Köyümüzün Amcıkları (65)

Köyümüzün Amcıkları, İzmirin Amcıkları… (65) (Harun 22 Y., İzmir)

Az sonra Yeter de aşağıya yanıma geldi, “Uyandırdım, duş yapıp gelecekler!” dedi. Yeter’le birlikte kahvaltıyı hazırlarken sohbet etme fırsatımız oldu. Buradaki hayatından, Alexandra’dan, okulundan ve bilgisayar kursundan çok memnundu…

Pınar hakkında merak ettiklerimi sorunca, “Pınar’ı ayarlayım mı sana, sikmek istiyor musun?” dedi. “Nasıl ayarlayacaksın?” diye sordum. Yeter gülümseyerek, “Sen orasını bana bırak, ama elini cebine atman lazım!” deyince şaşırdım, “Para karşılığında mı sikişiyor bu Pınar?” diye sordum. “Yok be, ne alakası var? Kendim için iPhon* istiyorum!” dedi. Alexandra’nın Yeter’e iPhon* aldığını biliyordum. “Senin iPhon*un var ya!” dediğimde, “Vaaarrr, ama yeni modeli çıktı!” dedi.

Yeter’in istediği model oldukça pahalıydı. “O kadar para harcayacak olsam Pınar’ı niye sikeyim, o parayla İzmir’e gider 10 tane manken gibi Rus karısı sikerim!” dedim. Yeter, “Ama sen Pınar’ı görmedin daha, okulun en güzel kızı! Görsen bayılırsın! Hatta aşık olursun, Nurcan abladan vazgeçip Pınar’la evlenmek istersin!” deyince, “Ayarla o halde! Ama önce sikeceğim, hoşuma giderse sana istediğin telefonu alırım!” dedim. Yeter sevindirik olmuştu, “Tamam!” dedi…

Bizimkiler de gelince hep birlikte kahvaltı yaptık. Kahvaltıdan sonra kaynanama, “Otele gitmeyecek miyiz?” diye sordum. Bugün bizim Villada temizlik yapılacakmış, bir alışveriş listesi yazıp elime tutuşturdu. Listeye bakıp, “Ben ne anlarım bu işlerden! Götüreyim sizi kasabaya, kendiniz yapın alışverişinizi! Hem benim bugün dayımlara uğramam gerekiyor!” dedim. Bu gibi angaryalardan nefret ediyordum. Dayımlara falan da uğramam gerekmiyordu.

Kaynanam, “Sen anlamazsan Hüsniye anlar, Hüsniye’yi getireceksin zaten, alışverişi birlikte yapıp gelirsiniz! Ondan sonra nereye gitmek istiyorsan git, temizlik yaparken ayağımıza dolaşma!” dedi. Kimden bahsettiğini bildiğim halde, “Hüsniye de kim?” diye sordum. Kaynanam, “Bizim Neriman’ın büyük kızı Hüsniye yok mu? Yeter’in ablası! Anasının evinde aylak aylak oturup götünü büyüteceğine gelsin temizliğe yardım etsin, üç beş kuruş para kazansın diye ben çağırdım!” deyince, “İyi, tamam!” dedim…

Arabaya atlayıp köye giderken heyecanlıydım. Hüsniye’yi o gün Ceviz ağacının altında acele bir şekilde sikmiştim. Bugün bir fırsatını bulursam tekrar sikmek istiyordum. Köye varana kadar plan yaptım, nerede nasıl sikebilirim diye. En iyisi, Hüsniye’yi aldıktan sonra arabayı ormanlık bir yere çekip, arabada sikmekti. Gerçi yine acele bir sikiş olacaktı, ama olsun, yine de sikmek istiyordum Hüsniye’yi…

Evlerine vardığımda, Neriman’ın ortanca kızı Behiye de oradaydı. Behiye, Hüsniye’den yaş itibarı ile küçük olmasına rağmen, Hüsniye’nin ablası gibi görünüyordu. Yaşı 23 veya 24 olmalıydı. Hüsniye gibi uzun boylu, fakat Yeter gibi etine dolgun bir kadındı. Tapuda çalışan (o boşboğaz) kocasıyla birlikte kasabada yaşıyorlardı, ama giyimi kuşamı ile aslen köylü olduğu hemen belli oluyordu. Ayak bileklerine kadar uzun siyah bir etek giymişti. Üstüne de çiçekli bir bluz. Baş örtüsü de çiçekliydi. Tarikatçılar gibi bir de siyah camlı gözlük takmıştı…

Neriman, Behiye’nin de bizimle geleceğini söylediğinde, bugün Hüsniye’yi sikme planım yatmıştı. Canım sıkıldı, yine de bozuntuya vermedim. Ama dikkatimi çekti, hem Hüsniye’nin, hem de Behiye’nin yüzü asıktı. Neriman ise renk vermiyordu, ama aralarında tatsız bir tartışmanın yaşanmış olduğunu hissedebiliyordum…

Evden çıkarken Neriman Behiye’yi kolundan tutup, “Gelsene bir dakika!” diyerek kenara çekti ve bize de, “Siz binin arabaya, Behiye hemen geliyor!” dedi. Biz bindik arabaya, onlar kendi aralarında birşeyler konuştular. Az sonra Behiye gelip arabaya bindiğinde yüzü kıpkırmızı idi.

Arabayı çalıştırıp hareket ettirdim. Evlerinin önünden biraz uzaklaşınca, aynadan Behiye’ye bakıp, “İyi misin Behiye? Bir sorun mu var?” diye sordum. Behiye kızgın bir yüz ifadesiyle, “İyim, iyim! Sorun falan yok!” dedi. Ama bu doğru değildi, ne olduğunu bilmesem de ortada bir sorun vardı. Belki de Neriman Hüsniye’yi siktiğimi öğrenmişti ve bunun birdaha olmaması için başımıza dadı olarak Behiye’yi görevlendirmişti…

Sessizliğin hakim olduğu gergin bir atmosferde kasabaya vardık. Arabayı dükkanların olduğu sokağa park ettim. Hüsniye asık bir suratla, “Alışverişi ben yaparım, siz oturun!” diyerek listeyi istedi. Dükkana birlikte gitmemizi önerdiysem de kabul etmedi. Listeyle birlikte bir miktar para verdim. Hüsniye listeye bakıp, “Bu para çok fazla!” dedi ve yarısını geri verdi. Arabadan indi, dükkanlardan birine girdi.

Behiye’ye dönüp, “Şimdi anlat bakalım, mesele nedir? Annenin söylediği bir şeye mi bozuldun?” dedim. Behiye ağlayacak gibiydi, “Annemin Allah belasını versin!” dedi. “Niye öyle konuşuyorsun, annen melek gibi bir kadındır. Ne yanlışını gördün?” dediğimde, “Melekmiş! Ne meleği be, şeytanın ileri gidenidir o orospu! Tövbe, tövbe!” dedi.

Daha da meraklanmıştım. Elinden tutup, “Behiye anlatsana, ne oldu?” diye üsteledim. Behiye sinirden titreyen dudaklarıyla, “Annem seninle yatmamı söyledi!” dedi. Bunu duyunca resmen beyin amcıklaması geçirdim, “Anlamadım, annen niye böyle bir şey söylesin ki?” diye sordum.

“Bugün annemden borç para istemeye geldim, yok diye yemin etti… biraz tartıştık… demin arabaya binerken de, Harun’dan iste, Harun’da bok gibi para var dedi… Saçmalama anne isteyemem dedim, hem Harun bana niye borç para versin ki, beni tanımıyor etmiyor, vermez dedim… Ama annem, verir, verir, altına yatarsan verir dedi!” deyince daha da şaşırdım.

Şaşkınlığım geçince elimi dizine koydum, “Bak Behiye, güzel ve çekici bir kadınsın! Görür görmez senden etkilendim, seninle sevişmeyi herşeyden çok isterim! Ama borç para için benimle yatmana gerek yok! Ne kadar lazım?” dedim.

Bu laflarımı duyunca beyin amcıklaması geçirme sırası Behiye’deydi, apışıp kalmıştı. “Söylesene aşkım, ne kadar lazım?” dediğimde, Behiye heyecanla rakamı söyleyince, “Uff, çokmuş! Hani birkaç yüz Lira olsaydı hemen şimdi çıkarır verirdim. Üstelik geri ödemen de gerekmezdi! Ama istediğin para çok! Biraz zor!” dedim. Yaklaşık 7.000 Dolar istiyordu. Behiye, “Salı gününe kadar bu parayı ödemezsek eve haciz gelecek!” diye yalvarmaya başlayınca, “Bir düşünmem lazım, çerez parası değil sonuçta!” dedim.

Behiye, “Senet imzalayım, kocam da imzalasın… hatta Tapudaki arkadaşlarından kefil de getirsin…” diye devam edince, “Aşkım, bu mesele arabada iki dakikada halledilecek bir mesele değil. Bak ne diyeceğim, Hüsniye’yi kaynanamların yanına bırakalım, sonra seninle sakin bir yere gider, rahat rahat konuşuruz! Tamam mı?” dedim. Behiye, “Tamam!” deyince heyecanlanmıştım. Bugün Hüsniye’yi sikmeyi umarken, Piyangodan Behiye çıkmıştı…

Alışverişi hallettikten sonra direkt bizim Villaya gittik. Behiye, “Benim başım ağrıyor, Harun beni eve bıraksın!” diyerek inmedi arabadan. Hüsniye’yi Villanın önünde indirip, biz yola devam ettik. Behiye’yi kasabadaki dairemde sikecektim. Zaten o daireyi karı kız sikmek için almıştım. Behiye’ye, “Para meselesini ben bir şekilde halledeceğim, merak etme sen!” diyerek, kasabaya varana kadar moralini düzeltmeye çalıştım…

Pasajın önüne park edeceğimde, Behiye, “Nereye gideceğiz?” diye sordu. “Yukarıda bilgisayar kursu var…” diye başladığımda lafımı kesip, “Orası olmaz, Firdevs benim Yeter’in ablası olduğumu biliyor!” dedi. Bu duruma canım sıkılmıştı. “Kocan evde mi?” diye sordum. “Evde değil, kahveye maç seyretmeye gitti!” dedi. “O halde sizin eve gidelim!” dediğimde, “Eve gidemeyiz, bizim komşular çok dedikoducu!” dedi.

İçimden komşularına bastım küfürü. Aklıma otel geldi, “Otele gidelim, bizim oda müsait!” dedim. Behiye, “Otelde de bir sürü tanıdık çalışıyor, yanlış anlarlar!” dedi. Sinirlenmiştim, “Sen de ne emmeye geliyorsun, ne gömmeye! Nereye gideceğiz ya?” dedim. “Pastaneye gidelim, arka sokakta sakin bir pastane var! Veya parktaki çaybahçesine gidebiliriz, bu saatte orası da sakindir!” deyince, daha da sinirlendim, “Pastanede, parkta falan ne işimiz var, Liseliler gibi ele ele mi tutuşacağız?” dedim.

Behiye, “Borç meselesini konuşmayacak mıyız?” deyince nerdeyse çıldıracaktım, “Kızım sen işin daha o kısmında mısın? O mesele tamam, halledeceğim! Ben sikişebileceğimiz bir yer bulmaya çalışıyorum!” dedim. Behiye, “Ne sikişmesi? Ben sadece konuşacağız sanıyordum!” deyince, benim sigortalar attı, “Sikişmeyeceksek in arabadan, siktir git!” dedim.

Behiye aptallaşmıştı, ne yapacağını, ne diyeceğini bilmeden oturuyordu. Yüzü yine pancar gibi kızarmıştı. “İnsene arabadan!” dediğimde, “Tamam iniyorum! Ama parayı en geç Salıya kadar vermen lazım!” diyerek kapıyı açtı. Sinirden kuduracaktım, “Ne parası? Benimle sikişmezsen para mara vermem!” deyince, inmekten vaz geçip arabanın kapısını tekrar kapattı.

Konuşmuyordu. Ne yapacağını düşünüyordu. “Ee, akşama kadar arabada böyle oturacak mıyız? Kararını ver, nereye gidiyoruz?” diye sorduğumda, “Sür arabayı bizim köye doğru, köyün dışında Bağ evimiz var, oraya gidelim!” dedi. “Hah şöyle!” deyip köye doğru sürdüm arabayı…

Konuşmadan gittiğimiz birkaç kilometreden sonra, “Tamam, geldik, yavaşla, şuradaki kapıdan gireceksin!” dedi. Frene basıp gösterdiği yere baktım. Allahın siktir ettiği bir yere gelmiştik. Etrafı çitle çevrilmiş bir arazide uçsuz bucaksız Zeytin ağaçlarından başka bir şey görünmüyordu. “Hani, Bağ evi nerede?” diye sordum. “Az ilerde, şu yoldan gir sen!” dedi.

Telle bağlanmış bahçe kapısını açtım. Arazinin ortasında traktör yolu gibi bir yol vardı. Arabanın altını tümseklere çarpmamak için yavaş yavaş sürdüm. Birkaç yüz metre sonra Bağ evi göründü. Taştan yapılmış, bakımsız, küçük ama çok şirin bir evdi. Güzel bir restorasyon ve çevre düzenlemesiyle gayet romantik bir ev olabilirdi.

Arabadan indik. Behiye asma çardağında gizlenmiş anahtarı alıp kapıyı açtı. Ben bir sigara yakıp etrafa bakınırken, Behiye evi havalandırmak için pencereleri açıp geldi. Bir sigara da ona verdim, sohbet ettik biraz. Buraya sadece hasat zamanı gelip birkaç gün kalıyorlarmış, onun dışında pek kullanılmıyormuş. Elektrik ve su problemi yokmuş, ama ağaçların bakımlarını yapan olmadığı için öyle ahım şahım Zeytin de vermiyormuş ağaçlar…

Kasabadaki daireme karı kız atmak bazen problemli oluyordu, bana böyle bir yer lazımdı işte. Meraklı gözlerden uzak, ama köye, kasabaya, otele ve bizim Villaya birkaç kilometrelik mesafede. Aslında burası benim için biçilmiş kaftandı, burada istediğim gibi karı kız sikebilirdim. Burayı sevmiştim. “Kaç dönüm burası? Tapusu falan var mı?” diye sordum. Behiye, “22 dönümden biraz fazla, 23 dönüme yakın. Tapusu kocamın adına!” dedi.

Behiye’ye “Ölü yatırım, satın gitsin, borç para için ne diye millete el açıyorsunuz?” dedim. Behiye, “Senin ekonomik krizden, Dolar’dan, Euro’dan falan haberin yok galiba! 2 aydır satılık duruyor. Müşteri olsa hemen satacağız, ama tek bir müşteri bile çıkmadı! Hem itin öldüğü yerde tarlayı kim ne yapsın? Etrafta bakkal yok, fırın yok! Dolmuş bile günde sadece iki kere geçiyor, ona da binmen için taa anayolda beklemen lazım!” dedi.

Kafama koymuştum, uygun fiyata kapatabilirsem burayı satın alacaktım. Ama bunu dile getirmeden önce Behiye’yi adam akıllı sikmek istiyordum…

[Harun]

Köyümüzün Amcıkları, İzmirin Amcıkları… Seks Hikayesi Tüm Bölümleri

18+ YASAL UYARI:
Ah Bu Töreler Seks Hikayesi sitesi 18 yaşından büyükler içindir! 18 yaşından küçük iseniz
ve bulunduğunuz ülkede Seks Hikayesi okumak kanunen yasak ise, bu siteyi derhal terkediniz!