhangi bir girişimde bulunmam doğru değildi. Beynimin bir kenarına ‘Sikilebilir!’ diye not ettim sadece. Giyindim ve Meryem’i önüme kattım, şalvarının içinde götünü sağa sola kıvırışını seyrede seyrede yukarı çıktık. Bıngıl bıngıl titriyordu götü. Bu arada Meryem’in abisi Selim, Vedat’ın teyzesinin oğluydu. Yani Vedat’ın sikiştiği söylentisinde geçen kahraman.
Kahvaltı masasında sadece 4 kişilik yer olduğundan, ayrıca yere de iki tane sofra kurulmuştu. Babam, annem, Zeynep ve ben masada yedik. Diğer kızların hepsi yer sofrasında yaptılar kahvaltılarını. Kahvaltı boyunca (Herhalde en çömezleri olduğundan olsa gerek, yada bu işe gönüllü olduğundan) tüm hizmetleri Meryem yaptı. Kızcağız millete hizmet edeceğim diye kendi kahvaltısını da doğru dürüst yapamadı. Bardaklarımızdaki çaylar daha bitmeden ok gibi fırlayıp kalkıyor, çaylarımızı dolduruyordu. Bir ara annemin babama, “Baksana ne kadar hamarat! Nazar değmesin, çok ta güzel bir kız!” demesini Meryem de duymuş, sürekli mutfakla salon arasında mekik dokuyor, birşeyler götürüp getiriyor, tabaklarda eksilen zeytin, peynir, domates, salatalık gibi şeyleri takviye ediyordu. Meryem’in yürürken götünü kıvırmasına hasta olmuştum, mutfağa gidişlerinde çaktırmadan arkasından bakıyordum. Yarağım çoktan kazık gibi olmuştu.
Meryem’in o çıkık götünü sikme düşüncesiyle nerdeyse küloduma boşalacaktım. Boşalmamak için düşüncelerimi dağıtmam gerekiyordu. Zeynebe baktım, hiç konuşmadan karşımda oturuyor, kahvaltısını yapıyordu. Yer sofrasındakilere göz gezdirdim, Rabia ve Fidan da süt dökmüş kedi gibi sessizce ve ciddiyetle kahvaltılarını yapıyor, hiç kafalarını kaldırıp bana bakmıyorlardı. Ama diğer kızlar neşeliydiler, fısıldaşarak birbirilerine birşeyler anlatıp, kıkırdaşıyorlardı. Kaçamak bakışlarla da olsa, arasıra göz göze geliyordum kızların bazılarıyla.
Kahvaltımı erken bitirip kalktım, babamlar kahvaltılarını bitirmeden verandada çabucak bir sigara içecektim. Sigaramı yaktım, bir dakika geçmeden Meryem bir bardak çayla geldi. Bana gülümseyerek, “Babam kahvaltıdan sonra sigara içerken yanında hep keyif çayı ister…” deyip uzattı bardağı. Alıp teşekkür ettim ve “Bizimkilere sigara içtiğimi söylemezsin değil mi? Bak bu sırrımı birtek sen biliyorsun!” deyip göz kırptım. Meryem de bana göz kırpıp gülümseyerek, “Söylemem tabii, ben çocuk değilim, 16 yaşına girdim!” dedi. “Biliyorum çocuk değilsin, üstelik çokta tatlısın!” deyince sevinçten havalanacaktı sanki. Yanakları yine kıpkırmızı oldu ve beni o hasta eden götünü kıvırta kıvırta içeri gitti.
Sigaram ve çayım bitmişti. Verandada otururken babam da kahvaltısını bitirmiş yanıma gelmişti. Babama, Vedat’ın yanına gideceğimi, arabaya ihtiyacı olup olmadığını sordum. “Alabilirsin, hem kahveye kadar beni de götürürsün, eski arkadaşlardan göremediklerim var!” dedi. “Tamam!” dedim, kalktık. Babam koridordan içeriye seslendi, “Hanım biz çıkıyoruz. Harun Vedat’ın yanına gidecekmiş, beni de kahveye bırakacak!” diye. Annem de içerden seslendi, “İyi tamam!” diye. Ama biz merdivenleri inerken annem verandaya çıktı ve “Bekleyin biraz, kızlardan da o tarafa gidecekler varmış, geçerken onları da bırakın!” dedi.
Babamla arabaya binmiş bekliyorduk. Az sonra 4 kız geldi. Bunlardan birisi Meryem idi, diğer üçünün ismini bilmiyordum. Uzanıp içerden açtım arka kapıyı. Arkada anca 3 kişi rahat oturabilirdi, Meryem’i kucağına almak zorunda kaldı kızın biri. Önce babamı bıraktım kahvehanenin yakınında. Babam inerken, “Kızım arkada sıkışmayın, geçin biriniz öne!” dedi. Meryem hemen fırladı, arkadan inip öne bindi. Vedat’ların evine doğru sürerken arabayı, kızlara sordum, kim nerde oturuyor diye. Meryem hemen atıldı ve tek tek tarif etti. Evi en yakın olanından başlayarak kızları evlerine bırakmaya başladık. Son kız arabadan inerken Meryem’in kolunu çimdiklemişti, ne anlama geliyorsa artık. Meryem arabada tek kalınca oturuşunu değiştirmiş, ön koltukta şimdi hafif yan oturarak, yönünü bana dönmüştü. Kendi evlerinin yerini tarif etti. O tarafa doğru sürmeye başladım arabayı.
Yokuşu aşınca, 100 metre ileride görünen ve önünde (Yatılı misafirlerine ait olduğunu düşündüğüm) arabaların durduğu evi işaret edip, “İşte orası… Ben burda insem iyi olacak…” dedi. Durdurdum arabayı. Meryem sanki bu kısa yolculuğun bittiğine üzülmüş gibiydi. Doğrusu ben de üzülmüştüm, “Eve hemen gitmen gerekiyor mu? İstersen bir yarım saat falan şöyle köyün dışına doğru bir yerlere gidelim?” diye sordum. Meryem’in gözleri parladı ve heyecanla, “Tamam, olur! Aşıklar tepesine gidelim! Şurdan sağa sap, orman yoluna doğru sür!” dedi.
Dediği yeri biliyordum, eskiden halalarımın oğullarıyla ve arkadaşlarla şarap içmeye giderdik oraya. Ama tepenin asıl şöhreti, sevişecek yer bulamayan çiftlerin oraya gitmesinden kaynaklanıyordu. Bir keresinde amcamın oğlu Halil bana anlatmıştı, Muhtarın kızını orda nasıl siktiğini. Gerizekalı bunu sadece bana anlatmakla kalmayıp, övünmek için birkaç kişiye daha anlatınca, Muhtarın da haberi olmuş ve Halil’i vurmaya kalkışmıştı. Halil de akşamdan sabaha köyü terketmişti.
Arabayı Aşıklar tepesine doğru sürerken, Meryem’e sordum, “Hiç gittin mi oraya?” diye. Meryem heyecanla, “Hı hı, hemde çok gittim!” dedi. Şaşırmıştım, “Kiminle gittin peki?” diye sordum. “Ablamla, nişanlısı da vardı! Babam onları yalnız bir yere göndermezdi, gezmek istediklerinde beni de verirdi yanlarına. İlkin kasabaya pastaneye falan giderdik, ama sonradan Aşıklar tepesine gitmeye başladık. Oraya varınca bana para verirlerdi arabada beklemem için. Kendileri de çalıların arkasına geçerlerdi özel konuşmak için!” dedi. Bunları anlattığında yüzünde sinsi bir tebessüm belirmişti, sanki bana anlattığından daha fazlasını biliyor gibiydi.
Bu arada orman yolunu geride bırakmış ve Aşıklar tepesine çıkan yola girmiştik. Bu tepenin stratejik bir özelliği vardı. Sadece bir taraftan çıkılırdı buraya, diğer tarafları uçurumdu, ne yürüyerek, nede araçla çıkılabilirdi. Tepeden bakıldığında ise, aşağıdan yaklaşan her insan ve araç gayet net görülebiliyordu. Bu da toparlanmak için tepedekilere vakit kazandırıyordu. Ben Meryem’den daha iyi biliyordum bu tepenin en sota yerlerini. Arabayı en uygun yere çekip, kontağı kapattım. Gömleğimin cebinden cep telefonumu çıkardım ve “Hatıra olarak bir resmini çekebilir miyim?” diye sordum. Meryem gülümseyerek, “Hı hı!” dedi. Birkaç resmini çektim ve kendisine gösterdim. “Artist gibi çıkmışsın!” dediğimde çok sevindi. Telefonu yine gömleğimin cebine koydum.
Sonra da elimi Meryem’in dizine koyup, “Ee, ablanla nişanlısı çalıların arkasında sadece konuşurlar mıydı peki?” diye sordum. Meryemin suratındaki deminki sinsi tebessüm yine belirdi ve “Ne konuşması yaa? Resmen şey yaparlardı!” dedi. Dizini hafiften okşayarak elimi bacağına götürdüm ve “Anlamadım, ne yaparlardı?” dedim. Elimin bacağında olması onu biraz daha heyecanlandırmıştı, “Anla işte… bildiğin şey yaparlardı!” dedi. Ben bacağını okşarken, Meryem alt dudağını ısırıyordu. “Yani sikişirler miydi?” dediğimde yüzü kıpkırmızı oldu ve sadece başını sallayıp onayladı. “Onları sikişirken gizlice izledin mi hiç?” dediğimde, yine başıyla onayladı.
Bacağını okşayan elimi beline götürüp Meryem’i kendime çekerken, ben de ona yaklaşıp ve dudaklarını öpmeye başladım. Çok istekliydi, ama öpüşmeyi bilmiyordu, gözlerini kapamış, dudaklarını hafif aralayıp öpmem için uzatıyordu sadece. Birkaç dakika sonra öpüşmemiz birşeye benzemeye başlamış ve yarağım kazık gibi olmuştu. Gözleri halen yumuluydu. Dudağımı çektiğimde, gözlerini açtı ve (Ne oldu?) der gibi baktı. “İnelim mi arabadan?” dediğimde, yine kafasını sallayıp onayladı. İndik. Arka koltuk kirlenmesin diye babamın üstüne serdiği kilimi aldım. Çalıların arkasına geçtik, serdik kilimi, üzerine oturduk. Şimdi daha rahat öpüşebiliyorduk ve elimi buluzunun altından içeri sokup, sutyeninin üzerinden göğüslerini okşayabiliyordum. Vaktimiz az olduğu için sutyenini çıkarmakla uğraşmadım, göğüsleriyle fazla ilgilenemeyecektim çünkü.
Meryem’i sırtüstü uzatıp, elimi direkt şalvarının içine soktum. Önce külodunun üstünden amını biraz okşayıp, sonra da elimi külodunun içine soktum. Amı ıslanmış ve amının kılları yapış yapış olmuştu. Orta parmağımı amının dudakları arasında yukarı aşağı biraz gezdirdim. Parmağımı ilk boğumuna kadar sokup, amının deliğini biraz parmakladım. Arada bir de klitorisini okşuyordum. Meryem yine gözlerini yummuş, kısık sesle inliyordu. Boynunu öpüp, kulağına fısıltıyla, “Seni götten sikmek istiyorum. Sikmemi ister misin?” dedim. Meryem gözlerini açmadan, “Hı hı!” diyerek, bir çırpıda şalvarını ve külodunu dizlerine kadar sıyırıp, yüzüstü döndü ve kıçını yükseltip, götünü dikti havaya. Bunu benim birşey demeden kendiliğinden yapmasına şaşırmıştım. Demek ki ablası öyle siktirirken izlemişti onları.
Arkasına geçtim. Meryemin götü müthiş azdırıcı duruyordu o haliyle. Birşey demeden telefonumu çıkarıp birkaç görüntü aldım, geri koydum gömleğimin cebine. Sonra o bıngıl bıngıl götünün yanaklarını ayırıp, önce amını yaladım. Dilimi amının deliğine sokup çıkarıyordum. Dilimle sikiyordum amını. Kasılmaları artınca durdum, çünkü henüz orgazm olmasını istemiyordum. Sonra götüne yoğunlaştım, götünün deliğini yalayıp, dilimi içine sokmaya çalışıyordum. Ama dilim bile zorla giriyordu o Mercimek gibi küçücük götdeliğine. Orta parmağımı sokmayı denedim. Parmağım girdiğinde Meryem’den küçük bir, “Iıhhh!” çıktı. Götünü biraz parmaklayarak, “Acıyor mu?” diye sordum. “Çok az!” dedi. Götünü alıştırmadan sikemeyecektim, onun için işaret parmağımı da soktum ve iki parmağımı birden burgu gibi sağa sola çevirerek sokup çıkarmaya başladım. Meryem’den arasıra, “Ufff, uff!” diye sesler çıkıyordu, ama olacaktı okadar.
Bir süre çift parmakla çalıştıktan sonra göt deliği epey bir genişlemişti. Bunun yeterli olacağını düşünüp, tepeye çıkan yolu kontrol ettim, kimsecikler yoktu. Pantolonumu ve Boxerimi indirdim. Meryem’in götdeliğini tükürükleyip, yanaştım arkasına, yarağımın başını göt deliğine dayadım ve “Şimdi deminkinden daha çok acıyabilir, tamam mı?” dedim. “Hı hı, biliyorum!” dedi. “Nerden biliyorsun?” diye sormadan edemedim. “Ablamdan… İlk başlarda inek gibi böğürürdü hep! Hem arkadaşlarımın çoğu da ilk seferinde çok acıdığını anlatmışlardı!” dedi. “Sen yinede çok fazla acırsa söyle, hemen bırakırız! Tamam mı?” dedim. “Tamam!” deyince, yüklenmeye başladım.
Meryem’in canını mümkün olduğunca yakmamaya çalışarak, alıştıra alıştıra ve büyük bir sabırla soktum yarağımı götüne. Yarağım köküne kadar girince beline yapıştım ve bekledim bir süre. Meryem ufak tefek bir kızdı ve götü ilk defa sikiliyordu. Ama beni şaşırtmıştı, bağırıp ortalığı yıkacak diye düşünürken, birkaç, “Ufff!” dışında gıkı bile çıkmamıştı. Gerçi ben de çok özen göstermiştim acıtmamak için, ama yine de ilk defa götten sikilirken bağırmamak her kızın harcı değildi.
Bir süre içinde hareketsiz bekledikten sonra, yarağımı hafif hafif çekip, sokmaya başladım. 4-5 dakika sonra artık yarağımı başına kadar çekip, geri sokuyordum. Yavaş yavaş hızlanmaya başladım. Meryem’in inlemeleri de aynı oranda hızlanıyordu. Zevkten mi acıdan mı inlediğini bilmiyordum, ama ben çok zevk alıyordum Meryem’in götünü sikerken. Artık götü iyice alışmıştı, daha da hızla pompalarken, bir elimi alttan amına attım. Klitorisini okşuyordum, şimdi orgazm olmasını istiyordum. Çok geçmeden inlemeleri küçük çığlıklara dönüştü. Evet, orgazm olmak üzereydi. Klitorisini okşamayı hızlandırdım. Ve Meryem inleye inleye orgazm olurken, ben de kendimi tutmayı bırakıp, döllerimi fışkırttım götünün içine. İkimiz de aynı anda boşalmıştık.
Orgazm sonrasının zevkini bölmemek için bir iki dakika daha kaldım götünde. Sonra yavaşça çektim yarağımı başına kadar, o halde de birkaç resim çekip, tamamen çıktım götünden. Yarağımın ucunda birikmiş birkaç damla dölü parmağımla alıp, götünün yanaklarına sürdüm. Sonra hemen Meryem’in külodunu çektim, götünden süzülen döller kilime akmasın diye. Şalvarını da çekmeye uğraşırken, Meryem pozisyonunu bozdu ve dönüp kendisi çekti şalvarını. Bu arada henüz sertliğini kaybetmemiş yarağıma bakıyordu. Besbelli bu kadar yakından ilk defa bir yarak görüyordu.
Tepeye çıkan yolu birdaha kontrol edip, “Arabanın torpido gözünde ıslak mendil kutusu var, getirsene!” dedim. “Tamam!” deyip, bir koşu aldı geldi. Kutuyu alıp, meraklı bakışları eşliğinde, yarağımı ve taşaklarımı ıslak mendille temizledim, Boxerimi çektim, pantolonumu giydim. Mendil kutusunu uzatıp, “İstersen sen de temizlen!” dedim. “Yok, ben evde banyo yaparım!” dedi.
Arabaya bindik. Bir sigara yaktım ve Meryem’e baktım. Heyecanla gözlerimin içine bakarak alt dudağını ısırıyordu. Yüz ifadesi, sınıfta hocanın sınav sonuçlarını açıklayacağı andaki öğrencilerin yüz ifadesiyle benzeşiyordu. Uzandım, dudaklarını öptüm ve “Çok güzel sikişiyorsun! Harika bir götün var, şu ana kadar siktiğim en güzel göt seninki!” dedim, çekildim. Anında yüzünde güller açtı, çok sevinmişti bu söylediklerime. Koltukta oturuşu bile değişmişti, kendine güvenle oturuyordu şimdi. Kontağı çevirip çalıştırdım arabayı, az ilerleyip, aşağıdan kimsenin gelmediğinden emin olduktan sonra, tepeden aşağı doğru sürdüm arabayı.
Tepeyi inerken elimi dizine koyup, “Bu yaptığımızın aramızda sır olarak kalması gerektiğini biliyorsun, değil mi?” dediğimde, biraz bozulmuştu sanki. Birkaç saniye cevap vermedi, ardından, “Sadece bir kişiye anlatsam?” diye sordu. Frene basıp arabayı durdurdum ve “Olmaz, kimseye anlatmayacaksın!” dedim. Keyfim kaçmıştı, ama sakin olmalıydım. Bir sigara daha yaktım. Bir iki fırt çektikten sonra, “Kime anlatmak istiyorsun?” diye sordum. Heyecanla, “Zahide’ye… Zahide’yi sen de biliyorsun, hani arabadan en son inen kız vardı ya, o işte! Zahide benim en yakın arkadaşım… sırdaşız… birbirimizin bütün sırlarını biliriz! Valla billa başka kimseye anlatmam! Zahide de anlatmaz!” dedi, adeta yalvaran gözlerle bakıyordu.
Biliyordum ki, ben nekadar anlatma desem de, ilk fırsatta gidip Zahide’ye anlatacaktı, bu belli olmuştu artık. “Peki, Zahide de kendi sikiştiğini sana anlattı mı?” diye sordum. Heyecanla, “Anlattı tabii! Sırdaşız dedim ya, birbirimizin herşeyini biliriz!” dedi. “Başka ne sırlarını biliyorsun Zahide’nin? Mesela, sadece götten mi veriyor, yoksa amdan da siktiriyor mu? Kiminle sikiştiğini de biliyor musun?” dedim. “Hem amdan, hem götten! Amcasının oğlu Recep’le sikişiyor! Hatta Recep…” dedi sustu. “Evet, hatta Recep?” dedim. “Şeyy… Recep Zahide’ye söylemiş… işte benimle de sikişmek istiyormuş… ama ben Recep’ten hoşlanmıyorum, gıcığın teki… onun için istemedim!” dedi.
“Peki tamam, anlatabilirsin, ama bir şartım var!” dedim. Daha şartımın ne olduğunu dinlemeden sevinçle boynuma sarıldı. “Dur biraz, şartımı dinle!” dedim. Geri çekilip, “Tamam, söyle!” dedi. “Zahide’ye anlatacaklarını benim yanımda anlatacaksın, tamam mı?” dediğimde, sevinçle, “Tamam! Hem ozaman hemen inanır!” dedi. Suratında yine o sinsi gülümseme belirmişti. Telefonumu çıkarıp, “Zahide’ye bu resimleri de gösteririz!” dedim ve yarağım götündeyken çektiğim resimleri gösterdim. Meryem resmen aptallaşmış bir halde resimlere baktı. Telefonu geri gömleğimin cebine koyup, yola devam ettim. Orman yolundan geçip köye girdik.
Arabayı yine evlerine 100 metre kala durdurdum. Meryem inip evlerine yürürken, ben de Zahide’yi sikme planları yaparak, Vedat’ların evine doğru devam ettim…
[Harun]
Köyümüzün Amcıkları, İzmirin Amcıkları… Seks Hikayesi Tüm Bölümleri
18+ YASAL UYARI:
Ah Bu Töreler Seks Hikayesi sitesi 18 yaşından büyükler içindir! 18 yaşından küçük iseniz
ve bulunduğunuz ülkede Seks Hikayesi okumak kanunen yasak ise, bu siteyi derhal terkediniz!