Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! (113)

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi 113. Bölüm! (Osman 30 Y., Konya / Türkiye)

Ne zaman ve niye gelmişti Esra? Onu gördüğümde ilk önce aklıma gelen bu olsa da cevabını düşünecek durumda değildim. Sırtı kapıya dönüktü. Geldiğimden, kapıyı açıp kendisini izlediğimden habersiz yıkanmasına devam ediyordu. Saçlarını şampuanlamış, şimdi de duruluyordu. Beyaz köpükler başından ensesine, oradan omuzlarına, sırtına ve bel çukuruna, götünün üzerinden bacaklarına ve ayaklarına bir nehir gibi akıyordu. Bembeyaz, genç ve körpe bedeni pürüzsüz, adeta kaymak gibiydi. Su ve sabunla temizlenmiş, banyonun ışığının altında ışıl ışıl parlıyordu.

Dün gece de üzerinde olan pembe renkli elbisesi ve şalı çamaşır makinesinin üzerindeydi. Minik beyaz külotu ve sutyeni ise yerde, makinenin önündeydi. Banyonun içi sıcak suyun buharı ile dolmuştu. Aynı zamanda yoğun bir osuruk kokusu da geliyordu burnuma. Belki de eve girer girmez doğruca banyoya girip çişini yapmış ardından duşa girmişti.

Henüz 17 yaşındaydı ve 17 yaşının bütün güzelliğini, masumiyetini, tazeliğini ve canlılığını taşıyordu. Her ne kadar kendisi 18 yaşında olduğunu söylese de neticede kimlikte yazan yaşı 17 idi. Düzgün fiziği, incecik beli ve geniş kalçalarıyla en güçsüz, isteksiz erkeği ayağa dikebilecek, istek ve şehvetle doldurabilecek, yarağını kaldıracak bir kızdı.

Daha önce yine bu banyoda ağzına vermiştim yarağımı. O gece karımla sikişirken bizi yatak odasının buzlu camının arkasından izlemiş, dinlemişti. O zamana kadar bu işleri Özge yaparken artık Esra da kendini göstermeye başlamıştı. Sikişin ardından banyoya girdiğimde onu klozete oturmuş amını ovalarken bulmuştum. Ve gecenin karanlığında annesi ve ablası uyurken bana müthiş bir sakso çekmiş, ben de buna karşılık amını ve göt deliğini dillemiş, yalamıştım. Sonrasında kendinden geçercesine boşalmıştı Esra. Çıkarken de (Daha önce tek başıma yaptığımda bu kadar zevk almıyordum.) diyerek memnuniyetini göstermişti…

Şimdi yine banyodaydık, ama durum bu defa çok farklıydı. Evde bizden başka kimsecikler yoktu. Kalbim heyecanla, yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyordu. Yarağım daha birkaç dakika önce annemin sandığında gördüğüm seksi çamaşırlar nedeniyle kazık gibi olmuşken, şimdi bir de üzerine bu müthiş manzara eklenince daha da şişmiş, kalkmıştı. Kanım damarlarımda gümbür gümbür, büyük bir tazyikle akıyor gibiydi. Her yanımı ter basmıştı.

Avcumun içi de terden nasibini almıştı. Yaşadığım heyecan terle birleşince kapının kolunu tutan elim kayıverdi, kapı birdenbire geriye doğru şiddetle açıldı ve arkasında kalan kirli sepetine çarptı. Çıkan ses banyoda yankılanırken Esra aniden büyük bir şaşkınlık ve korkuyla geriye döndü. “Hiii!” diye attığı çığlık kapının çıkardığı sesi fersah fersah geride bırakırken, bir elini amına diğerini memelerine attı.

Bir kuş gibi titriyordu vücudu. Gözlerini kocaman açmış bakıyordu bana. Öne doğru eğilmiş, bacaklarını birleştirmiş ve kamburunu çıkartmıştı hafiften. Amına attığı elinin parmakları da tıpkı vücudu gibi titriyordu. Amının üzerinde bir miktar alınmamış kıl olduğunu gizleyemiyordu Esra. Sol eli memelerindeydi ama onları kapatmaya yetmiyordu. İyice bastırdığı elinin altında memeleri buna isyan edercesine şişmişti.

Dili tutulmuş gibiydi. Sanki bir şey söylemek istiyor da kelimeler boğazında düğümleniyordu. Aldığı şiddetli nefeslerle göğsü bir inip bir kalkıyordu. Ancak bir süre sonra kendini toparladı ve “Ödümü kopardın, insan kapıyı vurur!” dedi öfkeyle.

“Özür dilerim!” dedim. Gözlerim vücudunda geziniyordu bunu söylerken. Esra ise şaşkınlığını, korkusunu atamıyordu üzerinden. Öne doğru eğildiğinden su sırtına akıyordu, içerinin buharı geçen her saniye daha da çoğalıyordu.

“Dışarı çık!” dedi az sonra, oldukça kızgındı sesi. “Bak, kusura bakma…” derken sözümü kesti ve “Çık dışarı, çık, çık!” dedi yeniden aynı öfkeyle. “Tamam!” diyebildim sadece ve kapıyı kapatıp çıktım. Onu en savunmasız anında yakalamış ve çok korkutmuştum, yaşadığı şok ve korkuyla böyle davrandığını düşündüm salona geçerken.

Masanın üzerinde annemin verdiği macun kavanozu duruyordu. Sigara paketi ve küllük de sehpanın üzerindeydi yine. Paketten bir sigara alıp yaktım. Pencereyi açıp dışarıyı izlemeye koyuldum. Yağmur kesilmiş ama yerler halen ıslaktı. Serin bir rüzgâr esiyordu. Yarağım yavaş yavaş inişe geçmeye başlamıştı. Bunda Esra’nın gösterdiği sert tepkinin de etkisi vardı.

Pencereyi kapattım. Sessiz adımlarla banyo kapısının önüne geldim. İçerde su zaman zaman kesilir gibi olsa da akmaya devam ediyordu. Yatak odasına geçtim bu kez. Dün gece Şaheser annenin giydiği karımın geceliği yerdeydi halen. Bir anlık azgınlıkla yırtmış, parçalamıştım geceliği. Çarşaf gece üzerinde yaşanan sikişin etkisiyle paçavraya dönmüştü. Üzerinde sikişten kalan ter ve döllerimin izleri vardı. Yeni bir çarşaf serip yatağı topladım. Parçalanmış geceliği ve çarşafı da bir çöp torbasına attım.

Salondaki masanın üzerinde duran annemin verdiği kavanozu alıp mutfak dolaplarından birine koydum. Ardından kızların odasına geçtim. Evet, tahmin ettiğim şey doğruydu. Esra eve girer girmez doğruca banyoya girmişti. Oda bıraktığım gibi duruyordu. İşe bilgisayardan başladım. Açık duran dosyaları, klasörleri kapatıp bilgisayarı önce eski haline getirdim sonra kapattım. Kerim’in telefonu ise şarj olmuştu çoktan. Onu da alıp cebime koydum. Kızların dağınık bıraktığı ve benim biraz daha dağıttığım yataklarını toparladım. Masanın yanında duran boşalmış viski şişesini de çöp torbasına koydum gecelik ve çarşaf gibi.

Yeniden salona dönmüştüm ki banyonun kapısı açıldı, Esra üzerinde beyaz bir bornozla içeri geldi. Saçlarını da yine beyaz bir havlu ile sarmıştı. Yaşadığı korkuyu atlatmışa benzemiyordu. “Sen manyak mısın, ne yapmaya çalışıyorsun? Ya annem görseydi!” dedi sinirle. Annem görseydi de ne demekti? Annesi nerden çıkmıştı? Az önce Esra’nın banyoda yaşadığı korkunun bir benzerini ben yaşadım.

“Annen nerde?” dedim heyecanla. “Fatma teyzelere gitti, ya gelip görseydi?” dedi gözlerini koca koca açarak. Derin bir nefes alıp verdim, deyim yerindeyse facianın kıyısından dönmüştüm. “Annen ne arıyor orada?” diye sorunca, “Beraber geldik annemle, o eve girmeden direkt Fatma teyzenin yanına gitti!” diye yanıtladı. Hemen ardından da, “Oyalama da giyineyim!” dedi ve hızlı adımlarla odasına girdi. Karım ne diye gelmişti ki? Sabah telefonda elbiseler için kızlardan birini göndereyim mi diye sormuş, ben de gerek yok demiştim. Ama şimdi Esra ile beraber geldiğini öğreniyordum. Elbiseler için mi gelmişti, yoksa başka bir şey mi vardı?

Karımı arayıp aramama konusunda tereddüt ettim önce, ama sonra aramamanın daha iyi olacağını düşündüm. Birkaç dakika sonra odanın kapısı açıldı ve Esra içeri geldi, giyinmişti. Karımın uzun ısrarları sonucu artık Esra da kapanmaya başlamıştı. Ayak bileklerine kadar gelen siyah ve dar bir kot pantolonun üzerine kalçalarına kadar inen uzun kollu pembe bir gömlek giymişti. Başını ise siyah büyükçe bir şalla bağlamıştı güzelce. Bu haliyle daha değişik ve güzel görünüyordu Esra. Elinde siyah bir çanta tutuyordu.

“Bir yere mi gidiyorsun?” diye sordum. “Evet, Elifnur gelecek, beraber dışarı çıkacağız…” dedi. Az önceki sinirli, kızgın hali yoktu. Gözlerini kaçırıyordu, utanmış ve korkmuştu. “Özür dilerim. Ben dışarı çıkarken Şaheser anne banyo yapıyordu. Suyun sesini duyunca acaba suyu mu açık bırakmış diye baktım…” derken, “Hakkın var, ben geldiğimde su akıyordu az da olsa. Neyse, boş ver önemli değil…” dedi. Meseleyi bu şekilde bağlamasına sevindim.

Ben konuşmasam onun konuşacağı yoktu. “Ne zaman geldiniz?” diye sordum. “Çok olmadı aslında, ben eve geldim. Annem de Fatma teyzenin yanına uğradı.” dedi. “Niye geldiniz ki, ne oldu?” dedim bu kez. “Yoo, bir şey olmadı, orası kalabalıklaşınca sıkıldık biraz. Refiye ablanın akrabaları falan geldiler. Biz de annemle eve geldik biraz kafa dağıtmak için. Annem eve uğramadan Fatma teyzenin yanına gitti, o kadar!” dedi.

“Doğru söylüyorsun değil mi? Bir problem falan yok ya?” dedim. Ancak o yine, “Yok, ne problemi olsun ki?” dedi. Doğru söylemediği her halinden belli oluyordu. Bir şey olmuş, annesiyle beraber eve gelmişlerdi. Ne olmuştu peki?

“E, bu halin ne öyleyse, Karadeniz’de gemilerin mi battı?” dedim şaka yollu. “Boş ver!” dedi yanıt olarak. Evet, bir şey olmuştu, neydi mesele? “Hadi anlatsana, ne oldu?” dedim. Kısa bir sessizliğin ardından, “Boş ver, şimdi senin de moralini bozmayayım, akşama nikâhın var zaten!” derken meselenin benimle de ilgili olduğunu belli ediverdi. Bu kez daha da meraklandım, “Bak anlat hadi, ne oldu?” dedim sesimi yükselterek.

Ben böyle tepki verince, Esra, “Şey, ablamla kavga ettim. Ablam bana vurunca annem de ablama vurdu. Epey bir bağırtı çağırtı koptu sabah sabah. Ben de annemle geldim, ablamla anneannem orada kaldı!” dedi. “Kavga edecek başka zaman bulamadınız mı? Nedir derdiniz? Ne diye vurdu sana? Annen niye vurdu kıza? Anlat şu meseleyi!” dedim. Esra gözyaşları içinde anlatırken meselenin çıkış noktası beni çok şaşırttı…

“Şey, ben, ablam, Ceren bir de Ecmel var ya, hani dün akşam gördüğün kız, dördümüz kız kıza konuşuyorduk. Konu da erkek arkadaşlara, cinselliğe falan gelmişti. Ecmel şey sordu ablama (Sen hiç porno sitelere girdin mi?) diye. Ablam da (Girmedim, öyle şeylerle işim olmaz!) deyince, ben salaklık edip kendimi tutamadım güldüm. Ablam da (Niye gülüyorsun?) deyince, (Niye yalan söylüyorsun, ben biliyorum girdiğini!) dedim…”

“Hatta bir iki tane de girdiği sitenin adını verdim. O zaman ablam küfür edip tokat attı diğerlerinin yanında. Kulağımın zarı patlayacak sandım, o kadar kötü vurdu şerefsiz. Ben ağlayınca annem geldi, (Ne oldu, söyle, yoksa bir de ben döverim!) deyince anlattım. Annem de ablamı eline aldı evire çevire dövdü, ablamın yüzü gözü kan içinde kaldı. Kimse alamadı elinden. Sonra annenle anneannem bağırıp çağırdı anneme, kızdı, hatta annen bir ara anneme vurmaya kalktı. Her şey tamammış gibi bu sefer bir de Refiye abla ağlamaya başladı…” derken Esra’nın sözünü kestim ve “Ona ne oldu, o da mı kavga etti?” dedim.

“Yok, o kavga etmedi, (Nikâhın olacağı günde böyle kavga çıkması hayra alamet değildir, uğursuzluk getirir!) diye başladı ağlamaya. Kadın sanki krize girdi, kimse durduramadı ağlamasını. O ara ben annemle nasıl desem resmen kaçtık evden. Atladık taksiye geldik. Taksiye verecek para yoktu annemde onun için Fatma ablanın evinin önünde indik, taksicinin parasını ondan alıp verdik. Annem oraya gitti, ben de eve geldim. Sinirimden ağladım, direkt banyoya girdim…” dedi.

“Sen neden öyle bir salaklık ettin? Kızı küçük düşürmüşsün diğerlerinin yanında!” deyince, “Ya küçük düşürme değil aslında, yani samimi şekilde konuşuyorduk, gizli saklı olmadan yani. Kız kıza muhabbet anlayacağın. Öyle küçük düşürme falan olmadı. Mesela Ecmel çok kafa, kıyak bir kız. Hiç çekinmeden kendisinin bayağı bayağı porno filmler izlediğini, erkek arkadaşıyla kameralı konuştuğunu filan söyledi. Kameranın karşısında soyunuyormuş yani. Gerçekte yan yana geldiklerinde erkek arkadaşının elini tutmasına bile izin vermiyormuş, ama kameranın karşısında her yerini açıyormuş. Ceren desen onun ne olduğunu iyi biliyoruz zaten…” dediğinde, “Neyini biliyorsunuz?” dedim merakla.

Dakikalar önce Esra’yı duşun altında izleyip fanteziler kurarken şimdi iş farklı yerlere gitmiş, karşılıklı sohbet eder olmuştuk. Karımın yakınlarda, Fatma ablanın evinde olduğunu öğrenince hayalini kurduğum fanteziler uçup gitmişti bir anda. Üstüne Esra’nın anlattıkları eklenince aklımda fantezi falan kalmadı. Onun yerini bilmediğim yeni şeyler öğrenmenin merakı aldı. En başta Ecmel ve varsa annesi Emel’le ilgili şeyler öğrenmek istiyordum.

“Ceren fırlamanın önde gideni, bilgisayarında çok sağlam arşivi var. Erkek kardeşinden çalmış demesine bakarsan, ama bence yalan söylüyor. Girmediği site mite kalmamış. Almanya’daki eski erkek arkadaşlarıyla sanal seks yaptığını söylemişti bir keresinde. Yani senin anlayacağın ablamla ben onların yanında rahibe gibi kalırız. Gerçi ablamın artık rahibeliği falan kalmadı sayende!” dedi utangaç bir gülüşle.

Demek Ceren internette kameralı sohbetler yapıyor, soyunuyordu. O gece, yani Refiye’nin evinde kaldığım, bana sakso çektiği gece kardeşi ve Almanya’dan arkadaşlarıyla internetten görüştüğünü söylemişti. O görüşmelerin Esra’nın dediği türden olabileceğine ihtimal verdim. Ayrıca sakso konusunda da iyiydi, kim bilir bu konuda da deneyimli olabilirdi ve daha anlatmadığı başka şeyleri de vardı.

Ecmel ise tam bir kapalı kutuydu. O kutuya dışardan bakınca süslü, ancak sade ve utangaç bir kız görünürken içinin kor gibi yandığı anlaşılıyordu. Erkek arkadaşının elini tutmasına bile izin vermezken vücudunun bütün güzelliklerini bilgisayar ortamında ona sunuyordu. Erkek arkadaşı da bir gün o güzelliklerin kendisinin olabileceği hayaliyle yaşıyor, yada kendini avutuyor ve ha bire 31 çekiyordu eminim.

Bu kızlar gerçekten bir alemdi. Kendi hallerinde, mazbut birer ev kızı gibi görünürlerken, gerçekte içlerinin alev alev yandığını ve fahişe ruhlu olduklarını görüyor, öğreniyordum.

Dün gece bilgisayarında keşfettiğim şeyleri söylesem kim bilir neler düşünürdü Esra. Ecmel ve Ceren’den arta kalır tarafı yoktu. Ama onlar gibi internette soyunmak yada sanal seks gibi taraklarda bezinin olmadığına emindim. Özge ise her ne kadar son zamanlarda aramız bozuk olsa da benim için halen değerli ve önemliydi. Karımın kalkıp onu insanların içinde kötü bir şekilde dövmesi affedebileceğim bir şey değildi.

İçimden arayıp durumunu sorasım geldi, ama Esra yanımdayken bunu yapmak istemedim. Kısa bir sessizlik yaşadık. Esra, “Bu anlattıklarım aramızda kalacak ama tamam mı? Ceren ve Ecmel’le ilgili olanlar!” dedi gözlerini koca koca açarak. “İlk işim gidip bu dediklerini onlara söylemek olacak!” deyince, “Ya sen manyak mısın, çıldırdın mı!” dedi kızarak. Kızdığında çok şeker oluyordu, yüzünün aldığı şekli görünce güldüm epeyce. “Manyak mısın kızım, söyler miyim hiç, seni kandırıyorum!” dedim kahkahayla.

Ardından, “Ee, bu Ecmel ne iş yapıyormuş, okuyor muymuş?” diye sordum. “Sen tanımıyor musun müstakbel kayınçonun kızını?” diye sordu gülerek. “Ben daha kayınçomun yüzünü bile görmedim ki!” dedim ellerimi iki yana açıp. Birkaç saniyelik sessizliğin ardından, “Okuyormuş, ama açık öğretimde. Üniversiteyi kazanmış, Trabzon’da okuyacakmış, ama babası göndermemiş, o da mecburen açık öğretime kaydolmuş. Annesi istemiş aslında, gitsin okusun demiş, ama babası karşı çıkmış, hatta bunun için kavga etmişler. Senin müstakbel kayınçon dövmüş Emel ablayı. Ecmel babasının resmini gösterdi, kusura bakma ama herif ayının önde gideni, resminden bile belli oluyor. Refiye ablaya hiç benzemiyor!” dedi.

Demek Emel Hanım kızı için dayak yemişti. İnsanın öylesi bir karısı varken kalkıp dövmesi gerçekten de ayı olduğunun kanıtıydı. “Refiye abla çok iyi anlaşıyor Emel ablayla. Sanki yenge görümce değil de kardeş gibiler. Çok seviyorlar birbirlerini. Emel abla da Konyalıymış zaten. 1 ay kadar kalacaklarmış burada. Bu Refiye ablanın binasına yakın annesiyle babasının evleri varmış, orada oturacaklarmış. Zaten bu aralar kocasıyla yani senin kayınçoyla araları bozukmuş…” deyince, “Niye, ne olmuş, yoksa kadını gene mi dövmüş?” diye sordum.

“Yok, dövme değil, daha kötü. Ecmel söyledi, babası annesini aldatıyormuş, bu zamana kadar epey aldatmış zaten, ama en sonuncusu Emel ablanın işyerindeki bir kadınla olunca kıyamet kopmuş!” dedi. “Emel hanım nerde çalışıyormuş ki?” dedim merakla. Duymak istediğim şeyleri Esra saf ve çocuk haliyle çekinmeden anlatıyordu.

“Bir şirkette muhasebe müdürüymüş, kocası bunu oradaki sekreter kızla aldatmış, Emel abla yakalamış bunları. Patronuna kızı kovmasını söylemiş, ama sekreter patronun akrabasıymış. Mecburen istifa etmiş şirketten. Bu nikâh işi de tam bu zamana denk gelince, kadın kızını da alıp toplamış tası tarağı buraya gelmiş. Hayırlı bir işe vesile olmuş yani senin bu nikâh!” dedi gülümseyip. Hemen ardından da, “Emel abla çok kültürlü, okumuş bir kadın. Nasıl olmuş da gitmiş o herifi almış anlamadım. Gerçi gönül işi belli olmaz, aka da konar boka da!” dedi.

Konuşması biterken dış kapının zili çaldı. Karım mı, yoksa Elifnur mu gelmişti? Esra kapıya koşarken, ben de gelenin karım olabileceği ihtimaliyle ayağa kalktım. Ancak gelen Elifnur’du. Salona geçip de beni karşısında görünce çok şaşırdı. Utangaç ve nazik bir sesle, “Merhaba Osman abi…” dedi. “Merhaba, nasılsın Elifnur? Kaç zaman oldu, yoksun piyasada!” dedim gülümseyip. Ardından da elini sıkmak için elimi uzattım.

“Şey, buralardayım aslında…” dedi heyecandan kekeleyerek. Elim havada kalmışken arkasından gelen Esra, “Kızım ne yabani şeysin sen, bak adam elini uzatmış mal mal duruyorsun!” dedi. Esra’nın yaptığı kabalıktı, ama Elifnur’u kendine getirdi. Elini ürkekçe uzatınca nazikçe sıktım. Bizim buralarda sık rastlanmayan bir şeydi yaptığım, ama ona dokunmanın en kısa yolu buydu.

Çok güzel görünüyordu. Açık mavi uzun bir etekle beyaz, önü fırfırlı ve üzerine tam oturmuş bir gömlek giymişti. Tabii bu durumda yaşından daha ilerde olan koca memeleri gömleğin altında kendini tüm haşmetiyle belli etmişti. Başını ise eteğiyle aynı renk, desenli bir türbanla bağlamıştı. Güzel ve hoş bir makyaj vardı yüzünde. Katalogda gördüğüm resimlerinden çok daha güzeldi. Dün geceki resimlerde haşmetli memelerini cömertçe sergilerken görmüştüm kendisini, acaba gerçekte de görebilecek miyim diye büyük bir merak ve arzu içindeydim.

Esra, “Hemen çıkalım mı?” diye sordu Elifnur’a. Ancak Elifnur az önceki el sıkışma faslını unutmuşa benzemiyordu. “Şey, bilmem ki…” dedi kendinden emin olmayan bir halde. Esra, “Kızım çıkalım mı, yoksa bekleyelim mi, ne geveliyorsun?” deyince, “Bekleyelim, Meral daha hazırlanamamış!” dedi.

Sehpanın üzerindeki paketten bir sigara alıp yaktım. Dün gece baktığım resimlerde ikisinin de sigara içtiğini görmüştüm. Paketi uzattım ve “İçer misin?” diye sordum. Afalladı, “Ben içmem!” dedi utanarak. “Bir kereden bir şey olmaz, hem kimseye söylemem!” dedim gülerek. Kısa bir tereddüdün ardından Esra’ya baktı, Esra’nın, “İç kızım iç, çekinme!” demesinin ardından uzattığım sigarayı dudaklarına götürdü. Kalkıp yakarken gözlerim üzerindeydi, o ise gözlerini kaçırıyordu. Esra Elifnur’un bana aşık olduğunu söylemişti, onun bu haline bakınca dediklerinin doğru olduğu çıkıyordu ortaya.

Esra’ya döndüm ve “Sen de yak!” dedim. Ancak Esra, “Ben içmem, bilmiyor musun!” dedi tepkiyle. “Bırak şimdi naz yapmayı, ben sigara içeni bir kilometreden tanırım!” dedim. Esra bu kez tereddüt gösterince takılma sırası Elifnur’a geldi. “İç kızım iç, çekinme!” dedi sigarasından küçük bir nefes çekerken. Arada öksürür gibi de oluyordu Elifnur. Sigaram ağır gelmişti anlaşılan.

Esra utana sıkıla sigaradan aldı, aynı şekilde yaktım. “Ben dudak içicisiyim, içime çekemem…” deyince, “Nerene çekersen çek, keyfine bak!” dedim. Kızlar benim bu rahat ve onları sıkmayan hareketlerimden hoşlanmıştı. Elifnur gözlerini yerden kaldırmadan fısıldar gibi, “Bir de Türk kahvesi olsaydı…” deyince hemen atıldım ve “Esra, sana zahmet kahve yapsana, kendine de yap!” dedim. Esra, “Olur canım, başka emrin?” dedi tepkiyle, ama ardından, “Gel kız, kahve yapalım!” dedi ve Elifnur’u zorla elinden tutup kaldırarak mutfağa geçtiler.

Onlar yokken Özge’yi arama fırsatı geçmişti elime. Yatak odasına geçip kapıyı kapadım ve aradım. Birkaç defa çaldı telefonu, ardından meşgule attı. Ancak yeniden aradım, uzun uzun çaldıktan sonra açıldı bu kez. “Ne var, ne oldu?” dedi, ilk andan moralinin bozuk olduğunu anladım. “Bir şeyler duydum, ne oldu Özge? Nedir bu annenle arandaki sorunlar…” derken sözümü kesti, ağlamaklı bir sesle, “Bunu o şerefsiz karına sor!” dedi.

“Bak, annenin yaptığı doğru değil, zaten daha onu görmedim, görürsem benim de cevabım olacak. Esra’nın dediklerinden biliyorum sadece…” derken yine kesti sözümü ve “Zaten her şey o küçük şeytanın başının altından çıktı. Annemi dolduruşa getirdi. Onun yüzünden dayak yedim, suratımın halini görsen…” dedi ve daha fazla konuşamadan ağlamaya başladı, ardından telefon kapandı.

Kısa bir süre sonra telefonuma bir mesaj geldi. Tanımadığım bir numaradan gelmişti ve bir resim mesajıydı. Büyük bir merakla açtım, resim Özge telefonda muhtemelen benimle konuşurken çekilmişti. Dudağı patlamış, burnuna tampon niyetine bir pamuk tıkıştırılmıştı. Yanakları ve gözlerinin altı kızarmıştı. Alnında ve yüzünde kesik daha doğrusu tırnak izleri, boynunda da morartılar vardı. Başı açık olduğundan yediği dayağın ayrıntılarını görebilmiştim. Karım Özge’yi fena benzetmişti, ama bunu insanların içinde yapması çok yanlış ve ayıptı. Üstelik o yaşta bir kızı böylesine dövmenin akılla mantıkla bir açıklaması olamazdı. Özge’nin bu hali içimi acıttı.

İçeri geçtiğimde kahveler hazırlanmıştı. Havadan sudan konuştuk kahvelerimizi içerken. Elifnur gözlerini benden kaçırmaya devam ediyor, sigarasını dudaklarının ucuyla korka korka içiyordu. Esra ise ona göre rahattı. Kahve ve sigara muhabbeti bitince, Esra, “Biz gidelim artık, yeter oyalandığımız!” dedi. Elifnur da kalkarken yeniden elimi uzattım, “Hoşça kal, ne zaman istersen uğra, çekinme!” dedim. Bu kez tereddüt göstermeden uzattı elini, daha cesurdu şimdi, elini biraz da sertçe sıktım. Şimdilik ona bu kadarlık dokunabilmiştim, ama ilerde daha fazlasının olması için yanıp tutuşuyordum.

Kızlar hazırlanırlarken kapı çaldı, ben açtım. Gelen karımdı. Özge’nin dayak yemiş, perişan haline inat karım çok farklıydı. Dün akşamki simli, güzel makyajını silmemişti anlaşılan. Üzerinden çok güzel bir parfüm kokusu geliyordu. Pardesüsünü çıkarıp asınca diz altına gelen ve vücudunu saran uzun kollu ve kapalı, siyah kadife elbisesi ile kaldı. Kim bilir ne zaman almıştı bunu? Belki de geçen gün Kübra hanımların mağazasından aldıklarından biri de buydu. Elbisenin altında parlak ten rengi çoraplı bacakları görünüyordu tüm güzelliği ile. Başını da siyah ve sarı desenli büyükçe bir türbanla bağlamıştı.

“Ne zaman geldin?” diye sordu, “Çok olmadı!” dedim. “Sen nerden böyle?” diye sorunca, “Fatma ablaya uğradım, Şefika abla da orada. Çay içip konuştuk biraz…” dedi. Esra’nın bana olan biteni anlattığından habersizdi. Doğrusu karımı o halde görünce Esra’nın anlattıkları ve Özge’nin yediği dayak geri plana düştü.

Üzerine oturan elbisenin altında kalçaları, göbeği ve memeleri olanca haşmetiyle belli oluyordu. Önümden salona geçerken ise götünün tombul, dolgun yanakları ve derin göt yarığı bariz şekilde meydandaydı. Külot izi görünmüyordu, eğer dikişsiz bir külot giymediyse muhtemelen ona aldığım tanga veya ip külotlardan birini giymişti. Karşısında Esra ve Elifnur’u görünce, “Siz daha gitmediniz mi?” dedi sinirli bir tonda. Esra, “Çıkıyoruz şimdi anne!” diye yanıtladı.

Az sonra kızlar çıkmış, evde karımla baş başa kalmıştım. Esra’yı banyoda çıplak vaziyette gördüğüm halde neticeye ulaşamamıştım. Esra başka bir bahara kalmıştı benim için.

Ama karımı sikmeden Refiye ile gerdeğe girmeyeceğim belli olmuştu…

[Osman]

Ah Bu Töreler Seks Hikayesi! Tüm Bölümleri

18+ YASAL UYARI:
Ah Bu Töreler Seks Hikayesi sitesi 18 yaşından büyükler içindir! 18 yaşından küçük iseniz
ve bulunduğunuz ülkede Seks Hikayesi okumak kanunen yasak ise, bu siteyi derhal terkediniz!